YAZARLAR

İtalya-İngiltere finali ve takas edilen kimlikler

Sonuç ne olursa olsun iki ülke de çok şey kaybetmiş olmayacak. İkisi de sorunlara teşhis koydu, değişme iradesi gösterdi, buna uygun teknik direktörü ve planı bulup uyguladı ve karşılığında Avrupa Şampiyonası finali gibi büyük bir ödül aldı.

Euro 2020, 11 Temmuz Pazar akşamı TSİ 22.00’de oynanacak İtalya-İngiltere finaliyle sona eriyor. Tarihindeki ilk Euro finaline çıkan İngiltere ev sahibi avantajını değerlendirmek isterken, İtalya turnuva başından beri ortaya koyduğu yüksek kolektif ritme ve oyun akışkanlığına güveniyor. İki ülke de yeni kimlik arayışı hikayesini mutlu sonla bitirmek istiyor. 

KİMLİK TAKASI

Futbolda işin içinde İngiltere varsa her şey olduğundan büyük görünür. Gareth Southgate’in beş yıl önce göreve geldiği İngiltere Milli Takımı, yıllardır etrafında büyük bir heyecan halesi oluşturulmuş ama hiçbir zaman gerekli taktik disiplini gösterememiş, takım olmakta güçlük çeken, kritik anlarda aklını unutan ve bu yüzden Terry, Ferdinand, Beckham, Scholes, Lampard, Gerrard, Owen, Rooney gibi isimlerin büyük potansiyelini heba etmiş bir ekipti. İngilizlerin o güne kadar Butcher’ın kanlı formasıyla, Gascoigne’in gözyaşlarıyla yarattığı şoven-maço mitoloji meyve vermemiş, Premier Lig’in yabancı hocalarla tanışmasıyla birlikte Adalıların yaklaşımındaki ilkelliği ortaya çıkmıştı. Milli takımın süregelen kimliği 21. yüzyıl futboluna uygun değildi ve değiştirilmesi, en azından ciddi bir revizyondan geçmesi şarttı. Bu düşünceyle şans verilen Eriksson ve Capello gibi yabancı hocalardan beklenen verim alınamayınca içeri dönüldü. Gareth Southgate, İngiliz futbol aristokrasisinden uzak bir figürdü ve takıma sakinlik, ağırbaşlılık ve ciddiyet katabilirdi. İngilizlerin ihtiyacı olan şey buydu. Tutku zaten bir şekilde bir yerden gelecekti. İngilizler akıl istiyordu.

Futbolda işin içinde İtalya varsa pragmatizmden başka çıkar yol yokmuş gibi görünür. Roberto Mancini’nin 2018 senesinde göreve geldiği İtalya Milli Takımı, altmış senedir ilk kez Dünya Kupası’nı kaçırmış ve maziye ait şanlı savunma anlatılarından bıkmıştı. Ülkenin futbol geleneğinin “ötekisi” olarak görülen Sacchi ekolünün peşinde yeni bir düzen arayışına girmişti. O güne kadar teknik direktörlük kariyerindeki başarıları, geçmiş İtalyalara benzer bir anlayışla elde etmiş olan Mancini bu projeyi beklenmedik bir şekilde kucakladı ve kabul etti. Aynı pragmatizmden kendisi de sıkılmış, heyecan verici bir futbol oynatmaya niyetlenmişti. İtalyanların ihtiyacı olan şey buydu. Takım bir kez hücum futbolunu ve o akışkanlığı elde ettikten sonra, savunma zaten yapılır, hatta yapılmasa da olurdu. İtalya heyecan istiyordu.

Ama kimlik değişimi göründüğü kadar kolay değil. Öncelikle süreci yönetmek için tayin edilen kişilerin uygun yetkinliğe ve karizmaya sahip olması, ardından değişimi haklı çıkaracak, en azından dayanılır kılacak sonuçların alınması gerekiyor. Kariyerinde herhangi bir kupa veya şampiyonluk olmayan Southgate, 2018 Dünya Kupası’nda yarı finale çıkararak bu ehliyeti kazandı. Gerçi birçokları takımın tatsız ve ürkek buluyordu, ama “tatsızlık” bazen büyük başarılar getirebiliyordu.

Mancini için işler bir nebze daha kolay ilerledi. Takımı dipten almıştı; üstelik hücum futboluna kolay kolay kimse hayır demezdi. Dahası, gelir gelmez iyi sonuçlar aldı. Yine de elemelerde kırdığı gol rekorlarının, galibiyet ve yenilmezlik serilerinin anlamlı olabilmesi için gerçek bir sınavdan geçmesi gerekiyordu. Bunun için Euro 2020 beklenecek, çok methedilen “havalı” futbol iyi skorla birleşmediği takdirde, “karşı devrimciler” catenaccio efsanelerini anlatarak yeniden başa geçecekti.

TURNUVA SERÜVENİ

Ama iki takımda da değişim olumlu sonuç verdi. Başarı geldiği zaman, alınan riskleri unutmak kolay olabiliyor. Örneğin Mancini Milan’ın stoperi ve kaptanı Romagnoli’yi turnuva kadrosuna almadı. Southgate bazı önemli isimleri ya çağırmadı ya da çağırmasına rağmen kullanmadı. Her iki hoca da sonuçlarla güçlendikçe daha özgür davranmaya başladılar. Mancini sol bek Spinazzola’dan bir hücum silahı yarattı, Manuel Locatelli’yi bir anda Verratti’yi kesebilecek bir orta saha gücüne dönüştürdü. Southgate ise Liverpool kaptanı Jordan Henderson’ı –sakatlıktan yeni çıkmasının da etkisiyle– West Hamlı Declan Rice ve Leedsli Kalvin Phillips’in arkasında yedek bekletiyor. Sancho, Foden, Grealish gibi isimleri ise fazla idareli kullanıyor. İtalyan milli takımına en çok oyuncu veren takım Juventus, Inter veya Milan değil Sassuolo.

Bu tercihler bazı eleştirilere ve tartışmalara sebep olsa da hocaya tam yetki vermek iki takımın yeni kimliklerine alışmasını hızlandırdı. Euro 2020’nin ilk dakikasından itibaren İngiltere Southgate’in İngiltere’si, İtalya da Mancini’nin İtalya’sıydı. İngilizler altı maç boyunca bir an olsun kontrolü kaybetmedi ve sadece bir gol yedi; İtalyanlar ise bir dakika bile ruhsuz görünmedi. İngilizler sadece bir gol –o da serbest vuruştan– yerken, İtalyanlar 12 gol attı. Üstelik değişim, geçmişe yönelik bir intikam duygusuyla yapılmamışsa, gelenekten faydalanmayı da mümkün kılıyordu. İngilizlerin ilk golü yiyince ne yapacağı merak konusuydu; yarı finalde Danimarka karşısında geriye düştükten sonra geleneksel coşkularıyla hâkimiyet kurdular ve –kötü bir penaltı kararıyla da olsa– maçı kazanmayı bildiler. İtalyanlar İspanya’ya karşı çok zorlandı, ama savunma direnciyle ayakta kaldılar.

MAÇ NE OLUR?

Tüm bu süreci düşününce, pazar akşamki final daha da ilginç bir renge bürünüyor. Çünkü değişimin yarattığı heyecana rağmen, kimlikler öyle bir anda unutulmuyor. Southgate, Wembley’deki coşkulu taraftar önünde takımının aklını kaybetmemesini, aşırı heyecana kapılıp taktik disiplinden sapmamasını, Mancini ise İngilizlerin muhtemel baskılı başlangıcı sonrasında İtalyanların genlerine dönüp savunmaya kapanmamasını bekliyor olmalı. Birçokları finalin çok dengeli ve sıkışık, hatta sıkıcı geçeceğini düşünüyor. Takımların güçleri gerçekten de birbirine çok yakın ve bu bakımdan denge beklemek makul; ama oyun yoğunluğunun son derece yüksek olduğu, gayet zevkli bir doksan –belki 120– dakika izleyebiliriz.

İki takımın da küçük avantajları var. İtalyanlar daha deneyimli. 56 yaşındaki Mancini’nin kariyerinde dört lig (3 İtalya, 1 İngiltere) ve altı kupa (4 İtalya, 1 İngiltere, 1 Türkiye) şampiyonluğu var. Birçok final oynadı ve çoğunu kazandı. 50 yaşındaki Southgate’in kariyerinde ise herhangi bir kupa veya final yok. İtalya kaptanı Chiellini’nin Euro 2020 boyunca sergilediği anormal rahatlığı da unutmamak gerek. İhtiyaç duydukları psikolojik üstünlük bu detaylarda saklı olabilir.

Öte yandan İngilizler ev sahibi. Son yıllarda Premier Lig’in taktik seviyesi seviye atladı ve oyuncuların farklı senaryolara adaptasyon becerisi yükseldi. Üstelik kadro derinliği konusunda İtalyanlardan çok daha avantajlılar. İngilizlerin coşkulu başlangıcı sonrası oyun oturacak ve İtalyanlar topa giderek daha fazla sahip olacaktır. İtalyanların özellikle 15-60 arasındaki 45 dakikada işi bitirmeye çalışması beklenebilir. Aksi halde dakikalar ilerledikçe İngilizlerin fiziksel ve atletik gücü, ayrıca kulübedeki kaliteli seçenekleri ağır basabilir.

Birçok maçta olduğu gibi orta sahayı alan maçı da alır gibi görünüyor. İtalyanların orta sahası İngilizlere göre daha iki yönlü, kaliteli ve dengeli gözüküyor. Buna karşılık Declan Rice ve Kalvin Phillips ikilisi rakibi öğütebiliyor. İtalyanlar bu ikiliyle fiziksel çarpışmadan kaçınarak rakibin ikinci bölgesini paslarla geçmeye ve İngilizleri topun peşinden koşturarak yormaya çalışacak. Aksi halde Jorginho, Verratti ve Barella’nın İngilizlerden “dayak yemesi” olası. Ayrıca zaman zaman önde basarak rakibi hataya zorlayabilirler; Rice-Phillips ikilisi bozma konusunda harika olsalar da oyunu başlatmada aynı kaliteden uzaklar. İtalyanlar sol bek Spinazzola’nın kattığı hücum genişliğini arayabilir; onun yokluğunda daha tahmin edilebilir bir takım oldukları kesin. Rakibi şaşırtma görevi savunmanın arkasına koşu yapacak Barella’ya veya gerek çalımları gerekse uzaktan şutlarıyla etki yaratabilen Insigne’ye düşecek.

İngilizler ise her zamanki gibi Sterling’e ve golcüleri Harry Kane’e güvenecek. Ayrıca ofansif orta saha olarak görev yapması beklenen Mount, Chelsea’den takım arkadaşı regista Jorginho’nun defansif yumuşaklığından faydalanabilir. Ancak birbirini bu kadar yoğun analiz eden ve güçleri bu kadar yakın olan takımların mücadelesinde her zaman sürpriz isimler çıkabiliyor. Örneğin İngiltere bir Kyle Walker şutuyla ya da İtalya bir Chiellini kafasıyla maçı kazanabilir.

GEÇMİŞ VE GELECEK

Avrupa Şampiyonası finaline çıkıyorsanız fazladan bir motivasyona ihtiyacınız olmaz. Ama iki hocanın kişisel tarihinde bu finali özel kılan yanlar var. Southgate İngiltere’yi Euro tarihindeki ilk finaline götürüyor. Bu rüyayı Wembley’de kazanılacak bir kupayla süslerse, Euro 96 yarı finalinde Almanya karşısında kaçırdığı penaltıyı sonsuza dek unutturabilir. Mancini’nin de Wembley’den kalma bir yarası var. Sampdoria formasıyla, bugün İtalya teknik ekibinde yer alan Vialli ve Lombardo ile birlikte 1992 Şampiyon Kulüpler Kupası finali oynamış ve Barcelona’ya kaybetmişlerdi. Birbirine futbolun çok ötesinde bir dostlukla bağlı Mancini-Vialli-Lombardo üçlüsü Wembley’de bir final daha kaybetmek istemeyecektir.

Öte yandan sonuç ne olursa olsun iki ülke de çok şey kaybetmiş olmayacak. İngiltere ve İtalya, milli takımlarındaki sorunlara teşhis koydu, değişme iradesi gösterdi, buna uygun teknik direktörü ve planı bulup uyguladı ve karşılığında Euro finali gibi büyük bir ödül aldı. Elbette kupayı kazanmanın muadili yok; ama sadece bir yıl sonra Dünya Kupası var ve ikisi de 2022’ye iddialı gitmelerini sağlayacak temelleri attılar. Şimdi merak edilen, kimin temelinin daha sağlam olacağı. Bakalım İngiltere’ye benzeyen İtalya mı, yoksa İtalya’ya benzeyen İngiltere mi kazanacak…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.