İstanbul Barosu ve İstanbul Tabip Odası: Cezaevlerinde kaos var

İstanbul Barosu ve İstanbul Tabip Odası, tedavilerini cezaevi koşullarında sürdüremeyen ağır hasta mahpusların serbest bırakılması çağrısı yaptı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul Tabip Odası ve İstanbul Barosu, düzenlediği ortak basın toplantısında hasta mahpusların sağlık hizmetlerine ulaşımlarının uygun biçimde sağlanması gerektiği çağrısında bulundu. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) son verilerine göre 2022 yılının ilk 8 ayında en az 50 tutuklu öldü.

Hasta mahpusların sağlık hizmeti alırken insanca muamele görmesi gerektiği belirtilen açıklamada Adalet Bakanlığı, yaşam hakkını ve sağlık hakkını koruma ve güvence altına alma konusunda Anayasal yükümlülüklerini yerine getirmeye davet edildi.

İstanbul Tabip Odası Cağaloğlu binasında düzenlenen toplantıya İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Nergis Erdoğan, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Cegerğun Polat ve İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu’ndan Dr. Osman Küçükosmanoğlu katıldı.

İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu, bir mahpusun cezaevinde sağlık hakkı bakımından doğrudan devletin sorumluluğunda olduğunun altını çizdi. “Bir kere devlet bu sorumluluğu kabul edecek ve cezaevi idarelerinden başlayarak hastanelere kadar, ATK’lere kadar bütün kurumlar kendilerini bu gerçekliğin çerçevesi içerisinde konumlandıracaklar” diyen Durakoğlu, “Bu çok önemli. Bir mahpus sağlık hakkı
bakımından doğrudan devletin sorumluluğundadır” ifadelerini kullandı.

Sorunu kanayan bir yara olarak değerlendiren Dr. Küçükosmanoğlu, “Bu sorun zaman zaman gündeme geliyor. Bu sorun çözülmedikçe gündeme gelmeye devam edecek. Aysel Tuğluk hala tutuluyor. Bir vekil uzun süredir ağır hastalığına rağmen cezaevinde tutuluyor. Cezaevinde hayatını kaybeden tutuklular var. Adalet Bakanlığı'nın açıklamayı dikkate almasını talep ediyoruz. Mesleğimiz gereği bunları söylemeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

‘CEZAEVLERİNDE BİR KAOS VAR’

İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyon Üyesi Cegerğun Polat, şunları söyledi: “Bize ATK ile ilgili çokça şikayet geliyor. Bunlar o kadar birikti ki oradaki sorunun nasıl çözüleceği ile ilgili bir kaos var. Ağır hasta mahpus çok simgesel. Bunlar kamuoyuna bildirilenler. Bir işkenceye dönüşen sağlık hakkı ihlal ediliyor. ATK’de çalışan hekimlerin büyük bir baskı altında olduğunu biliyoruz. Bu sorunun bir an önce çözülmesi gerekiyor.

‘BU TOPLANTI ÇOK DEĞERLİ’

İnsan hakları Derneği İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu Sözcüsü ve Cezaevi İzleme Heyeti'nden Mehmet Acettin, “Bu toplantıyı çok değerli buluyorum. Tabip odası ve baronun ortak açıklaması bu sesin daha çok hissedilmesi çok önemli. Bir yerden bu sorunu çözmek zorundayız” dedi.

‘MAHPUSLAR SAĞLIK HİZMETLERİNE ERİŞEMİYOR’

Ortak basın açıklamasını Dr. Nergis Erdoğan okudu. Anayasa'nın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ve Hasta Hakları Yönetmeliği'nin ilgili maddeleri uyarınca herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“Adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde, sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesi ve koruyucu sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak faydalanma hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren bütün kurum ve kuruluşlar ile sağlık hizmetinde görev alan personelin adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun hizmet verme yükümlülüklerini de içerir. Ulusal ve uluslararası hukuk nezdinde kabul böyle iken ülkemizde mahpusların bu haktan gereğince ve yeterince yararlanamadığı, neredeyse her hafta sağlık hizmetlerine erişemeyen mahpusların ölümleri ile ilgili kamuoyuna yansıyan haberlerden anlaşılmaktadır. Sağlık durumları hapishanede yaşamaya el vermeyen, tedavileri ya da takipleri hapishanede sürdürülmeye uygun olmayan mahpuslar, yaşamları yok sayılarak hapishanelerde tutulmaktadır. Bu durum sadece kamu vicdanını yaralamakla kalmamakta, aynı zamanda kişilerin Anayasa'yla güvence altına alınan yaşam ve sağlık haklarının açık biçimde ihlali anlamına gelmektedir. Hapishanelerde koruyucu sağlık hizmetlerinin aktif olarak yürütülmemesi, hastalıkların önlenmesi ve erken tanısında yetersizliklere neden olmaktadır. Mahpusların yakalandıkları hastalıklar ile ilgili hapishanelerden sağlık tesislerine sevk edilmeleri 2-6 ay sürebilmektedir. Birçok mahpusun sağlık hizmetlerine erişemediği için zaman içerisinde ağır hasta aşamasına geldiği bir gerçektir. Kapasitenin üstünde mahpusun kaldığı Türkiye hapishanelerinde; üç öğün için yetersiz iaşe, sağlıklı gıdaya ulaşamama, birkaç saat ile sınırlandırılmış havalandırma imkanları ve sağlıklı yaşama uygun olmayan hapishane mimarisi çeşitli hastalıkların oluşmasına zemin hazırlamaktadır.”

‘İNCELEMENİN BİR DENETİMİ YOKTUR’

Kelepçeli muayene dayatmalarının bir işkence yöntemi olarak mahpusların sağlık hizmetine erişimini kısıtladığına vurgu yapan Erdoğan, kolluk güçlerinin baskısı, hastanelerde muhafazalı muayene odalarının olmaması gibi nedenlerle hekimlerin de mağduriyetine yol açtığını söyledi: “Pandemi sonrası dönemde mide delinmesi, solunum yetmezliği, kalp krizi gibi acil durumlar nedeniyle yaşamlarını yitiren mahpuslar ile ilgili haberler kamuoyuna yansımıştır. Bu durum acil sağlık hizmetlerinden faydalanma ve sevk sürecinin mahpuslar için uygulama farkını göstermektedir. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16/3. maddesi uyarınca hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi kararı ya Adli Tıp Kurumu tarafından ya da Adalet Bakanlığı'nın belirlediği tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurulu tarafından düzenlenen ve fakat yine Adliye Tıp Kurumu tarafından onaylanan rapor üzerine cumhuriyet başsavcılığı makamınca verilmektedir. Kanun kapsamında Adli Tıp Kurumu'na verilen bu yetki sonucunda, üçüncü basamak sağlık merkezlerinin sağlık kurullarında yer alan hekimler, teşhis yapmaya ehil olmalarına rağmen karar verme yetkisi kanunen Adli Tıp Kurumu'na verildiğinden prosedürel olarak kendilerine getirilen hasta mahpusları inceleyerek Adli Tıp Kurumu'na sevk etmektedirler, verilen sağlık raporlarının da işlevsiz kalması anlamına gelmektedir. Sonuç olarak Adli Tıp Kurumu tek elden tüm hasta mahpusları incelemektedir ve yapılan incelemenin de bir denetimi yoktur.”

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tıp Kurumu'nun bağımsız bir kuruluş olmamasının geçmişte alınan birçok karara yansıığını ve bu kararlar sonucunda hapishanede kalamayacak durumda olan onlarca mahpusun öldüğü hatırlatan Erdoğan, çözüm önerilerini anlattı: “Adli Tıp Kurumu İhtisas Daireleri'nin aldığı birçok karar bilimsel doğrulardan, tarafsız hekim tutumundan ve tıbbi gerçeklikten uzaktır. Bu sorunlar, Adalet Bakanlığı'nın ve Bakanlığa bağlı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğü'nün mahpusların sağlık hizmetlerine erişimi konusundaki sorumluluklarını yerine getirmediğini göstermektedir. Ceza infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi kararı, Adli Tıp Kurumu'nun düzenleme ya da onaylama biçimindeki raporu ile değil üçüncü basamak sağlık hizmeti veren hastanelerdeki sağlık kurullarının raporları ile verilebilmeli ve ceza infazının ertelenmesi için yeterli olmalıdır. Cumhuriyet başsavcılığının, mahpusların sağlık ve yaşam hakkının korunması için verilen bu sağlık kurulu raporlarının aksine karar verebilmesi mümkün olmamalıdır. Mahpusların sağlık hizmetlerine erişimleri ile ilgili aksaklıklar, Anayasa’nın 56/4. maddesi uyarınca; devletin denetleme yükümlülüğünü yerine getirmesi suretiyle, aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nın ve Sağlık Bakanlığı’nın ortak çabaları ve sağlık meslek ve hukuk örgütlerinin önerileri dikkate alınarak ivedilikle giderilmelidir. İstanbul Barosu ve İstanbul Tabip Odası olarak Adalet Bakanlığı’nı; yaşam hakkını ve sağlık hakkını koruma ve güvence altına alma konusunda Anayasal yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.”