İstanbul Barosu başkan adayı enflasyonu: Hangisi gerçek 'Önce İlke?'

Baro siyaseti, son birkaç yılda daha çok konuşulmaya başlandı. Bunun değişimi doğuracak bir çok seslilik mi yoksa kendini tekrar eden bir kakofoni mi olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz.

Google Haberlere Abone ol

İstanbul Barosu 19-20 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi'nde olağan genel kurula gidiyor.

Önceki yazılarımızda gruplar ve başkan adayları arasındaki yarışı, mesleğin geldiği geri döndürülmesi güç durumu da ele alarak değerlendirmeyi denemiştik. Fakat bu kez, yarışanlardan ziyade "yarışın kendisi" de ilginç bir hal almış durumda.

Değerlendirmeye başlamadan Av. Veysi Eski'nin birkaç gün önce yayımlanan, genel kurul tarihi, avukat enflasyonu ve güncel sorunlarına doğru temaslarda bulunan fakat açıkça adaylardan birini destekleyen, kısa yazısına da atıfta bulunmakta fayda var.

HANGİSİ GERÇEK 'ÖNCE İLKE?'

İlk yarış, 2002’den beri İstanbul Barosu’nu yöneten Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu (Önce İlke) içinde başladı. Bilindiği üzere Filiz Saraç, bir önceki dönem ön seçiminde Nazan Moroğlu’na karşı galip gelerek başkan adayı olmuş, ardından az bir farkla da olsa başkan seçilmişti. Fakat Önce İlke bu dönem, 10 Haziran’da gerçekleştirdiği Genel Kurul toplantısında ön seçim tarihinde anlaşmazlık yaşadı. Kurul, 29 Haziran’da ön seçime gitme kararı alırken, Saraç ve ekibi “kendi ön seçimlerini” eylül ayında yapmaya karar verdi. Önceki başkanlar Ümit Kocasakal ve Mehmet Durakoğlu’nun (Önce İlke’nin ağabeyleri) desteğiyle Ali Gürbüz başkan adayı seçildi ve fikrimizce trajikomik olaylar silsilesi başladı.

9 Temmuz’da Saraç ve ekibi “X” üzerinde “@onceilkecagg” kullanıcı isimli bir hesap açarak ön seçimlerin 14 Eylül 2024 Cumartesi günü yapılmasına karar verildiğini duyurdu. Böylece 2002’de Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan (ÇAG) koparak kurulan Önce İlke; Önce İlke Yükseliş, Önce Avukat ve diğer denemelerden sonra bir kez daha (bu kez kendi içinde ikiye) bölündü.

Hasan Kılıç 2018’de buna benzer bir ön seçim tartışması sonucu “Önce İlke Yükseliş Hareketi”ni oluşturmuş fakat “gerçek Önce İlke benim” de dememişti. Mevcut durumda iki farklı hesap (X platformunda “@onceilkecag2018” ve “@onceilkecagg”) gerçek Önce İlke’nin kendisi olduğunu iddia eden paylaşımlarda bulunuyor.

Bu durum, baro gruplarının tüzel kişiliklerinin bulunmamasından kaynaklanıyor. Örneğin, “Avukat Hakları Grubu” (AHG) ismi ve logosu marka olarak, Gökhan Ahi, Hakan Topbaş, Yunus Özak ve Erdost Balcı üzerine tescillenmiş (Tescil No.: 2018/59767) bulunuyor. Ancak Mehmet Durakoğlu ve Müşür Kaya Canpolat’ın 06/11/2018 tarihli başvurusu (Başvuru No: 2018/99396) ise reddedilmişti. Baro grupları dernekleşmeyi de tercih etmeyince, aynı logo ve grup ismiyle iki adayın yarışması “mümkün” gözüküyor.

Gerçek (tarihi itibarıyla) Önce İlke, 27 Ağustos’ta yayınladığı açıklamayla diğer Önce İlke’yi paralel ilan etti ve durum daha ilginç bir hal aldı. Genç avukatlardan, henüz maddi zorlukların pençesinde ya da intiharın eşiğinde olmayanlar, yaşananları mizahi bir gözle izliyor.

Seçim sürecinin (şu ana dek) en trajikomik paylaşımı ise bir önceki dönem başkan yardımcılığı yapan Ali Gürbüz tarafından gerçekleştirildi: “Yönetiyormuş gibi yapmayacağız.” Bunu, başkan yardımcısının da yardımcılığı “yapıyormuş gibi” yaptığını itiraf etmesi olarak algılıyoruz. O halde Gürbüz’e şunu sormak gerekiyor, peki Önce İlke hangi tarihten itibaren baroyu “yönetiyormuş gibi” yapıyor?

Filiz Saraç ise başkan adaylığını, kendi portresine Atatürk portresi iliştirerek duyuruyor. İliştirmek diyoruz çünkü Atatürk’ün portresi afiş içerisinde oldukça küçük. Fakat bu kez Atatürk portresi daha usturuplu seçilmiş. Bir önceki dönem sanki Atatürk, Saraç’a bakıyormuş gibi yerleştirilmişti.

Saraç, deprem felaketi ardından gösterdiği çaba dışında durgun bir görüntü sergiledi. Daha seçim öncesi dönemde başlayan açık oturumlara katılmamalar, soru almamalar, “muhatap olmamalar” silsilesi Jiyan Tosun olayıyla devam etti. Yardımcısının da eleştirdiği gibi, Saraç soğuk bir başkanlık dönemi geçirdi. Grubu da nihayet iki gün önce, tek adaylı bir “ön seçim” de gerçekleştirdi.

Önceki yazılarımızda Önce İlke’yi zaten seçkinlerden oluşan, 22 yıldır iktidardan indirilemeyen bir “golf kulübü” olarak gördüğümüzü belirttiğimiz için bundan fazla bir yoruma gerek görmüyoruz.

Önce Avukat grubunun adayı Av. Elif Görgülü Önce İlke'yi "taht kavgasıyla" suçluyor, İstanbul Barosu'nu "Lordlar Kamarası"na benzetiyor ve ekliyor "Bunlar kendi içinde taht kavgası vermekten avukatlar için çalışmaya fırsat bulamıyor. Tek bir dertleri var, aramızdan bu yıl kimi başkan adayı yapsak? Görüş ayrılığı mı oldu, hemen yenisini getirelim. Mevcut baro başkan yardımcısı, mevcut baro başkanına rakip aday."

Demek ki Elif Görgülü kendini o kamarada görmüyor. İlginçtir ki Görgülü, 2021-2022 döneminde İstanbul Barosu Yönetim Kurulu'nda henüz bir dönem görev aldıktan sonra ismini Önce İlke'nin Önce'sinden miras alan bir grupla başkan adaylığını açıklamıştı. (Hasan Kılıç bunu, dört dönem yönetim kurulu üyeliği yaptıktan sonra yapmıştı.)

Güçlü Baro adayı Mert-Er Karagülle, Av. İhsan Berksan’ın, baro başkanlığı için Karagülle’nin uygun bir aday olduğu şeklindeki gönderisine, eski başkan Mehmet Durakoğlu’nun onay verdiği ve hatta AHG başkan adayı Turgay Bilge’nin de bunun için samimi çaba gösterdiğine dair bir Instagram yorumunda bulunmuştu. Karagülle, seçime kendi adaylığı etrafında bir ittifakla katılınabileceğini dile getiriyordu. Saraç’ın Önce İlke’si konu hakkında Durakoğlu’nu eleştiren bir açıklama yayınladı. İttifak arayışı da adaylıkların açıklanmasıyla sonuçsuz kalmış oldu.

Önceki seçim döneminde kürsüde doğaçlama konuşmayı tercih eden Karagülle 1996-2000 döneminde İstanbul Barosu Yönetim Kurulu'nda görev aldığından ve o dönemki CMK programının yazılmasına olan katkısından bahsetmiş, “Biz yaptık.” demişti. Bir meslektaşının, Karagülle’ye bu seçimde 2000 doğumlu avukatların da oy kullanmaya başladığını hatırlatması gerek. Yine, bir önceki seçimde beşinci olan bir grubun, kendinden daha çok oy alan grupları bünyesine katması fikri, oldukça ilginç. Karagülle’nin başkan olmak için yapması gereken tek şey, seçimi kazanmak. Görünen o ki bunu, ittifaksız (ya da oluşumsuz) yapmak durumunda kalacak.

Özgürlükçü Demokrat Avukatlar (ÖDAV) ve Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG) bir önceki dönem Hasan Kılıç’ın Önce İlke Yükseliş Hareketi'ni desteklemiş ve aslında 20 yıllık iktidarı devirmeye çok yaklaşmıştı.

Hemen hemen aynı bileşenlerden oluşan ittifakın bir önceki ismi “Bir Aradayız”ken şimdi “Değişim İçin Avukatlar” ismi tercih edildi ve Prof Dr. İbrahim Kaboğlu başkan adaylığına “davet edildi”.

Kaboğlu’na “davete icabet etme”, “milletvekili adayı gösterilmediği için baro başkan adayı olma”, “diğer meslektaşlar gibi aktif avukatlık yapmama” gibi birçok eleştiride bulunuldu. Fakat Kaboğlu’nun (kariyeriyle) adaylar arasında görünen en yüksek profil olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kaboğlu, baroyu Can Atalay konusunda “seyirci kalmak”la itham ediyor, öyleyse önümüzdeki günlerde muhtemel başkanlığında İstanbul Barosu’nun bu duruma “nasıl bir etki edeceğini” de netleştirmesi gerekecek.

Son seçimlerde ilk 10 sandıkta Önce İlke’nin ağır bir üstünlük sergilediği, son 50 sandıkta ise AHG’nin üstünlüğü görülüyor, genç-erişkin avukatların sandıklarından “Hasan Kılıç” lider çıkıyordu.

Oluşumun, baronun CHP’nin bir yerel siyaset aygıtı olduğu ve 22 yıllık bir “fetret devri” yaşandığı eleştirisine rağmen eski ve oldukça ünlü bir CHP milletvekilini aday göstermesi, kıdemli sandıklara etki edebilir.

BİR NUMARALI ADAM?

AHG, az önce de bahsettiğimiz ÇAG ve Önce İlke ÇAG’dan ayrılan, “önceler ve ilkeler” demetinde yıllardır tek gerçek alternatif olarak gözüküyor. Önceki yazılarımızda AHG’yi “liberal/ apolitik” olmakla eleştirmiştik. AHG genel siyasetin dışında sivrileşmiyor, hatta önceki dönemlerde hukuk bürolarının şirketleşmesini dahi savunur gözüküyordu.

AHG’nin (ulusalcı – sosyalist ayrımı gibi) net bir politik görüntü çizmemesi biz de dahil olmak üzere baro siyasetine ilgi duyanlar tarafından bir türlü algılanamadı. (Başlangıçta atıfta bulunduğumuz Veysi Eski tarafından da “tanımlanamaz” görülüyor.) Eleştirilerin dozu zaman zaman aslı astarı olmayan, “çamur at izi kalsın”a kadar düştü. AHG eleştirilere olumlu yanıtlar verdi, bazı politikalarını değiştirdi.

Seçimlere katılmasalar dahi ilk “genç yönetim kurulu”nu aday gösteren de onlardı. Genç avukatlarla bu kadar iç içe ve ulaşılabilir olmak AHG’yi zamanla yükseltti, fakat zirveye taşımadı. Grup, genç avukatlar için ilgi çekiciydi, özellikle adliye nöbeti uygulamaları diğer gruplara ilham verdi. Önceki seçim AHG, apolitiklik eleştirisinden kurtulmak için de çok çaba gösterdi. Erdost Balcı ve Ahi’nin kürsü performansları, belki de genel kurulun en iyileriydi. Gökhan Ahi, doğru bir davranış sergileyerek dördüncü kez aday olmadı.

Daha önce TBB yönetim kurulunda da görev alan Turgay Bilge’yle birlikte AHG daha ciddi fakat daha “klasik” bir görünüm aldı. Bilge’nin Türkiye’nin “00001” (bir) numaralı siciliyle arabulucu olması da bir diğer eleştiri konusu haline geldi. Önceki yazılarımızda uzak ara en çok “zorunlu arabuluculuk” uygulayan sistem olduğumuzu ve bunun aslında ne gibi adaletsizliklere sebep olduğunu dile getirmiştik. Fakat Turgay Bilge’yi, bir dönem Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Kurulu üyeliği görevinde bulunması sebebiyle “zorunlu arabuluculuğu başımıza bela etmekle” suçlamak, Önce İlke’yi “neden bu kadar çok avukat var” diye suçlamaktan farksız.

Hasan Kılıç’ın dördüncü kez aday olması, bunun bir “takıntı” haline geldiği eleştirilerini doğurdu. Önce İlke Yükseliş Hareketi de onun şahsıyla bütünleşmiş gözüküyor. Üç seçimdir 22 yıllık iktidara en ciddi alternatif olduğunu ve yıl içindeki çalışkanlığıyla başkanlığı hak ettiğini de inkar etmek mümkün değil. Gürbüz ve Saraç’ın birbirilerini etkisiz hale getirebileceği bu seçimde önceki ittifak korunsaydı, Kılıç bu kez favori gözükecekti.

Seçimin ardından yapılan bu açıklama da ittifakın devam edeceği izlenimi doğurmuştu.

Kılıç’ın adaylıktaki ısrarı bunun bir beşincisi, altıncısı olacak mı sorusunu akla getiriyor. Yıllardır içinden çıkamadığı bir mesele olduğunda onu arayan meslektaşlarımızdan hiçbiri, onun İstanbul Barosu tarihinde bununla anılmasını istemeyecektir.

Mazlum-Der menşeli Bağımsız Avukatlar Grubu (BAK) ve İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’nu (İMAG) gerçek anlamda muhalif görmediğimiz için, Metin Uraçin’in İstanbul Avukatlar Birliği’ni ise “önceler ve ilkeler demeti”nden ayırt edemediğimiz için eleştiremeyeceğiz. Fakat BAK’ın Can Atalay kararı sonrası başlayan fiili anayasasızlık düzenine olan eleştirisiyle İMAG’dan ayrıldığını, ekseninden çıkma çabası sergilediğini söylemek mümkün.

Genç Hukuk Hareketi başkan adayı Türkan Kara’nın sosyal medya üzerinden, neredeyse tek başına gösterdiği çaba takdire şayan olsa da halen bir grup görüntüsü çizmiyor, elle tutulur bir seçim etkinliğinde de bulunmuyorlar.

İstanbul Barosu’nda değişimin bir türlü gelmemesi baro siyasetini de “Biz kazanmazsak ulusalcılar gelir.”, “Biz kazanmazsak liberaller gelir” ve “Biz kazanmazsak Kürtler gelir.” üçgenine hapsetmiş durumda. Bu ve buna benzer incir çekirdeğini doldurmayacak tartışma ve fikir ayrılıkları da ne yazık ki baro siyasetinin vazgeçilmezleri konumunda.

Yönetim kurulu adaylarının duyurulması ve vaatlerin netleşeceği seçim broşürlerinin de pek ilgi çekmediği açık. Bu seçimin de Önce İlke (Gürbüz), Kaboğlu (Değişim İçin Avukatlar) ve AHG arasında geçeceğini söylemek, zor bir tahmin değil. Saraç’ın Durakoğlu ve Kocasakal’a rağmen Gürbüz’ün oylarını ne kadar etkileyeceği, kazanan açısından belirleyici olacaktır.

İstanbul Barosu Genel Kurulu mesleğin kimler tarafından yönetildiğini merak eden genç avukatlar için ilginç bir panayır, geçim derdinde olanlar için sıradan bir hafta sonu. Değişimin her şeyi değiştirmeyeceği, ancak bir şeyleri değiştirmeye başlayacağı açık. Türkiye’nin keyfi anayasasızlığı ve avukat popülasyonunun haddini aşması konusunda ipler zaten kaçmış halde.

Baro siyaseti, son birkaç yılda daha çok konuşulmaya başlandı. Bunun değişimi doğuracak bir çok seslilik mi yoksa kendini tekrar eden bir kakafoni mi olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz.

Yazıyla uğraşırken, Ali Gürbüz’ün Cuma günü düzenlediği ve “iki biranın beleş olduğu” kokteyli de kaçırmış bulundum. Düşünmeden edemiyorum, acaba bu “iki bira”lar ellilik miydi, yoksa otuzluk mu? Belki katılanlar, merakımı giderebilir.

 *Avukat