İtibarsız ve itibarlı

Eskiden yaşlının itibarına dokunulmazdı. Çünkü zaten sayıca çok azdılar ve bugüne göre kısa bir yaşam beklentisine sahiptiler.

Google Haberlere Abone ol

İsmail Tufan*

Endüstrileşmede geri kalmış toplumlardaki güçlü Batılılaşma hareketi dikkat çekiyor. Batılılaşma sürecinde yaşlılık değer kaybediyor, yaşlıların arasında yardıma muhtaçlık fazla ve yaşlıların itibar kaybına uğradıkları görülüyor. Türkiye güçlü bir Batılılaşma hareketinin etkisi altındadır. O zaman yaşlıların değer ve itibar kaybına uğradıklarını söyleyebilir miyiz?

Bu tür bir genelleme, gerçeklerden ziyade ideolojik bir eğilimi ortaya koyacaktır. Buna karşın sağlık açısından yaşlıların endüstrileşmeden fazla bir kazanç elde edemediği görülmektedir. Bu süreçte itibar kaybına uğrayıp uğramadıklarına ise genel bir cevap verilemez.

Bu soruya cevap vermek için detaya bakılmalıdır. Geniş açıdan bakarsak, Batılılaşma sürecinin güçlü etkisi altındaki bir toplum olduğumuzu kabul edebiliriz. Fakat hangi alanlarda Batılılaşma vardır? Öncelikle tüketimde Batılılaşma açıkça görülmektedir. Üretimde ise gelişmemiş ülke kategorisinde yer alıyoruz. Batı dediğimiz toplumlar ileri düzeydeki endüstrileriyle, gelişmiş demokrasileriyle ve hukuk devleti özellikleriyle öne çıkmaktadırlar. Bu bağlamlarda, onlarla bizim toplumumuz arasında benzerlikten çok farklılık göze çarpıyor.

Bunlar dikkate alındığında yaşlıların Batılaşma sürecinde itibar kaybına uğradıklarını kesinlikle iddia edemeyiz. Aksine az-çok değer kazancına uğradıklarını görüyoruz. Eskiden yaşlının itibarına dokunulmazdı. Çünkü zaten sayıca çok azdılar ve bugüne göre kısa bir yaşam beklentisine sahiptiler. Bugün ise artık toplumumuzun yüzde 10’u 65 yaş ve üzeri kişilerden meydana gelmektedir ve bu rakam artmaya devam edecektir. Gelecekte yaşlılar arasında yoksulların, hastaların ve bakıma muhtaçların çoğalacağı tahmininden hareket edebiliriz. Çünkü yaşlılık ve ekonomik bağımlılık, sağlık sorunları ve bakıma muhtaçlık arasındaki bağların gücünü zayıflatamadık.

Ancak yaşam süresi uzamakta ve bunun yaşam kalitesindeki artışla alakası vardır. Ama sadece bu yüzden yaşlıların çoğaldığını varsayarsak, bu sadece yarı gerçeği ifade eder. Yaşam süresinin uzamasının tek nedeni yaşam kalitesinin yükselmesi değildir. Aynı zamanda her türlü hastalık ve bağımlılıklara rağmen, bugünkü olanaklar ile yaşam süresini uzatma şansına sahibiz. Hastanelerde ve bakımevlerinde de yaşlılar çoğalmaktadır. Ve hastanelerin ve bakımevlerinin popülasyonunun medyan yaşı da yükseliyor. Kalitesiz yaşam koşullarına rağmen yaşlıların çoğalmaya devam etmesi sürpriz değil, aksine beklenen bir durumdur. Asıl sürpriz olan, bu gelişmeye rağmen, buna karşı hiçbir etkin önlemin şimdiye alınmamış olmasıdır.

Hekim, hemşire, yaşlı bakım teknikeri ve hastane sayısı kadar çoğalmalıdır, ama aynı zamanda kaliteli yaşam koşullarının da dengeli paylaşımını sağlamalıyız. Bu açıdan Batılılaşma sürecine giremediğimizi söyleyebiliriz. Her türlü avantajın ufak bir zümrede, her türlü dezavantajın ise büyük bir zümrede yoğunlaşması, önümüzdeki yıllarda yaşlılığın itibarını daha da aşağıya çekecek gibi görünüyor.

İki yıl kadar bir zaman olmasına rağmen şimdiden seçim tartışmalarına sahne olan toplumumuzda, neredeyse her şey konuşuluyor tartışılıyor, ama yaşlıların sorunları üzerine tek kelime konuşana rastlanmıyor. Bu da yaşlıların politik açıdan itibarının düşük olduğuna işaret ediyor. Halbuki artan sayılarıyla en azından politikada itibar kazanması gereken bir seçmen potansiyelinden söz ediyoruz.

Herhalde politikacılar yaşlıları “çantada keklik” olarak görmektedir. Oysa yaşam süresi uzamakla kalmıyor, aynı zamanda bilinçli bir yaşlı seçmen grubu oluşuyor. Yaşlıları dikkate almayanların, yarın iktidara gelmelerinin imkânsız hale geleceği bir geleceğe doğru hızla yol alıyoruz. Bunu 2023’ten önce hatırlatayım dedim.

* Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü