İttihatçı hükümet, Alman markıyla savaştı
Lozan’da Almanya’ya ait borçların ödenmesi gündeme alınmadı, ama cevap bekleyen soru şuydu: Almanya alacağını nasıl tahsil etti? Veya neden etmedi? İkinci Dünya Savaşı boyunca Hitler Almanya’sıyla bilinen ilişkide, acaba 1910’lardaki borcun etkisi var mıydı?
Maliye Nazırı Cavid mecliste 105 yıl önce konuşmuştu. Birinci Dünya Savaşı’nın maliyetini ve nasıl finanse edildiğini anlatmıştı. Almanya markı olmasaydı İttihatçı hükümet ayakta kalamazmış. Bütçe rakamları ortadaydı, orduyla beraber maliyenin de kumandasını almıştı, Almanya. Osmanlı ordusunun[1] Genelkurmay Başkanı Tuğgeneral Friedrich Bronsart von Schellendorf’du ve ordunun pek çok kademesinin kumandanı da Alman generali veya subayıydı. Aslında bunun adı teslimiyetti. Sonunda Talât, Enver, Bahattin Şakir gibi İttihatçı önderlerin Alman denizaltısıyla Almanya’ya kaçması boşuna değildi. Bu yıllar yeterince sorgulanmadı. İttihatçı hükümetin Türkçülük adına yaptıkları hep vurgulandı, ama Almanya’yla organik ilişkisi görmezden gelindi.
Nazır Cavid’in (1875-1926) anlatımıyla mebuslar da mali durum hakkında bilgilenmişti. 1918 Şubat itibariyle savaşın maliyeti 225 milyon ve toplam dış borçlanma da 201,2 milyon liraydı. Nazır, “Bunun [201,2 milyonun] 2 milyon lirası Avusturya’ya, mütebakisi [kalan] Almanya’ya aittir” demişti. Savaşın finansman kaynağı ortaya konmuştu; Almanya markıydı. Demek ki 2 Ağustos 1914’te Almanya’yla ittifak antlaşması imzalandığında, her şeye de “evet” denmişti. Hatta vatan toprağı da pazarlık konusuydu; Almanya’nın isteği üzerine Meriç’in batısında Osmanlı toprağı Dimetoka, ittifak safında savaşa katılması karşılığı olarak Bulgaristan’a hibe edilmişti.
Maliye Nazırı Cavid, 21 Şubat 1918’de Mebusan’da ve sekiz gün sonra 2 Mart’ta Âyan’da konuştu. Âyan, üyelerini padişahın atadığı ikinci meclisti. Cavid, 1914’te hükümet kararı olmadan savaşa fiilen girildiği için protesto ederek 2 Kasım’da hükümetten ayrılan üç nazırdan biriydi. Nazırlığı vekâleten üstlenen Dahiliye Nazırı Talât’tı.[2] Cavid nazırlığa 4 Şubat 1917’de döndü, sadrazamı da Talât’tı. Osmanlı’yı yenildiği savaşa sokan İttihatçı hükümet görevini Mondros Mütarekesi’nden iki hafta öncesine kadar sürdürdü. Cavid, Ekim 1918’de yeni hükümet arayışı günlerinde de bir aya yakın daha görevde kaldı.[3] Cavid, birkaç hafta sonra 24 Kasım’da Mebusan’da savaş dönemi hükümet ve nazırlarla ilgili soruşturma kapsamında Mebusan 5. Şube’de de sorgulanmıştı. Döneme ait hükümetin işleyişi, seferberliğin ilanı ve savaşa girmek konularında detaylı bilgi vermişti.[4]
Lozan heyetinde de görevlendirilen Cavid’in hayatına Ankara’da son verildi. Cavid, Ankara İstiklal Mahkemesi’nde İttihat ve Terakki’yi yeniden kurmak iddiasıyla yargılandı ve 26 Ağustos 1926’da idam edildi. Dr. Nâzım, Ardahan eski mebusu [Filibeli] Hilmi ve [Yenibahçeli] Nail de idam edilen diğer İttihatçılardı.[5] Böylece Takrir-i Sükûn koşullarında, 1913-1918 döneminde İttihat ve Terakki’nin tek parti iktidarını kuran politik kadrodan CHP’nin tek parti yönetimini kuranlar dışında kalan İttihatçılar da tasfiye edilmişti.
ALMAN PATENTLİ SAVAŞ
İttihatçı hükümet, 1 Ağustos’ta Rusya’yla savaşa tutuşan Almanya ile bir gün sonra ittifak antlaşması imzalamakla ve aynı gün seferberlik ilanıyla, savaşa da Almanya safında katılmıştı. Bununla kalınmamış, ordusu ve maliyesi de teslim edilmişti. Tüm bunlar olurken, hükümetin bakanı Cavid, 2 Ağustos 1914’te, seferberliğin hem karar hem de bütçe olmadan ilan edildiğini açıkladı. Bunu 24 Kasım’da ilgili komisyonda anlattı. İfade edilen bir skandaldı, ama İttihatçı hükümetin idare tarzıydı. Bugün de benzer keyfi icraat yoktur diyemiyoruz.
Gerekli harcama yapıldıktan yaklaşık beş ay sonra ‘seferberlik bütçesi’ 20 Ocak 1915’te Mebusan’da görüşüldü ve kabul edildi. Böylece ek bütçe yapıldı ve Âyan gündemine 4 Şubat’ta geldi. Harp nedeniyle bütçe yetmedi ve hemen haftasında bir milyar kuruş ek bütçe daha Mebusan’dan ve Âyan’dan geçti. Bunu diğer nezaretlerin yani bakanlıkların ek bütçesi izledi.[6] Harp dönemi ek bütçeyle icraat eylendiği yıllardı. Ek bütçeyle imkân yaratılıyordu, ama vatandaştan vergi almak ve borçlanmak mümkün olmayınca, para için çalınan kapı Almanya’ydı.
Seferberlik ilanıyla ilgili ne hükümet kararının ne de padişah iradesinin belgesi ortaya konmuş değildir. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün Birinci Dünya Harbi kitabında da seferberlik evrakı yok, sadece iradesinden bahsedildi.[7] Sina Akşin’in tespiti şuydu: “Seferberlik emri, hükümetin kararı ve padişahın iradesi olmadan, Enver tarafından verildi. Burada Enver’i, Alman isteklerinin sadık bir uygulamacısı durumda görüyoruz.”[8] Harbiye Nazırı Enver yalnız değildi, sırdaşı hükümetin diğer muktediri Dahiliye Nazırı Talât’tı.
Nitekim dönemin ABD elçisi Henry Morgenthau, seferberlik ilanı kararında Enver’in arkasındaki gücü yazmıştı: Berlin’deki Genelkurmay’dı. Seferberliği yöneten de Liman von Sanders [Osmanlı 5. Ordu Komutanı] ve Bronsart’tı [Osmanlı Genelkurmay Başkanı]. Alman subaylar Türkler kadar faaldi. Almanlar bazı malzemelere sırf kendi kullanımları için el koymuştu ve bunun belgesi elimizdeydi.[9]
Seferberlik sonrasında 10 Ağustos 1914’te Alman gemileri Goben (Goeben) ve Breslav’ın (Breslau) Çanakkale’den girmesinde ve 29 Ekim 1914’te Karadeniz’de Rusya’nın Odessa, Nikolayev ve Sivastopol limanlarının vurulmasında da hükümet kararı yoktu. Devamında 11 Kasım’da Osmanlı, Almanya safında savaşa girdi, fetvası[10] da unutulmadı. Ne komik, İttihatçılar Hıristiyan Alman’la kutsal savaşta aynı saftaydı. Seferberlik ilanından savaşa girmeye, bütün planın patenti hiç kuşkusuz Almanya’ya aitti; sahada icracısı da İttihatçı hükümetti.
SAVAŞA 225 MİLYON LİRA
Maliye Nazırı Cavid’in, 1917 ile 1918 yılı bütçesi hakkında Mebusan’da ve Âyan’da yaptığı açıklama, savaşın maliyeti, finansmanı ve Almanya’dan alınan borç hakkındaydı.[11] Meclis kürsüsünde harbin maliyetinin Almanya parasıyla karşılandığını söylemekten çekinmeyen nazır Cavid, 1915, 1916 ve 1917 yıllarının o güne kadar kesin hesabının yapılmadığını da söyledi.[12] Böylece neye ne kadar harcandığının veya bunun finansmanın nasıl sağlandığının tam bilinmediğine dikkat çekiliyordu. Gündemde 1918 yılı bütçesi vardı, ama 1915 bütçesi halen kesin bilinmiyordu. Bu, harbin finansmanının nasıl karşılandığının bir tür anlatımıydı.
2 Mart’ta Âyan’da konuşan nazır Cavid, hesapların tutmadığını ve 1917 için 53 milyon lira olarak kabul edilen harcamanın ek bütçelerle 128 milyon liraya çıktığını ve gelirinse 23 milyon lirada kaldığını açıkladı. 1918 bütçesinde giderin 115 milyon ve gelirin 37 milyon lira olması öngörülüyordu. 1918 başlangıç bütçesinin açığı 78 milyon lira olup, açığın gidere oranı yüzde 68’dir; yani her 100 liralık giderin 32 lirası bütçe kaynağından, 68 lirası da borçtan karşılanacak demektir.
İfade edilmiştir ki Almanya’dan her altı ayda bir alınan krediyle bütçe ihtiyacı karşılanmıştır. Harbin finansman kaynağı Almanya’nın verdiği borçtu. 1914-1917 döneminde gider bütçesi 352 milyon lira olup, bunun yaklaşık 125 milyonu harbe aitti. Harp yıllarında bütçe geliri öngörülenin altında kalırken, giderlerse hedefleneni aştı ve sonucunda bütçe açığı hızla arttı. Açığın biricik finansman kaynağı Almanya’dan alınan paraydı. Bu halde, patrona sormadan hangi karar alınabilirdi?
İttihatçı hükümetin Kasım 1914’ten Şubat 1918’e kadar harbe harcadığı para, tabii ki tespit edildiği kadarıyla 220-230 milyon yani ortalama 225 milyon liraydı. Bütçeden harbe aktarılansa yaklaşık 125 milyondu. Nazır, buna savaşın ek maliyetini yani sonraki yıllardaki hastalıklar, yetimler, dullar için yapılacak harcamayı 100 milyon lira olarak tahmin etti. Böylece harbin maliyetinin 325 milyon lirayı bulacağı öngörüldü. Bu, İttihatçı hükümetin halka fatura ettiği sadece parasal maliyetti.
Parasal maliyete, sosyal ve toplumsal maliyetin yani insani kaybın, malın mülkün yağmalanmasının ve heba edilmesinin yanı sıra toprak kaybının yani ‘maddi’ maliyetinin eklenmesiyle toplamın, İttihatçı hükümetin halka kestiği 325 milyon liralık mali faturayı kaça katladığını tahmin etmek mümkün değildir. İttihatçı hükümetin, Almanya’nın peşinde girdiği harbin Anadolu ve Ortadoğu’nun Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Süryani, Arap, Yahudi ve diğer halklarına ödettiği faturanın boyutunun rakamsal olarak ifade edilemeyecek kadar büyük olduğunu öngörmek için vicdanlı olmak yeterlidir!
60 YILLIK BORÇ KATLANDI
Yusuf Hikmet Bayur yazdı; Abdülhamid döneminde bir ilk yaşandı. Osmanlı hükümeti, 1875’te [1876] Fransız vatandaşları Lorando ve Tubini’den bile borç almıştı. Bu, belki dünya tarihinde de ilk olabilirdi; bir ülke bir başka ülke vatandaşına borçlanmıştı. Sultan Abdülhamid’e borç söylenmedi ve her yıl artarak birikti. 1901’de faiziyle birlikte 750 bin altın lirayı bulduğu iddia edildi; fakat alacaklılar 512 bin altın liraya razıydı. Fransız vatandaşları borcun ödenmesini istedi ve hatta Rusya elçisi bile devreye girdi ve 6 Kasım 1901’de talepler kabul edildi.[13]
Osmanlı 1850’lerden beri mali krizdeydi. 1875 iflasında değil borcun anaparası, faizi bile ödenemiyordu. Hatta Galata Bankerlerinden alınan iç borç da ödenemiyordu. Osmanlı’nın borcu kartopu misali sürekli büyüdü. İflas, 1881 Muharrem Kararnamesi ile tescillendi ve Düyun-u Umumiye İdaresi kuruldu. Alacak sahibi ülkeler, Osmanlı’nın belirli vergi gelirine el koydu. İdare yönetiminde İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Bankası temsilcileri vardı. Yabancı sermayeyle ilgili İlber Ortaylı’nın[14] analizi netti: “Ülkede belirli altyapısal yatırımlar yabancı kontrolünde gerçekleşiyordu ve iktisadi hayat onların yönetimindeydi.”
İlk borçlanma 1854’te yapıldı ve Osmanlı’nın 1914’te harbe girdiğinde toplam dış borcu 155 milyon liraydı. Harbin bitmediği 1918 başındaysa toplam dış borç 358 milyon liraya çıktı. Kasım 1914-21 Şubat 1918 döneminde yaklaşık üç buçuk yılda toplam borç 203 milyon lira artmıştı. İttihatçı iktidarın üç buçuk yılı, önceki 60 yıla bedeldi.
İttihatçı hükümetin Almanya’dan aldığı borç, Lozan görüşmesi kapsamında ödenmesi planlanan borca dâhil edilmediği için gündem konusu olan harp öncesi borçtu. Buna göre, Lozan’da masadaki Osmanlı’nın harp öncesi döneme ait yani 1 Kasım 1914 itibariyle borç toplamı, faiz hariç anapara 159 milyon 888 bin 213 altın Osmanlı lirasıydı.[15] Bu, Osmanlı sonrası kurulan ülkelere dağıtıldı, Türkiye’nin payına düşen de ödendi.
Harpte Almanya’dan alınan borç ödendi mi, ödenmedi mi? Neyin karşılığı ödenmedi? Cevap bekleyen sorulardan ikisiydi.
İTTİHATÇI TÜRKÇÜLÜK
Nazir Cavid’in anlattığı gibi dış borç, İttihatçı iktidarın topladığı vergi kadar önemli finansman kaynağıydı. Sorun borç almak değildi, sorun gelecek yılların ipotek edilmesiydi. Maalesef 2023’te de durum farklı değildir. Kendi beyanına göre dünün darbecisi Birleşik Arap Emirliği, ne oldu da bugün borç alınır ‘dost’ oldu?
Almanya’dan alınan borcun toplumsal maliyetine dikkat çekip, endişesini belirten Ahmet Rıza’ydı (1859-1930). 3 Aralık 1917’de Harbiye Nezareti’ne (Millî Savunma Bakanlığı) 1,5 milyar kuruşluk yani 15 milyon liralık ek bütçeyle ilgili kararnamenin müzakeresi yapıldı.[16] Oysa 29 Mart’ta ve 3 Ağustos’ta da 1,5’ar milyar yani toplam 3 milyar kuruşluk ek bütçe kabul edildiği halde yine ek bütçe talep ediliyordu. Nazır, savaşta harcamaların arttığını belirterek, bütçe hesaplarının netleştirilmeye çalışıldığını anlattı. Harbiyeye verilen tahsisatın 111 milyon lirayı bulduğunu belirten Ahmet Rıza’nın Almanya’dan alınan borçla ilgili analizi dikkat çekiciydi: “[Almanya verdiği parayı] eğer isteyecek olursa millet altından kalkamayacak bir borca giriyor demektir. Milletin bu kadar fedakârlığı ihtiyar etmesi istiklali siyasiyle beraber istiklali malisini istihsal edebilmek gayesine matuf olduğu (yönlendirildiği) söyleniyor. O cihetle; millet bilmeli ki hakikaten Almanya devleti bunu bize bir muaveneti harbiyye (savaş desteği) olarak mı yapıyor? […] Eğer Almanya bu ikraz ettiği parayı badelharb (savaştan sonra) hemen bizden isteyecek olursa, istiklali malimiz kalmaz. Zaten kısmen zâyi olmuş idi, o zaman bütün bütün kaybolur.”
Ne Mebusan’da ne de Âyan’da Ahmet Rıza’dan başka sesini çıkaran olmadı. Lozan’da Almanya’ya ait borçların ödenmesi gündeme alınmadı, ama cevap bekleyen soru şuydu: Almanya alacağını nasıl tahsil etti? Veya neden etmedi? İkinci Dünya Savaşı boyunca Hitler Almanya’sıyla bilinen ilişkide, acaba 1910’lardaki borcun etkisi var mıydı? Bilemiyorum. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını biliyorum.
Dünya savaşına Almanya kumandasında giren İttihatçı hükümet, içeride de Abdülhamid’in başlattığı Hıristiyanları imha politikasına kalındığı yerden devam etti ve ekonomiyi Türkleştirmenin politiğini temellendirdi! Ve Türk devleti, bu temelde inşa edildi!..
NOTLAR:
[1] İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, Türk Tarih Kurumu, 2. baskı, Ankara-2014, s. 65 ve devamı sayfalar.
[2] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: III, kısım: 1, 3. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1991, s. 259.
[3] Cavid Bey, Meşrutiyet Ruznâmesi, cilt: 3, hazırlayan: Prof. Dr. Hasan Babacan, Servet Avşar, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2015, s. 356-7, 574-9.
[4] 5. Şubece İcrâ Kılınan Tahkikat, devre: III, sene: 5, cilt: 1, TBMM Basımevi, Ankara-1993, s. 172-214.
[5] Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İttihat ve Terakki, Bir Çağın, Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, cilt: 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 713-9.
[6] MMZC, devre: III, cilt: 1, sene: 1, s. 214, 248-251, 288, 399-400; MAZC, devre: III, cilt: 1, sene: 1, s. 190, 241-2.
[7] Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, cilt: 1, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, İstanbul-2013, s. 40-41.
[8] Sina Akşin, Akşin, Sina, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, 3. basım, İstanbul-2001, s. 412.
[9] Henry Morgenthau, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, çeviren: Attila Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul-2005, s. 58-61.
[10] Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, cilt: 1, s. 90-94.
[11] Maliye Nazırı Cavid’in beyanatı, MMZC, devre: III, cilt: 2, sene: 4, 21.2.1918, s. 416-438 ve MAZC, devre: III, cilt: 1, sene: 4, 2.3.1918, s. 527-544.
[12] MAZC, devre: III, cilt: 1, sene: 4, 3.12.1917, s. 112-3.
[13] Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: I, kısım: 1, 4. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1991, s. 155-6.
[14] İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Alkım Yayınevi, 9. baskı, İstanbul-Mart 2006, s. 39.
[15] Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, çeviren: Seha. L. Meray, cilt: 4, Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2001, s. 145.
[16] MAZC, devre: III, sene 4, cilt: 1, s. 111-6.
Nevzat Onaran Kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından ekonomi muhabiri olarak Özgür Gündem, Evrensel dâhil birçok gazete ve dergide çalıştı. Yakın dönem okumalarını Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin analizinde yoğunlaştırdı. 1915-1940 dönemini inceleyen dört kitabı yayımlandı.
Mebus Matyo ve gazeteci Nikos dâhil 35 Rum’a idam 07 Ekim 2024
1915’te Zohrab dâhil altı Ermeni mebus öldürüldü, biri idam edildi 26 Eylül 2024
Atatürk’ü Ermeni’siz, Rum’suz, Kürt’süz ve Dersim’siz tarihselleştirme 23 Ağustos 2024
Genelkurmay: Kurtarılan Garp’ta Hıristiyanlar sahile sevk ediliyor 24 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI