YAZARLAR

İşte rezerv alan: Zarrab’ın eniştesine rant, Hataylının zeytinliğine gasp

'Rezerv alan’ uygulamasının birilerini mülksüzleştirirken, birilerini de servet sahibi yapmanın politikası olduğunu bundan iyi anlatan örnek azdır: Aynı hafta iki plan askıya çıkar. Birinde Hataylı depremzede çiftçinin zeytinliği gasp edildi, diğerinde Zarrab’ın eniştesine ait mera imara açılıp milyarlarca liralık rant yaratıldı.

Harfi harfine ne dediysek, o gerçekleşiyor şimdi. İktidarın deprem korkusunu istismar ederek aceleyle yasalaştırdığı ‘rezerv alan’ uygulaması, şu hayatta bir evi, tarlası olanı mülksüzleştirirken, devasa imar rantları yaratıp birilerini de zengin ediyor. Üstelik her ikisi de aynı yasayla, aynı anda, gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Bakın rezerv alan uygulaması Rıza Zarrab’ın eniştesinin servetini katlarken, Hataylı gariban köylüyü nasıl aç bırakıyor.

Bu köşede 31 Ekim 2023 günü yayınlanan Erdoğan İstanbul Tarihinin En Büyük Mülkiyet Gaspına Hazırlanıyor başlıklı yazıda ilk kez yasanın neyin kapısını açtığını anlatmaya çalışmıştım. Özellikle İstanbul’un hedef alındığını belirtmiştim. Yanıldım. Evet, İstanbul bir mücevher ama meğer gözleri tüm memleket toprağındaymış.

Onlarca örnek yaşanıyor. Manisa’nın bir köyünde yaşlı bir kadının atadan dededen kalma tarlasına da el koyuyorlar, askeri alana, meraya, ormana da. Elbette en çarpıcı uygulamalar 6 Şubat depreminde yıkılan Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya’da yaşanıyor.

Adıyaman’da daha ilk günden, şehrin merkezinde, tütüncüler ağırlıklı olmak üzere yüzlerce küçük dükkandan oluşan tarihi çarşıya el koyacakları belliydi. Zira enkaz kalkmadan yapılan inşaat planı, şehrin dışına küçük iş yerlerinden oluşacak bir site kurmaktı. Yasa çıkar çıkmaz hemen o çarşıyı rezerv alan ilan ettiler. Benzer şeyi Malatya’da yine küçük esnafın bulunduğu çarşı için yaptılar. Kahramanmaraş’ta sanayi tesisi ve konut inşa etmek üzere özellikle verimli tarım arazileri rezerv alan ilan ediliyor.

HATAYLILAR BAĞIRA ÇAĞIRA BİZİ UYARIYOR

Hatay başlı başına bir trajedi. Orada sınır tanımıyorlar. Evler, bahçeler, zeytinlikler bir sabah kapıya asılmış duyuru ile ‘rezerv alan’ içine alınıyor. Ne yapacak bu insanlar? Yasa belli. Çıkıp gidecekler. Çıkmazlarsa önce elektrik, su ve gaz hizmetleri kesiliyor, sonra sıra polis zoruyla atılmaya geliyor. Evlerini bir dakika bile boş da bırakamıyorlar. Yasaya göre duyuru yapıldıktan sonra her an yıkabilecekler. Dolayısıyla ‘rezerv alan’ın ne demek olduğunu iliklerine kadar hisseden Hataylılar büyük bir mücadele veriyor. Hepimize sesleniyorlar aslında. Diyorlar ki, “Bizim başımıza gelenler bir deneme. Başarılı olurlarsa aynısı sizin de başınıza gelecek.”

Gelin Hataylıların uyarısının nasıl haklı olduğunu, kamuoyuna yansımış ancak çabucak unutulmuş iki örnek üzerinden inceleyelim şimdi. Bakın aynı gün, iki farklı kentte, bambaşka sebeplerle ilan edilen iki farklı ‘rezerv alan’ kararı nasıl iki farklı sonuç doğuruyor.

BAYRAMDA KİM GÜLDÜ, KİM AĞLADI?

Ramazan Bayramı’na girerken Hatay’da, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yeni imar planını askıya çıkardı. Tatil zamanı 15 günlük de itiraz hakkı tanıdı. Mimarlar ve Şehir Plancıları Odası başta olmak üzere pek çok kesimden büyük mülkiyet kaybının yaşanacağı uyarısı geldi. Ve plan sonrasında özellikle Samandağı, Kırıkhan, Defne’de sadece sağlam ve az hasarlı evler değil, zeytinliklere de el konulmaya başlandı. Öyle ki, çiftçiler sabah tarlalarına gittiklerinde iş makinelerinin zeytinleri köklediğini gördüler. Kimi yürütmeyi durdurma kararı alsa da, ‘karar’ çoktan verildiğinden birkaç gün sonra yeniden ve yeniden aynı manzaralarla karşılaştılar. Depremde her şeylerini yitiren insanlar, orada yaşamalarını ve hayata tutunmalarını sağlayacak geçim araçlarından gün be gün yoksun bırakılıyorlar.

Oysa tam da Hatay’daki plan askıya çıktığı hafta, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı memleketin bambaşka bir yerinde, Seferihisar’da da bir planı askıya çıkarıyordu. Bakanlığın duyurusunda şöyle deniliyordu:

“Bakanlık Makamının 18.03.2024 tarihli ve 31087 sayılı Olur’u ile 6306 sayılı Kanun kapsamında ‘Rezerv Yapı Alanı’ olarak ilan edilen İzmir İli, Seferihisar İlçesi, Çolakibrahim Mahallesi 3301 ada 2, 42, 90 parseller ile 3303 ada 1 ve 2 parsel numaralı taşınmazları kapsayan toplam 2.367.225,94 m2 yüzölçümlü alana ilişkin hazırlanan planların 15 gün süreyle eş zamanlı olarak ilan edilmesinin yanı sıra eş zamanlı olarak ilgili muhtarlıklara planların askıya çıktığı yerin belirterek muhtarlık binasında bir ay bilgilendirme ilanı yapılmasının sağlanması istenmiştir.”

Bakanlık, ‘rezerv alan’ yasasına dayanarak İzmir Büyükşehir ve Seferihisar belediyelerine sorma gereği duymadan, önemli ve rant değeri yüksek bir bölgede 3 milyon m2 alanın imarını değiştiriyordu. İmar statüsü değiştirilen yer tamamen mera. Yani maddi değeri yok ve normalde zaten inşaat yapamazsınız. Ne var ki, arazi özel mülkiyet kapsamında. Yani devletin değil. İşte ‘rezerv alan’ın sırrı da burada ortaya çıktı.

NAB Holding Başkanı ve Rıza Zarrab'ın eniştesi Behram Eromi

Arazinin yüzde 73’ü imara açıldı ve 176 hektarlık bölümü kentsel gelişim bölgesi ilan edildi. 4 bin 217 konut ile ticari binaların yapılması öngörüldü. Yaklaşık 30 bin kişilik yeni bir şehir demek bu. Dolayısıyla öncesinde para etmeyecek arazi şimdi milyarlarca lira değerinde.

Olay ilk yerel basında, ardından ulusal yayınlarda yer buldu. Çünkü arazinin sahipleri önemliydi. Kimdi biliyor musunuz? İran, Azerbaycan ve Türkiye’de iş yapan NAB Holding’in patronu Behram Eromi’ydi. Zarrab’ın ablası ile evli. NAB Holding’in Seferihisar’da 2021’de iki ayrı lüks villadan oluşan siteleri de bulunuyor. Uzun süredir bölgede mera, tarla demeden arazi topluyordu.

Buyurun size ‘rezerv alan’ uygulaması. Hataylı depremzedenin elindeki zeytin ağacını bile alırlarken, bu ülkenin gördüğü en büyük skandallardan birisinin baş kahramanının eniştesi milyarlarca liralık yeni servet kazanıyor.

Mülksüzleştirmenin aynı zamanda birilerini mülk sahibi yapmakla beraber işlediğini, bundan iyi anlatan örnek var mıdır?