İzmir’de 1 Eylül Dünya Barış Günü paneli: 'Savaş karşıtlığını toplumsallaştırmalıyız'

Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından düzenlenen Dünya Barış Günü panelinde konuşan insan hakları savunucusu Akın Birdal “Savaş karşıtlığını toplumsallaştırmalıyız. Gerçek aydın savaş karşıtıdır” dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla “Barış arayışı?”, “Savaş ve Göç”, “Barış: sağlığın ön koşulu”, “Savaş ve ekonomi” konu başlıklarının tartışıldığı panel düzenledi.

Alsancak’ta bulunan Mimarlar Odası binasında düzenlenen panele, insan hakları savunucusu Akın Birdal, Halkların Köprüsü Derneği’nden Dr. Zeynep Altın, İzmir Tabip Odası’ndan Prof. Dr. Feride Aksu ve çalışma ekonomisti Arif Koşar panelist olarak yer aldı.

Panelde açılış konuşmasını yapan moderatör Ali Aydın, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün tarihini anlattı. Şu anda Türkiye’de “barış” demenin suç sayıldığı bir ortamda yaşandığını belirten Aydın, 2015 yılından bu yana binlerce insanın yaşam hakkının elinden alındığını ifade etti. “Barışa ihtiyaç vardır barış haktır. Herkesin barış ortamında yaşaması bir haktır” diyen Aydın, panelistleri tanıttı.

BİRDAL: DÜNYADA HIZLI BİR SİLAHLANMA YARIŞI VAR

Panelde ilk olarak söz alan Akın Birdal, “İnsanlık mücadelesi tarihinde önemli günler var. Onları unutmamak, unutturmamak gerekiyor. 1 Eylül Dünya Barış Günü de bunlardan biri” diyerek, Barış Günü’nün tarihine değindi.

Soğuk savaş sonrası dünyanın tek kutuplu yeni bir dünya düzenine girdiğini söyleyen Birdal, “Kapitalist bir dünyaya girildi. O günden bugüne dünyanın ezilen halkları savunmasız bırakıldı. Bugün insan haklarının evrensel gözetimi kaldı mı? Ya da hak ve özgürlük ihlaline karşı denetim mekanizmaları işlemekte midir?” dedi.

Kapitalizmin yayılmacı, sömürgeci, ayrıştırıcı sınıf karakteri ile bunalıma girdiğini dile getiren Birdal, dünyada hızlı bir silahlanma yarışı sürdüğünü söyledi.

Bu silahlanma yarışında ABD, Çin, Hindistan, Almanya gibi ülkelerin bir yıllık harcamalarının 2 trilyon 113 milyar dolara ulaştığını ifade eden Birdal, Türkiye’nin de bu silahlanmada 18’inci sırada olduğunu belirtti. Birdal, 2017-2022 dönemde silahlanma harcamalarının yüzde 63 arttığına dikkat çekti.

‘DÜNYA BARIŞI ALARM VERİYOR’

Kapitalizmin bunalımını Orta Doğu üzerinden gidermeye çalıştığını ifade eden Birdal, iki büyük dünya savaşı sonrası dünyada insan hakları adına kurulan bölgesel kuruluşların görevini yerine getirmediğini dile getirdi.

Birdal, “Türkiye tarihinde bu denli ağır insan hakları oldu mu? Bütün temel haklar ve özgürlükler yerlerde sürünüyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin dediği tek şey ‘Endişe duyuyoruz’ oluyor. Savaş karşıtı sivil örgütler var. İnsan hakları örgütleri, emek örgütleri var. Bölgemizde insanlığa karşı bütün suçlar sistematik olarak işleniyor. Onlar ne yapıyorlar? Onların da hali berbat. Onlar bütçesinin birçoğunu burjuvaziden karşılıyorlar. Ne yazık ki anlaşmazlıklara düşüyorlar ve kendi amaçlarından uzaklaşıyorlar” diye konuştu.

“Dünya barışı alarm veriyor. Gelecek ve barış ve insanlık için umut değil kaygı ve korku verici” diyen Birdal, Türkiye’de uzun yıllardır ölümlere ve hak ihlallerine neden olan Kürt sorununa da değindi. Birdal şunları söyledi:

“Türkiye devleti ve iktidarının önceliği savaş politikalarından yararlanmak olmuştur. Kürt sorununu çözmemekteki ısrar bölgemizde çatışma ve savaş nedenidir. Sorunun demokratik çözümüne ilişkin çok değerli fırsatlar yaratılmıştır. Ateşkes kararları, barış heyetlerinin gelmesi, barışın sağlanması için Kürdistan’da yerel fırsatların yaratılması gibi. Kürt halkı belediye başkanları çıkardı, mecliste milletvekilleri çıkardı. Ancak sadece AKP değil tüm iktidarlar tekçi ve ayrımcı ırkçı politikaları dayatmıştır. 2013-2015’te bir diyalog süreci başladı. Cenazeler gelmedi. Ancak ne oldu da o masa yıkıldı? Bu sadece birinin marifeti ile değildir. Silah tekellerinin, beşli çetenin hepsinin marifeti var.”

Ayrıca bölgedeki savaşın ekonomik boyutlarına da değinen Birdal, “Türkiye-Suriye sınırında döşeli 606 bin mayın nedeniyle 113 bin metrekare alanda tarım yapılamıyor” ifadelerini kullandı. Birdal, son olarak, “Savaş karşıtlığını toplumsallaştırmalıyız. Gerçek aydın savaş karşıtıdır” dedi.

AKSU: TÜRKİYE DE SİLAHLANMA YARIŞINDA KENDİNE YER EDİNMİŞTİR

“Barış; sağlığın ön koşulu” başlıklı konuda sunum yapan Feride Aksu, “Çatışmalı bir ortam ve otokratik bir rejimde sağlığın olması olanaklı değil. O nedenle barış sağlığın temel belirleyenlerinden biri” şeklinde konuştu.

Küresel Barış İndeksi’ne değinen Aksu, Türkiye’nin 145’inci sırada olduğunu ve barışçıl bir ortam açısından sonlarda olduğuna dikkat çekti.

Savaşın nedensellikleri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Aksu, bu doğrultuda hem emperyalizm-kapitalizm hem de militarizmle ilgili dünyadan örnekler verdi.

Dünya üzerindeki bütün çatışmalara bakıldığında ya petrol ya da farklı madenlerin mülkiyeti üzerinden yürüyen çatışmalar olduğunu ifade eden Aksu, savaşın göçe neden olduğunu, bu nedenle birçok insan hakkı ihlali yaşandığını dile getirdi.

Merkez kapitalist ülkelerin silahlanmaya ve militarizme para ayırdığına dikkat çeken Aksu, Türkiye’nin de silahlanma yarışında kendisine bir yer yarattığını kaydetti.

‘BARIŞI SAVUNMAK HEPİMİZİN BOYNUNUN BORCUDUR’

2008’den bu yana dünyanın daha az barışçıl bir yer olduğunu söyleyen Aksu, çatışma nedeniyle ölümlerin beş kat arttığına dikkat çekti.

Savaşların ölümlere yol açtığını, yalnızca doğrudan ölümlere değil, ambargo ve benzeri uygulamalar nedeniyle dolaylı ölümlere de neden olduğunu belirtti.

Silahlı çatışmalardan kaynaklı ölümlerin en çok Asya ve Afrika’da meydana geldiğini dile getiren Aksu, 20’inci yüzyılda savaş kaynaklı 90 milyon ölüm yaşandığını kaydetti.

2015 yılının 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasında 222 sivil ölümü yaşandığını hatırlatan Aksu, Taybet İnan ve daha birçok sivilin katline de değindi.

Doğumda beklenen yaşam süresinin savaşlar nedeniyle kısaldığını da dile getiren Aksu, Küresel Barış İndeksi’nin doğumda beklenen yaşam süresi ile doğrudan ilgili olduğunu, savaşın 4.75 yıl yaşam yılı kaybına neden olduğunu söyledi. Çatışmaların ciddi hak ihlallerine de yol açtığını söyleyen Aksu, IŞİD’in kadınları köleye dönüştürmesini örnek verdi. Aksu, Ezidi kadınların IŞİD’e karşı mücadelesine de değindi.

“Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen hekimlerin gözaltına alındığını da hatırlatan Aksu, barış isteyen hekimlerin 20 ay ve 36 ay arasında ceza aldıklarını dile getirdi. Aksu, “Savaşa karşı çıkmak barışı savunmak sağlıkçıların ve bütün aydınların sorumluluğu. Barışı savunmak hepimizin boynunun borcudur” diyerek sunumunu sonlandırdı.

ALTIN: ASIL SORUN GÖÇ DEĞİL, SAVAŞLARDIR

“Savaş ve göç” başlıklı sunumu yapan Zeynep Altın, asıl sorunun göç değil savaşlar olduğunu söyledi. Savaşın insan eliyle üretildiğini ve doğa ile insan üzerinde tahribat yarattığını dile getiren Altın, sağlık için en büyük tehdit olduğunu da belirtti.

Zorla yerinden edilmelerin arttığını ifade eden Altın, 82,4 milyon kişinin zorla yerinden edildiğini kaydetti. Türkiye’de 3,7 milyon mülteci olduğunun belirtildiğini ancak bu rakamın çok daha fazla olduğunu vurgulayan Altın, göç yolu olduğu için milyonlarca mültecinin Türkiye'den geçtiğini söyledi. Çatışmalar nedeniyle bölgede iç göç yaşandığını kaydeden Altın, yaşanan göçün temel kaynağının savaşlar olduğunu belirtti.

Politik savaşlar ve kargaşa yüzünden ortaya çıkan göçün Batı için yeni bir durum olmadığını belirten Altın, Suriyeli mültecilerin durumunun Birleşmiş Milletler tarafından “büyük insanlık trajedisi” olarak tanımlandığını söyledi. Göçmen-mülteci tanımı ayrımının sahte olduğunu ve bunun bir tür şiddet uygulaması olduğunu dile getiren Altın, AB mültecilere karşı kendini sorumlu hissederken, göçmenlere karşı sorumlu hissetmediğini söyledi. Altın, bu yapay tanımlama ile göçün kendisinin kısıtlanmaya çalışıldığını ifade etti.

‘TÜRKİYE MÜLTECİLER İÇİN BİR AÇIK HAVA HAPİSHANESİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR’

Sınırların militarize edildiğini söyleyerek termal kamera, tel örgü ve benzeri uygulamalara değinen Altın, mültecilerin rotalarını değiştirmesi nedeniyle Akdeniz’in bir "mülteci mezarlığı"na dönüştüğünü dile getirdi.

Küresel kapitalist ekonominin göçü desteklediğini de belirten Altın, kayıt dışı ucuz bir emek pazarının yaratıldığını ve kurumsallaştığını söyledi. Türkiye’deki geçici koruma rejiminin bir tür rehine durumu olduğunu belirten Altın, statü adı altında statüsüzlüğün mültecilere dayatıldığını dile getirdi.

Türkiye’de geçici koruma statüsünden kaynaklı olarak Suriyelilerin durumunun belirsiz olduğunu da söyleyen Altın, Suriyelilerin her gün sınır dışı edilme ya da tampon bölgeye yerleştirilme durumu ile karşı karşıya olduklarını vurguladı.

Türkiye’nin Geri Gönderme Anlaşması’nı imzalayarak mülteciler için bir açık hava hapishanesine dönüştüğünü söyleyen Altın, Halkların Köprüsü Derneği olarak mültecilerin hakları için verdikleri mücadeleye de değinerek, “Koşulsuz birlikte yaşamı savunuyoruz. Mutlak koşulsuz bir arada yaşamı savunarak göçmenler, mülteciler ve ezilenlerle, ötekilerle var olan siyasi ve hukuki düzenlemeleri aşan niyetimizi ortaya koyuyoruz. Göçmenlere, mültecilere koşulsuz olarak hoş geldin diyoruz” dedi.

Altın son olarak Suriyeliler dahil tüm yabancılara mülteci statüsü verilmesi gerektiğini söyledi.

KOŞAR: YILLAR SONRA NÜKLEER SİLAHLARIN KULLANIMI SOMUT OLARAK DÜNYA SİYASETİNİN GÜNDEMİNE GELDİ

Son olarak söz alan Arif Koşar, dünyada yaşanan sürece ve Rusya-Ukrayna savaşına değinerek, bu sürecin dünyayı iki kutuplu bir hale getirebileceğini anlattı.

Dünyadaki sürece değinen Koşar, yıllar sonra nükleer silahların kullanımının somut olarak dünya siyasetinin gündemine geldiğini ve bunun yeni bir paylaşım çağının resmi ilanı olduğunu söyledi.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra küreselleşme süreci ile dünyada barışın egemen olacağının gündeme getirildiğini hatırlatan Koşar, bu iddialar ortaya çıktığı andan bu yana ise dünyanın birçok savaşa sahne olduğunu ifade etti. Koşar, “Ticari ilişkilerin gelişmesiyle savaşlar ortadan kalkmadı” dedi.

Ülkelerin ithalat ve ihracat oranlarını tablolar halinde anlatan Koşar, Rus ekonomisinin Batı ekonomisi ile güçlü bir ticari ilişki ağına sahip olduğunu ancak bu durumun Rusya’nın başka stratejik hamleler yapması için engel teşkil etmediğini ifade etti.

ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarını da anlatan Koşar, 2018 yılında ABD’nin Çin’e karşı ticaret savaşı başlattığını ilan ettiğini, ABD’nin “Made in China 2025” hedeflerinden vazgeçmesini istediğini belirtti.

Karşılıklı ticari bağlılığın arkasındaki gerçekliğin eşitsiz ilişki, tekelci kontrol, artı değer transferi ve siyasal egemenlik olduğunu dile getiren Koşar, küreselleşmenin dünyaya barışı getirmek bir yana son 30 yılda daha birçok savaşa neden olduğunu vurguladı.

Türkiye’de devlet bütçesinin yüzde 8’inin askeri harcamalara ayrıldığına dikkat çeken Koşar, 2010 ve 2016 yılları sonrasında silah sanayinin hız kazandığını söyledi.

Silah sanayinin en büyük ihtiyacının ise “savaş” olduğunu vurgulayan Koşar, “Tutarlı bir barış mücadelesi, savaşa olduğu kadar savaşa yol açan kapitalizme de karşı durmalıdır” diye konuştu. (DUVAR)