İstos Yayın 10 yaşında: Anlatılan şehrin hikayesidir
Bu yıl 10. yaşını kutlayan İstos Yayın, önümüzdeki döneme hazırlanıyor. Rumca, Türkçe yeni kitaplar, sohbetler, atölyeler, bültenler, okuma listeleri ile okuyucuları ve takipleri ile buluşacak.
DUVAR - İstos Yayın, bir hayal ve amaçla yola çıktı. 50 yıl önce kesintiye uğrayan Rumca yayıncılığı yeniden canlandırmak, Türkiye yayıncılık geleneğindeki bir kopuşu telafi etmek üzere çalışmalarına başladı. Kurucuları arasında yer alan Foti Benlisoy’un tabiri ile zaman zaman çok hızlı koşmak durumunda kaldılar, bazen yoruldular, ara verdiler ama 10 yıl boyunca ayakta kalmayı başardılar.
İstos, aradan geçen zamana pek çok kitap, film, atölye, sohbet, buluşma, festival sığdırdı. Kurucu kadrosu oldukça geniş olan istos Yayın’ın 10. yaşını, gelecek yeni yaşlarını, şimdiye kadar yaptıklarını, yapamadıklarını ve neler yapmayı planladıklarını Foti Benlisoy, Seçkin Erdi ve Anna Maria Aslanoğlu ile konuştuk.
‘NOSTALJİYİ PRATİKLE İKAME ETMEK İSTEDİK’
İstos Yayın nasıl bir fikirden ortaya çıktı?
F.B: İstos, yaklaşık 10 yıl önce uzunca bir tartışma sürecinin ürünü. Kalabalık bir grup olarak böylesi bir ihtiyacın varlığını, yokluğunu, giderilip giderilemeyeceğini uzunca bir süre tartıştık. Neticesinde bunu denemeye karar verdik. İstos Yayın aslında, ki başından itibaren hep vurguladık, gerek İstanbul’un gerekse de Türkiye’nin yayıncılık geleneğindeki bir kopuşun olumsuz yönlerini telafi etmeye yönelik bir çaba. Gerek Osmanlı devrinde gerekse de Cumhuriyet’in ilk 40 yılında Rum yayıncılık geleneği oldukça canlı. Hele hele İstanbul bunun merkezi. 1950’lilerin ikinci yarısı itibariyle çeşitli nedenlerle Rumların ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmasının ardından bu gelenek de ortadan kalktı. Geleneğin kopmuş olan halkasını bugün ile birleştirebilir miyiz sorusunu sorduk. Nostalji yapmayalım, nostaljiyi pratikle ikame edelim diye konuştuk. 10 yıl geçti, bir nebze başarılı olduğumuzu söyleyebiliriz.
S.E: Buradaki önemli bir vurgu İstos’un sivil bir girişim olması. Sivil ve bağımsız olması şu nedenle önemli; biz kesintiye uğramış bir geleneği sürdürüyoruz, İstanbul Rum toplumunun pratiğini içinde yaşadığı topluma ve Türkiye sınırları dışındaki Türkiye kökenli Rumlara göstermeye onları da parçası kılmaya çalışıyoruz. Bunlarla birlikte ve en önemlisi Türkçe yazan, okuyan kamuoyuna bir kütüphane sunuyoruz. Bu topraklarda Yunanca, Türkçe, Yunan alfabeli Türkçe üretilmiş önemli edebiyat eserlerini, araştırma yazılarını, tanıklıkları bir tarihsel hat içinde ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu yüzden İstos’un yayın programında 10 kitabın yedisi Türkçe iken ikisinin çift dilli birinin de Rumca olmasına çaba gösteriyoruz.
A.M.A: "Anlatılan şehrin hikayesidir" şiarıyla çıktık yola. Ortak bir coğrafyanın ortak hafızasını ortaya çıkarmak yaklaşımlarımızdan bir tanesiydi. İkinci odağımız nostalji kısmı… Ah ne güzel günlerdi yaklaşımının ötesine geçen bir anlatı oluşturmaktı amacımız. Üçüncüsü de şimdiye kadar gayrimüslim anlatıları homojen topluluklara işaret ediyor, bu elbette gerçekçi değil, tıpkı içinde yaşadığı geniş toplum gibi azınlık toplumları da heterojen yapıdalar. Bizim ilk yayınlarımızdan bir tanesi aşağıdan bir sözlü tarih anlatısı; 'Fahişe Çika.' Bu kitabı çok önemsiyoruz, çünkü gayrimüslim toplulukların içindeki sınıflara dair çok güçlü bir anlatı. Bir başka yaklaşımız da doğrudan aktarım yapabilmek, üçüncü dillerin aracılığı olmaksızın Türkçe ve Yunanca arasında geçişi sağlamaktı.
‘YUNANCA ROMANI ÇOK DEĞİŞİK BİR OKUR KİTLESİ KİTABI KUCAKLADI’
Her biriniz politik bireylersiniz. Politik tavrınızın İstos’a yansıması nasıl oldu?
F.B: İstos zaten en geniş anlamıyla politik bir proje. Türkiye’de Rum yayıncılık hayatının kesintiye uğramış olmasını sorun olarak tanımlayıp bu sorunu bertaraf etmeye çalışmak başlı başına politik bir tutum. Meselenin bu boyutu sadece bizim tarafımızdan değil, bizimle temas eden herkes tarafından da anlaşılıyor bence. İstos’u, haksızlık etmek istemem elbette ama başka yayınevlerinden ayıran niteliklerden bir tanesi bu.
Milliyetçiliğin yaratmış olduğu ve yaratmaya devam ettiği tahribatın karşısında durabilmek, ulus devletin kültürel hayatta yaratmaya devam ettiği tahribata dikkat çekebilmek gibi bir politik duruşu sahiplenen pek çok insan var zaten. Bir örnek vereyim: 50 yıl sonra İstanbul’da ilk özgün Yunanca romanı bastığımızda çok değişik bir okur kitlesi bu kitabı kucaklamıştı, Yunanca bilmiyor olmasına rağmen… Bu yayın bizim açımızdan belki ticari bir intihar girişimiydi, ama insanlar sadece raflarda Yunanca bir kitabın olduğu görmekten heyecanlandı ve bunu mümkün kılabilmek için destek oldular.
İstos sadece yayıncı değil. Başka kültürel faaliyetleri de var. Neden yayıncılık dışında bu tür faaliyetler yürütüyorsunuz?
A.M.A: İstos’u kurarken en başından beri niyetimiz sadece yayıncılık yapmayalım ama kültür sanat alanında faaliyet gösteren bir oluşum olalım idi. Yayıncılık bunun ilk adımıydı bizim için. İstos’un kalabalık bir kurucu kadrosu var. Hepimizin de çalıştığı farklı sektörler var. Bir şekilde yayıncılık alanında tecrübemiz vardı ve buradan hareket ettik ilk olarak. İstos Yayın 10, İstos Film 9,5 yaşında. Bir zamanlar Beyoğlu’nda İstos kafemiz vardı, pandemide kapatmak zorunda kaldık. İstos atölyeleri ve İstos sohbetleri, İstos kafe ile yeşerdi. Yunanca atölyelerini müzik atölyeleri takip etti. Müzik atölyesinden bir İstos korosu çıktı.
İstos atölyeleri pandemide dijital ortamda devam etti. Bizim için ilginç bir deneyim oldu. Bir baktık ki, bütün dünyadan bir ilgi var. Dijital ortamda çoğaldığımızı fark ettik. Önümüzdeki aylarda bu atölyeleri hem fiziksel hem de dijital ortamda sürdüreceğimiz bir sistem kuracağız.
‘DAHA FAZLA YAYIN YAPABİLMEK İSTİYORUZ’
Önümüzdeki dönem ne tür atölyeleriniz olacak?
A.M.A: Yunanca atölyelerimiz devam ediyor. Müzik atölyelerini de sürdürmek istiyoruz.
F.B: Yeni bir mekâna geçtik. Sonbahardan itibaren hem İstos sohbetlerini yeniden canlandıracağız, daha tarih ağırlıklı olacak ama aynı zamanda da çağdaş meseleleri ferah feza tartışabildiğimiz bir alan oluşturmaya çalışacağız.
S.E: Bir de bunlara seminer paketleri eklemek istiyoruz. İstanbul’da fiziksel şekilde olamayanların buradaki konularımıza ve meselelerimize dahil olabileceği yöntemler geliştireceğiz. Bültenler, video tefrikalar, okuma parçaları oluşturma gibi planlarımız var.
İkinci 10 yılındaki İstos, dostuyla, okuruyla, ilgilisiyle, omuzdaşıyla hem Türkiye’deki hem de Türkiye dışındaki tüm muhatapları ile doğrudan ilişki kuran, kendine dair daha çok bilgilendiren, daha fazla kitap yayınlayabilen, başka mecralar da çıkartabilen bir alan olmak istiyor.
10 yıl sonra amaçlarınızı gerçekleştirdiğinizi düşünüyor musunuz?
F.B: 10 yıl devam edebilmek bizim ebatlarımızda bir mecra için bir başarı aslında. Esas olan tabii ki, bardağın boş tarafını tartışmak. Seçkin, az önce önümüzdeki 10 yılda yapacaklarımızı sayarken orada örtük de bir özeleştiri de vardı. Daha fazla yayın yapabilmek istiyoruz, Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarında bunu yapmak, konuşmak da zor gerçi. Bizim zihnimizde, not defterimizde, bilgisayarımızda yayınladığımızın kat be kat fazlası var. Bir de içinde bulunduğumuz alanın ne kadar geniş, ne kadar boş ve ne kadar muhtaç olduğunu görünce biz çok hızlı koşmak zorunda kaldık. Bu bir yandan iyi ama diğer taraftan da yorucu. Sürekli kendimizi yeniden yapılandırmak zorunda kalıyoruz, çünkü fazla koşunca hızlı yorulabiliyorsun. Şunu da söyleyebiliriz önümüzdeki 10 yıl için, doldurmaya çalıştığımız alan kadar hala boş bir alan var. İstos’u bir çalıya benzetebiliriz. O çalının içinden bir sürü dal çıkıyor, bunlar birbirine dolanıyor. istos film, Yunanistan’dan bir başka kolektif ile ilk kez bu yıl Pera Müzesi’nde gerçekleşen Yunanistan Film Günleri’ni yapabiliyor. Bunlar birbiri ile örtüşebiliyor. Sarmalanarak gidiyor. Biz daha fazla da dal çıksın, dallar birbirine daha fazla dolansın istiyoruz. Umarım bunu başarabiliriz.
‘İSTOS’UN RUM TOPLUMU İÇİNDEKİ CAZİBESİ VE ETKİ ALANI GENİŞLEDİ’
Yaptığınız faaliyetlerin Rum toplumu içindeki karşılığı nedir? Beklediğiniz karşılığı bulabiliyor musunuz?
F.B: Rum toplumu dediğimiz şeyin dallarının çok zayıf olduğunu görebilmek gerekiyor. Biz İstos’u hiçbir zaman Rum toplumunun ya da kurumlarının sözcüsü, temsilcisi olarak oluşturmadık. Öyle bir iddiamız ve niyetimiz de yok. O alanın hem içerisinden hem de dışarıya doğru konuşuyoruz. Tek taraflı bir ilişki olsun istemiyoruz. Bilakis her zaman çeşitli alanlarda köprüler kurmaya çalışıyoruz. Anna az önce “Rum toplumu homojen değil” dedi. Toplumun içinde siyasi, ulusal, cinsiyet temelli bir dizi hiyerarşi var. Dolayısıyla bu hiyerarşilere tabi olmamak da bizim açımızdan önemli bir faktör. Ama şunu söyleyebiliriz, biz ilerledikçe, çalışmalarımız ilerledikçe İstos’un Rum toplumu içindeki cazibesi ve etki alanı da genişledi. Rum toplumundan çeşitli kurumlarla, insanlarla, gruplarla çok daha yakın iletişim içindeyiz.
Rum toplumu ile ne tür iş birlikleri ve destek ağları içindesiniz?
S.E: Biz başından beri Rum toplumunun demokratik yollarla seçilmiş vakıfları ve temsilcileriyle ya da tarihsel dini temsilcileri ve diğer kurumsal ilişkilerimize hep şu ilkeyle devam etmek istedik: somut iş. Sadece bir yayınevi değil, bir kültür mecrası da olduğumuz için bu iş bir kitap, toplantı, seminer, atölye olabilir. İş birlikleri ve somut projeler etrafında ilişkilerimizi sürdürmeyi de arzuluyoruz.
F.B: Mesele sadece azlık değil. Azınlık olmak sadece sayı ile ilgili bir şey değil. Bu topluluklar belli politikalarla azınlıklaştırılmış ve hem de kalanlara bu topraklara ait olmadıkları, burada “azlık” oldukları belletilmiş. Azınlık içerisindeki bireylerde böylece kamusal görünürlüğünü mümkün olduğu ölçüde sınırlı tutma eğilimi, görünürlük korkusu oluşuyor. Belli alanlarla sınırlı tutmak, daha ötesine gitmemek gibi bir içe dönüklük hemen hemen bütün azınlık toplumlarında söz konusu. Bu, Rum toplumu için de çok geçerli. Dolayısıyla İstos gibi mecraların yaptığı ikinci bir etki de var: Korku habitusunu kırmak. İstos’un, daha dışa dönük bir tutum içinde olmak, toplumun daha geniş kesimleri ile azınlık arasında bağlar kurmaya çalışmak gibi bir faaliyete de oluyor. Bu da Rum toplumu içinde hissediliyor kuşkusuz.
S.E: Rum toplumu dediğimiz şey, sadece Türkiye’deki toplum değil. Dışarda çok ciddi bir kitle var. Hâlâ bu tarafı takip eden, Türkçe okuyup yazan bir nüfus var Türkiye’de yaşamayan. İstos’u radarına alan bir nüfus.
10 yıl önce İstos’u yapabilme cesaretini, benzer bir hem içerden dışarıya, hem dışarıdan içeriye konuşmanın en önemli örnekleri olan Aras Yayıncılık’tan ve elbette Hrant Dink’ten aldık. O örnekler olmasaydı, İstos da olmazdı. O nedenle biz de bizden aldığı motivasyonla ortaya çıkabilecek bir mecraya cesaret verebiliyorsak ne mutlu. Bu da zaten “İstos neyi başardı 10 yılda” sorusuna bir yanıt daha olur.
A.M.A: İstos’un temas etme çabası içinde olduğu yerlerden biri de okullar… Çünkü çiftdillilik ya da çokdillilik bizim için en başından beri önemli bir kavramdı. O yüzden İstos’un çiftdilli gençlerle dolayısıyla Rum toplumunun gençleriyle temas etmesi bizim için gerçekten önemli.
Dışa dönüklük konusuna örnek. Sismanoglio Megaro’da, Türkçe anadilli olup Yunancayı sonradan öğrenen insanların çevirileriyle bir derleme kitabımız oldu. Yazar ve eğitmen Vasilis Danellis ile Akademisyen ve çevirmen Damla Demirözü’nün editörlüğünde hazırlanan Yunankarası isimli polisiye öyküler derlemesi. Bu kitabın etkisiyle Yunanistan’da dost bir yayınevi benzer bir çalışma yaptı. Türkiyeli yazarlardan oluşan öyküleri aldı, anadili Yunanca olup Türkçe öğrenenlerin çevirisiyle bastı.
‘YAPTIĞIN İŞ BİR BAŞKA MİSYONU DA ÇAĞIRIYOR’
Çokdilli yayın yapmanın avantaj ya da dezavantajları neler?
F.B: Bu toprakların yayıncılığı tabiatı itibariyle çokdilli ve bu unuttuğumuz bir şey. Dilsel anlamda çok zengin bir arka plan var. Biz gelenekteki bir kopuşu tadil etmeye çalışıyoruz derken aslında bu. Tabi ki çok zor. Ne zor? 1960’lı yılların başına kadar Rumca şehrin kamusal dillerinden biri. Bu tarih ortadan kalktı. Bunun kalkması ne anlama geliyor? Bizim yaşadığımız en büyük sıkıntı Yunancada iyi çeviri yapacak, iyi editörlüğünü yapacak insanların azalmış olması. Bu nedenle “eğitsel” bir karakter de almak durumunda kalıyoruz. Çünkü İstos bir yerde kendi çevirmenini, kendi editörünü, grafikerini eğitmek durumunda. Yaptığın iş bir başka misyonu da çağırıyor.
S.E: Önümüzdeki seneki yayın programımızda çok daha fazla Yunanharfli Türkçe (Karamanlıca) metin yayınlamak var. Bugün kullandığımız çağdaş Türkçenin köklerini Karamanlıcada bulmak iyi bir alıştırma.
Pandemiden yayıncılık dünyası ciddi etkilendi. Şimdilerde de bir ekonomik kriz söz konusu. Sizin bu süreçteki deneyiminiz nedir?
S.E: Biz aslında pandemiden hemen önce, ekonomik krizin ilk dalgası yaşanırken hayatta kalabilmek için faaliyetlerimizi dondurduk. Satışlar devam etti ama kitap üretimi minimuma indi. Kafe faaliyetimiz devam etti ancak onu da pandemide kapatmak zorunda kaldık. Bu hibernasyon hali 2022’nin başında daha aktif yayın hayatına dönebilmemizi sağladı ama Türkiye’de ekonomik kriz derinleşmişti ve küresel bir kâğıt krizinin ortasında kaldık. Bu yılı ayda bir yeni kitap yayınıyla bitirip kâğıt ve ekonomik krizi atlatabilirsek en azından hayatta kalmış olacağız.
'OKURLA DOĞRUDAN İLİŞKİ KURMAYI ÖNEMSİYORUZ’
Dağıtım tarafında ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?
S.E: 15-16 Haziran tarihlerinde Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 10. Türkiye Yayıncılık Kurultayı gerçekleşti, orada da elbette bu, yayınlama özgürlüğüyle birlikte ana gündemlerden biriydi. Aşağı yukarı bütün butik, küçük, niş yayıncılar çözüm olarak şunu söylüyor: Okurla doğrudan ilişki. Biz hepimiz artık rafta yer bulamıyoruz, bu artık çok net. O yüzden doğrudan indirimli satış yapabildiğimiz istospoli.com’u hayata geçirdik. Bizim okurumuz bizi bulacaktır, buna inanıyoruz ve biz de okuyucuyu bulmayı çok önemsiyoruz. İstanbul Edebiyat Evi-Kıraathane’nin eylül ayında gerçekleşen Kitap Şenliği de bu anlamda çok önemli bir buluşma. Ya da gazeteci ve yazar Serdar Korucu’nun hazırladığı 'Şimdi Kim Kaldı İmroz’da?' kitabımızı 15 Ağustos’ta İmroz’a gidip oradaki köylerde, kahvehanelerde sunmayı önemsiyoruz. Herhangi bir kitabımızla bir okulun etkinliğinde stantta bulunmayı önemsiyoruz. Biz stantta durmayı seviyoruz. Bunlarla birlikte küçük kitapçıların bizimle ilişkisini de çok önemsiyoruz.
Her ay yeni bir kitap yayınlamak istediğinizden bahsettiniz. Programınızda hangi kitaplar var önümüzdeki döneme dair?
S.E: Umarım eylül ayında, Türkiye gazeteciliği için çok önemli bir isim olan Teodor Kasap’ın külliyatının yayını projemizin ilk adımını atacağız. Ayrıca eylül-ekim programımızda İstanbul Rumları üzerine başucu kitabı sayılan akademik kitaplar olacak. Baskısı tükenmiş kitaplarımızı da peyderpey yeniden yayınlıyoruz.