YAZARLAR

İstismarcı babayı yargı koruyor: Bahane somut delil ve zaman aşımı

12 yaşından 17 yaşına kadar öz babanın cinsel istismarına maruz bırakılan A.S.A, çocukluğu çalınanlardan. Destek isteyen genç kadın çocukluğunda yaşadıklarına ilişkin suç duyurusunun dikkate alınmayışından rahatsız ve bu suçla mücadele etmeye kararlı. Fakat yargı, adalete erişme yolunu kapatmış. Yasaları uygulamayan mevzuata aykırı hareket eden yargı olunca adalete erişme şansını nasıl yakalar insanlar?

Kadınların baskılanmak, çocukların susturulmak istendiği bu ülkede yargının cevval olduğu konuların başında iktidarın hedef gösterdiği kişiler yer alıyor. Gülşen için iki günde iddianame hazırlanabilir ama diğer taraftan bir ensest suç duyurusunun üstü örtülmek istenebilir. Hatta zaman aşımının dolmasına yaklaşık bir yıl varken zaman aşımının dolduğuna hükmedilebilir. Savcı, somut delil olmadığı(!?) için kovuşturmaya gerek görmez, itiraz edildiğinde ise hâkim zaman aşımının dolması nedeniyle itirazı reddeder. Burada hukuki bir çelişki dikkat çekmez mi? İddianame hazırlanmayışını onaylıyor itiraz mercii ama savcının gerekçesiyle tümden alakasız ve hatta gerçeğe aykırı zaman aşımı doldu gerekçesine dayanıyor. Çelişki de burada; savcı delil yok diyor süresinde yapılan itiraz üzerine, hâkim zaman aşımı dolmuş diyor. Oysa aylar önce yapılan ilk başvuru ile zaman aşımı durdurulmuş olmalı değil miydi? Üstelik 2022 eylül ortalarında dolacağı hesaplanan zaman aşımının dolduğuna 2021 yılı Aralık ayında hükmediyor hâkim. Tartışmanın bu kısmını hukukçulara bırakayım.

Bu adalet arayışı ile Gazete Duvar mail kutuma gelen bir e-posta ile tanıştım. Destek isteyen genç bir kadın çocukluğunda yaşadıklarına ilişkin suç duyurusunun dikkate alınmayışından rahatsız ve bu suçla mücadele etmeye kararlı. Fakat yargı, adalete erişme yolunu kapatmış. Yasaları uygulamayan mevzuata aykırı hareket eden yargı olunca adalete erişme şansını nasıl yakalar insanlar? Temel ihtiyaçlardan birisi olan adalete erişim ve adalet duygusunun sağlanması için yargı yolu kapatılırsa elde sadece sosyal medya kalır.

12 yaşından 17 yaşına kadar öz babanın cinsel istismarına maruz bırakılan A.S.A, çocukluğu çalınanlardan. Kendi ifadesiyle “12 yaşındayken öldürülen çocuk”. Çocukluğu öldürülmüş hem de o kutsanan, put haline getirilen aile kurumunun içinde. Yanında kendisini güvende hissetmesi gereken kişi tarafından istismara uğradığında o ailenin bireyleri arasında onu koruyacak kimseyi bulamayanlardan. “Beni sevmeni istemiyorum” diye haykırıp babayı uzaklaştırmaya çalıştığında bile anlaşılmayan çocuklardan. “Baban seni seviyor” diyen anne tarafından o davranışların ne anlama geldiğini bile idrak edemeden susturulan çocuklardan birisi A.S.A. Yıllar sonra yargıya başvurduğunda savcılıkça “müştekinin soyut beyanı dışında somut delil bulunmadığı” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş. Bir çocuk babasına “beni sevmeni istemiyorum, git yanımdan” sözleriyle haykırdığında birileri bunu anlamalı. Çocuk istismarı anlatmış, söylemiş, duyurmuş olur. Anne, kardeş, yakın akrabalar bunu anlamıyorsa çocuk bunu başka nasıl ifade edebilir? Kimsenin görmediği zamanlarda bedeninde, dudağında, cinsel organında gezinen bir baba “babalar kızlarını böyle sever” diyerek duygu karmaşası yaratırken itirazlarını bile dinlemeyen anne “baban seni seviyor” derse o çocuk yaşadıklarını nasıl ifade etsin? Nasıl delil ya da tanık oluştursun ki? Bu mağdurun görevi mi, çocuğun işi mi olmalı? Davranışlarıyla konuşur çocuklar. Yeter ki duymak, anlamak, suçu önlemek isteyen aile bireyleri bulunsun yakınında. “Babalar kızlarını böyle sever” sözlerinin nasıl bir aldatmaca olduğunu idrak etmesi bile yıllarını almış. Taa ki 17 yaşında kendisini koruyacak, karşısındakini engelleyecek duruma gelinceye kadar sürmüş istismar. Mağdur çocukların, uğradıkları cinsel istismara karşı kendi kendilerini savunmasını bekleyen adaletsiz bir toplumuz. Ama kendisini kurtarabilmesi bile yetmiyor, tanık, kanıt oluşturması isteniyor bir de. O çocuk haliyle kanıt, tanık yaratamadığı için inanılmaz, güvenilmez bulunuyor beyanı? Adaletsizliğin bu derecesine can dayanmaz.

Somut delil, tanık olmadığı gerekçesiyle iddianame hazırlamayan savcı, suç duyurusuna ekli belgeler arasında yer alan psikiyatri kliniklerinden bilgi dahi toplamamış. Dosyasında klinik başvuru nedeni olarak öz baba cinsel istismarını belirttiği halde, bu bilgiler ve hekim görüşleri dosyasında bulunduğu halde mağdura kendi dosyası teslim edilmiyor. Sadece teşhis ve tedavi için belirlenen ilaçları içeren bir rapor veriliyor mağdura. Dosya içeriğinin ancak savcı resmi olarak talep ettiği takdirde iletileceği belirtiliyor. Fakat savcı talep etmiyor. Bir başka muazzam hata fail, failin eşi ve failin oğlunun ifadeleri, aynı anda birlikteyken alınıyor. İfadeler birbirinin tıpkısı. Çünkü fail vaktiyle kendi babasına ve annesine bile şiddet uygulayan birisi. Karısı ve oğlu da bu şiddetten nasip almış. Bir tek kızına fiziksel şiddet uygulamamış ama ona da cinsel şiddetle hayatı zindan etmiş. Failin etkisi altında ifade verdikleri çok açık üstelik üzerlerinde mali baskı kurulmuş olabilir. Nitekim şikayetçi olup onları ifadeye zorladığı için A.S.A fail ve diğer aile üyeleri tarafından ekonomik şiddet görerek, uzaklaştırma kararı almak yoluna başvurdu. Birlikte alınan o ifadeler güvenilmez sözler olmalı.

Bununla birlikte A.S.A. savcılık başvurusundan önce yüzleşmek isteğiyle failin aile konutuna gittiği zaman fail, bıçakla üzerine yürümekten geri durmamış. İşte bunun tanığı var. Ancak savcı bu iddia için de görüntülü kanıt istemiş. Evin içinden bıçakla üzerine yürüdüğünü kanıtlayacak kamera görüntüleri istenmiş savcı tarafından. E, haliyle evin içinde kamera görüntüsü bulunamadığı için elde delil yok diyor, tanık beyanı olmasına rağmen. Bıçakla tehdit var, tanık var ama darp yok.  Muhteşem(?) savcı, psikiyatrlardan rapor toplayıp delil elde etmek yoluna da gitmemiş. Bu da böyle bir acarlık işte… Aile içi çocuk cinsel istismarını hasıraltı etmenin yolları savcılara, özel eğitimle veriliyor bile olabilir, talimatlı yargıda.

Bıçaklı tehdit öncesinde A.S.A, çocukluğunda kendisine yaşatılanlarla yetişkinlik çağında başa çıkabilmek, benzetme yerindeyse kendisini hasta eden o zehri içinden atabilmek için yollar aramış. Kimi cemaat ve tarikatlara ulaşmış. Derdini anlatıp yaşadıkları karşısında kendisine yol göstermelerini ümit etmiş. Fakat babasının cinsel istismarını duydukları anda “kapat bu konuyu, biz böyle bir şey duymadık” şeklindeki tepkilerle susturulduğunu söylüyor. Hatta sonrasında aramasını önlemek için telefonunun engellendiğini, sosyal medya hesaplarında takipçi olmasına rağmen o mecralardan da engel gördüğünü belirtiyor. Pes etmeyip Diyaneti de aramış. Telefonla yanıtlayan kişi empati geliştirmiş görünüyor. Üzüntü beyan etmiş ancak garip şekilde kendilerine ilk defa böyle bir şikâyet konusu ulaştığını belirtmiş görevli. Oysa yıllardır vaiz ve vaizelere bu yönde aramaların yöneltildiğini yakın tanıklıkla biliyorum. Demek ki kurumsal hafıza aktarımı bilinçli şekilde kesiliyor. Kurum politikası olarak eril şiddetle, cinsel istismar ile ve özellikle ensest ile mücadele konusunda personel bilgisiz ve deneyimsiz bırakılıyor diyebiliriz. Neyse ki A.S.A’nın şansına karşısına çıkan görevli önce faille yüzleşmeyi ve onu pişmanlığa yöneltmeyi, olmazsa alimlerden destek alıp faile nasihat ederek vazgeçmeye yöneltmelerini o da olmazsa kötülüğü zuhur etmeye (açığa çıkarmaya) teşvik etmiş. Kötülüğü elinle, dilinle olmazsa kalbinle buğzetmek tavsiyesinde ise elinle buğzetmenin anlamını savcılığa şikayet etmek olarak açıklamış. 

İşte bundan sonra 18 yıl önce yaşadıklarına dair fail ile yüzleşmek için eşi ve çocuğuyla aile evim demeye dilinin varmadığı, failin ve ailesinin yaşadığı konuta gitmeye karar vermiş. Bıçakla tehdit edildikten sonra da savcılığa başvurmuş. 2021 yılı Ekim ayındaki başvurusunu Aralık ayında savcı kovuşturmaya gerek görmeyerek ret ediyor. Avukatın yasal süresinde yaptığı itirazı da ilgili hâkim zaman aşımı gerekçesiyle ret ediyor. Oysa kendisine bildirilen zaman aşımı süresi yirmi yıl imiş ki bu konuya umarım hukukçular açıklık getirir. Sanırım A:S.A’nın yaşadıklarını, hukuk mücadelesinin devamını ve bu suçla başa çıkmak için kadınlar ve çocuklar için açmak istediği danışma ve dayanışma merkezi hayalini konuşmaya, sizlere aktarmaya devam edeceğim.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.