YAZARLAR

İtiraz var, aşağılanmaya!

Aşağılanmaya itiraz… Kimliğiyle, kişiliğiyle, insanlığıyla, varlığıyla saygı ve itibar görme, adalet, hakkaniyet, dikkate alınma, sesini duyurma, temsil edilme, insanca yaşama talebi.

İzliyorsundur.
Ülkenin her tarafında birtakım insanlar, meslek grupları, işyerlerinde dayanışma arayanlar “itiraz” ediyorlar.

Elbette işsizlik tehdidine, elbette gizlisi saklısı yüzde 100’ü geçmiş enflasyonun erittiği ayakta kalabilme gücüne, yoksullaşmaya, yoksullaştırılmaya elbette, elbette, elbette…

Ama bir başka mesele çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor:
Aşağılanmaya itiraz…
Saygı görme talebi!

Gazete Duvar’da, Aynur Tekin’in söyleşisinde, şu dönemin Migros, Trendyol, Yemek Sepeti, Yurtiçi Kargo vb. direnişlerinde var olan “yeni sendika hareketi” Umut-Sen’in Örgütlenme Koordinatörü Başaran Aksu da tam bunu ifade etmiş, kitabın ortasından:
“Sadece ücret değil sorun… Haysiyet ve onur talebi!”

“Hasta hakları” arasında da sayılan “Saygı ve itibar görme hakkı” insanlarını, halkının çoğunluğunu, çalışanı da çalışamayanı da emeğine ve insanlığına yabancılaştıran, “hasta” eden bir toplumda her an herkes için geçerli.
İnsana saygı, doğaya saygı, canlılara saygı, emeğe saygı, yaşama hakkına değil sadece, haysiyetli yaşama hakkına saygı!

Bir kısmımızın aklı gündelik genel geçer “trendler” ile meşgul olurken, ona buna laf yetiştirirken; hayatın asıl damarlarında bazı acılar, itirazlar, talepler ortaklaşıyor aslında. Henüz buluşmamış olsalar da.

Aşağılanmaya itiraz; saygı görme hakkı!
İnsanlığına, emeğine yabancılaşmaya isyan.

Bugün mesela, sağlık çalışanları yine hatırlatacak bu taleplerini. Duymak isteyene de duymak istemeyene de.
Doktorların kimi giderek, çoğu ise “bir yere gitmiyoruz” diyerek kamudaki ağır, hızlı, şiddete davetiye çıkaran çalışma şartlarını duyurmak istiyor her gün.

Dün de yazdığım gibi, belki büyük çoğunluğu meselenin özünün “herkesin insan hakları” olduğunu kavramadan, belki başkalarını aşağılarken bir yandan; polisler “özlük haklı, insanca çalışma şartları” taleplerini yoğunlaştırmakta.

Astsubaylar, belki ancak emeklilerin sesiyle, kendilerine verilen sözlerin tutulmamasına, aşağılanmalarına öfkeli; ama yine büyük çoğunluğu, bilmiyorum, bunun toplumun diğer mağdurlarıyla ortak bir toplumsal, siyasi sorun olduğunun, hak ve özgürlük dünyasına ait bulunduğunun ne kadar farkında?

Zeytin ağaçları için, HES’lerin, arsız enerji şirketlerinin istila ettiği canları, dünyaları, ekinleri ve tabiat ve hava ve su ve hayat için direnen köylüler…
Ürünlerinin ve emeklerinin değersizleştirilmesiyle sadece toprakları değil, elleri değil, yürekleri de çatlayan, yarılan çiftçiler…

Motorlu çocuklar, kuryeler, market gençleri, en bireysel görünen işlerde çalıştırılanlar bile hangi sınıftan olduklarını, yalnız kalmayabileceklerini keşfediyor.

Sözleşmeli öğretmenler, kendilerine vaat edilmiş “kutsal meslek”te kendilerine yer olmamasının hüznünü, kırıklığını yıllardır taşıyor.

Kaza denen iş cinayetleri, yukarıda saydığım her kesimdeki tükenmişlik intiharları; şiddetli yabancılaşmanın, derin değersizleştirmenin, hoyrat itibarsızlaştırmanın, küstah aşağılamaların trajedileri zaten!

Bütün bunlar, tabii ki abartmadan, çoğunluk illüzyonlarına, “halkımız” hayallerine kapılmadan, bir anda kutsallaştırmadan ne anlatır bize?
Hep aynı noktaya mı geliyorum?
Acıların ve umutların ortaklığını… Bunun gerekliliğini… Bunların ortaklaştırılmasını…
Öyle 6’lı 3’lü masalar ve ittifakların ötesinde; esas derin muhalefet, itiraz ve umut hattının bu damarlarda bulunabileceğini anlatıyor bana!
Bilmem size de öyle oluyor mu bazen?

Kadınlar; işyeri aşağılamalarından işsizlik girdabına, aile içi şiddete, sokakta ve her adımda hor görülmeye ve cinayetlere kadar, toplumun tüm şiddetinin taarruzu altında olan ve itirazlarını giderek daha fazla seslendirenler.

Gençler de öyle… Çünkü yukarıdaki tüm itirazların içinde genç sesler var.

Bu da “hat içindeki hattı”, ana damar içindeki temel damarları ifade ediyor:
Kadınlar ve gençler!

Elbette hepsi değil. Çünkü bu derin ve yaygın şiddete itirazı olmayan kadınlar, işyeri-aile-erkek şiddetine ortak olanlar; bu acıları umursamayan gençler, başka öfkelerde, nefretlerde, dertlerde veya laga lugalarda, kakara kikirilerde toplaşıyor!
Herkesin mutlu olma hakkı da var elbette!
İşte öyle…
Öyle işte!

Aşağılanmaya itiraz…
Cinsiyetinden-statüsünden, etnik-dini kimliğinden, inancından-inançsızlığından, rütbesinden-rütbesizliğinden, sınıfından-aidiyetinden, yaşından-başından, gözünden-kaşından ötürü aşağılanmaya itiraz.

Kimliğiyle, kişiliğiyle, insanlığıyla, varlığıyla saygı ve itibar görme, adalet, hakkaniyet, dikkate alınma, sesini duyurma, temsil edilme, insanca yaşama talebi.

Damar budur.
Atar damar odur.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.