İsveç basını: Türkiye, kurulacak yeni hükümete baskı yapıyor
Expressen gazetesinde “Türkiye, yeni Kristersson hükümetine baskı yapıyor” başlığıyla yayınlanan haberde, Ankara'nın 'verilen sözlerin tutulması konusunda' baskı yaptığı ileri sürüldü.
Ahmet Tirej Kaya
İSVEÇ - İsveç’te oy sayımının sonlanmasının ve Başbakan Magdalena Andersson’un istifasını meclis başkanına sunmasının ardından zaferini ilan eden sağ blok, hükümetin kurulması amacıyla görüşmelerini hızlandırdı. Expressen gazetesinin Reuters’a dayandırdığı habere göre ise, Türkiye’nin yeni kurulacak hükümete NATO üyeliğine onay vermek için, 'verilen sözlerin tutulması konusunda' baskı yaptığı iddia edildi.
Expressen gazetesinde “Türkiye, yeni Kristersson hükümetine baskı yapıyor” başlığıyla yer alan haberde, “Türkiye tarafından İsveç’in yeni hükümetine, güvenlik iş birliği konusunda verilen sözleri yerine getirmek konusunda baskı yapılıyor” ifadeleri kullanıldı.
‘ADIM ATMAZLARSA ANLAŞMA ONAYLANMAYACAK’
Haberde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, İsveç’in 'iyi niyet ve anlayış gösterdiğini ama henüz verilen sözlerin yerine getirilmesi açısından somut bir adım atmadığını' söylediği aktarıldı. İsveç’in yeni hükümetini bir an önce haziran ayında verilen sözler konusunda görüşmeler yapmaya çağıran Çavuşoğlu’na göre İsveç, Türkiye’nin güvenlik durumuna saygı gösterdi ancak henüz istekleri yerine getirmedi: “İsveç biliyor ki, eğer ileri doğru bir adım atmazlarsa bu anlaşma Türkiye tarafından onaylanmayacak.”
’GÖRÜŞMEK İLE KABUL ETMEK AYNI ŞEY DEĞİLDİR’
Aynı gazetenin yazarlarından Magnus Falkehed, “İsveç’in hayatta kalması NATO’ya bağlı değil” başlığıyla dün yayınlanan yazısında, Çavuşoğlu’nun açıklamalarını yorumladı. “Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dayanamadı” ifadesini kullanan Falkehed, Çavuşuğlu’nun İsveç’in yeni gelen hükümetinin kendisine bir mevkidaş bile atamadan söz konusu açıklamaları yaptığını söyledi. Falkehed, üç ülke tarafından yapılan anlaşmada İsveç ve Finlandiya’nın 'FETÖ' ile PYD ve YPG’ye destek vermeyeceğinin ve iki ülke ile Türkiye’nin iadesini istediği kişiler konusunun ‘hızlı’ bir şekilde görüşüleceğinin yer aldığını ifade ederek, “Görüşmek, kabul etmekle aynı şey değildir” dedi.
Erdoğan’ın dış politikadaki bütün hamlelerinin ortak yönünün, 'kazanacağından endişe duyduğu 2023 seçimleri için iç siyasette toplumu kendisine çekmek' olduğunu savunan Falkehed, İsveç’in yeni dışişleri bakanının Türkiyeli yetkililerle ‘hızlı’ kelimesinin gerçekten ne anlama geldiğini daha derinlikli tartışmak için dört yılı olduğunu belirtti. Rusya-Ukrayna savaşının kış aylarında durulacağını ve İsveç’in Gotland bölgesine ilkbahara kadar herhangi bir saldırının olmayacağını ifade eden Falkehed, “İsveç’in önümüzdeki yıl hayatta kalması NATO üyeliğine bağlı değil” dedi. Falkehed yazısını, “Öyleyse soru, el kol hareketi yaparak ve yumruğunu masaya vurarak kimin daha fazla kaybedeceğidir” cümlesiyle bitirdi.
İSTİFASINI SUNAN ANDERSSON: KAPIM AÇIK
Öte yandan, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson’un istifasını meclis başkanına sunması siyasetteki hareketliliği daha da arttırdı. Dagens Nyheter gazetesinin aktardığına göre Andersson istifasını sunduğunda meclis başkanına ilerde Muhafazakarlar (M) lideri Ulf Kristersson ile görüşmeye açık olduğunu söyledi. Andersson, “Eğer Muhafazakarlar başka fikirlerle gelirse ve SD yerine benimle çalışmak isterlerse kapımı açık tutuyorum” dedi.
Meclis Başkanı Andreas Norlén, yapacağı değerlendirmenin ardından hükümeti kurma ihtimali en yüksek adaya bu görevi teslim edecek. Henüz seçim gecesi temasta bulunan ve pazartesi gününden itibaren görüşmeler gerçekleştirmeye başlayan sağ bloktaki partilerin önünde üç alternatif hükümet senaryosu bulunuyor. Birinci ve yüksek ihtimal, M ile Hıristiyan Demokratlar’ın (KD) kuracağı hükümete, İsveç Demokratları (SD) ile Liberaller’in (L) dışarıdan destek vermesi. İkinci senaryo, M, KD ve L’nin olduğu hükümete SD’nin dışarıdan destek vermesi. Üçüncü ihtimal ise dört partinin birlikte hükümeti kurması. L, SD’nin hükümete girmesine çok daha net bir şekilde karşı çıkarken, SD de L’nin bakanlık almasına sıcak bakmıyor.
Arkasında parlamento çoğunluğu bulunan M lideri Ulf Kristersson cephesinde ise bakanlık tartışmaları yapılmaya başlandı. Yine Dagens Nyheter’de yer alan haberde, kurulması planlanan hükümette M’nin bakan adaylarının isimlerine yer verildi. Habere göre parti, hükümetin kiminle kurulacağına bakılmaksızın dört bakanlığı kimseye kaptırmamayı düşünüyor: Dışişleri, adalet, savunma ve ekonomi.
‘BİR ŞEY YAPILMAZSA SONRAKİ SEÇİMDE EN BÜYÜK PARTİ SD’
Seçimin galibi olarak görülen ve ikinci büyük parti olan SD’nin lideri Jimmie Åkesson da seçim öncesi İsveç radyosunda ‘hükümette oldukları taktirde hangi bakanlığı almak isteyecekleri’ sorusuna ‘Göç Bakanlığı’ yanıtını vermişti. Bununla birlikte göçmen karşıtı SD’nin bir hükümet alternatifinin içinde olması çok olası görünmüyor. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Afton Bladet gazetesinde Lovisa Arvidsson imzasıyla yayınlanan yazı, “Bir şey yapılmazsa bir sonraki seçimde en büyük parti SD” başlığını taşıyordu. Yazı, ülkedeki aşırı sağın yükselişinden duyulan rahatsızlığı öne çıkarıyor.
ÖLDÜRÜLMEK İSTENEN PARTİNİN LİDERİ GÖREVİNİ BIRAKIYOR
2018 yılında yapılan seçimlerin ardından, yükselişe geçen SD’nin etkisini kırmak için sağ bloktan ayrılan ve L ile birlikte Sosyal Demokratlar (S) ve Çevre Partisi’nin (MP) azınlık hükümetine dışarıdan destek veren Merkez Parti’nin (C) lideri Annie Lööf parti liderliğini bırakacağını açıkladı. Merkez Parti son seçimde oylarını düşürdü ve Liberaller’in sağ bloğa tekrar dahil olmasıyla kilit rolünü yitirdi.
Öte taraftan Lööf, seçim kampanyaları sırasında nefret ve tehdit içeren saldırıların hedefi oldu. Ağustos ayında Visby şehrinde gerçekleşen ve parti liderlerinin konuşmalar yaptığı ‘Almedalen’ adlı etkinlikte, Ing-Marie Wieselgren adlı bir kadın neo-Nazi bağlantılı bir kişi tarafından öldürülmüştü. Daha sonra basına yansıyan bilgilerde, asıl hedefin 40 metre ileride bulunan Annie Lööf olduğu ortaya çıkmıştı. Lööf ayrılma kararını almasında seçim yenilgisinin yanı sıra, uzun süredir maruz kaldığı bu tehditlerin de etkili olduğunu söyledi.
Afton Bladet gazetesi yazarlarından Susanna Kierkegaard, “Her şey için teşekkürler Annie, sensiz olmazdı” başlığıyla yayınladığı yazısında, Lööf’e yönelik aşırı sağcı tehditlerin tesadüf olmadığını belirterek, Lööf’ün insan hakları, liberal değerler ve SD’nin yönetime gelmesinin önünde engel olmasının bu saldırılara neden olduğunu kaydetti. Kierkegaard’a göre ayrıca parti, seçim kampanyasında yer alan en önemli sorunların içine kadınlara yönelik şiddeti dahil eden tek partiydi. Kierkegaard, Liberaller’in sağ bloğa geçmesine rağmen partisinin konumunda ısrarcı olan Lööf’ün yerine gelecek yeni ismin bu çizgiyi sürdürüp sürdürmeyeceğinin endişelere neden olduğunu ifade etti.