YAZARLAR

Jesus’un çözemediği sorunlar travmaya dönüştü

Galatasaray’ın beklenmedik puan kaybından sonra kâğıt üzerinde kolay görünen bir maçı son anda kazanamamak Fenerbahçe için elbette yıkıcı oldu. Ama bu örgütsüzlük ve kontrolsüzlükle hâlâ şampiyonluk yarışı verebildikleri için belki de çok üzülmemeliler.

Fatih Tekke, karşılaşma öncesinde Fenerbahçe maçını hedef maç olarak görmediklerini söylemişti. Kümede kalma mücadelesi veren bir takımın teknik direktörünün, şampiyonluk mücadelesindeki rakipleriyle deplasmanda karşılaştıkları bir maçtan çok da ümitvar olmaması anlaşılır bir durum. Fakat Fenerbahçe’nin bu sezon bilhassa iç sahada puan kayıplarına son derece açık olduğu düşünülürse, İstanbulspor’un şansı da sanıldığı kadar az değildi.

Büyük bir takım, iç sahada kendisinden çok daha zayıf bir rakibe karşı oynarken arkasında alan bırakarak ve belirli ölçüde rakibin kontrataklarını riske ederek oynar. Skor tabelasında eşitlik varken bu riski almak zorundasınızdır, geriye düşmüşseniz daha da gözü kara olabilirsiniz. Ama öne geçmişseniz, artık rakibinize alan tanımamanız ve bir kontratak fırsatı vermemeniz gerekir. Bu elbette, skoru ele geçirdikten sonra geriye çekilmek gerektiği anlamına gelmiyor. Topla birlikte rakip yarı sahaya yerleşebilir ve oyunun temposunu kendi istediğiniz gibi ayarlayabilirseniz, rakibe bir fırsat vermediğiniz gibi, skor farkını daha da artırabilirsiniz. 

Ama Fenerbahçe bunu yapamıyor. Bu yüzden bu sezon kazandıkları maçların çoğunu, tıpkı son haftalarda olduğu gibi, geriye düştükten sonra son dakikada attıkları gollerle geçerlerken; dün akşamki gibi puan kaybettikleri pek çok maçta ise öndeyken rakiplerine yakalandılar. Bunun da temel nedeni, Fenerbahçe’nin maçların hiçbir aşamasında oyunu kontrol edememesi. 

İstanbulspor dün akşam bu sayede 2-1 gerideyken Fenerbahçe’nin savunma arkasında çok geniş bir alan buldu ve etkili bir kontratakla skoru eşitledi. Tıpkı birkaç hafta önce Fenerbahçe’ye karşı bir kişi eksik kalmış Beşiktaş’ın bulduğu geniş alanlar neticesinde dört golle maçı kazanması gibi.

TOPA SAHİP OLMAK BU DEĞİL

Topa yüzde 74 oranında sahip olduğunuz bir maçta örgütlü bir atağınız ve gol pozisyonunuz yoksa, attığınız gollerin hiçbirinin arkasında kolektif bir hazırlık bulunmuyorsa, bu toplu oyunda ciddi sorunlarınızın olduğu anlamına gelir. Fenerbahçe’nin bu sezonki en büyük sorunu da bu. 

Sarı-lacivertliler teknik yeterliliği yüksek bir takıma sahip değil ve bu sezon başında Jesus’un fiziksel kabiliyeti yüksek bir takım kurmak için bilinçli olarak seçtiği bir şey. Kuşkusuz sezon içinde, bilhassa Dünya Kupası’ndan önce, hem ligde hem de Avrupa’da bu tercihin olumlu sonuçlarını da gördüler. Ama Dünya Kupası’ndan sonra ligdeki takımların birçoğunun Fenerbahçe’ye karşı tutumlarının daha katılaşması ve savunmalarını çok daha derine çekmelerinden sonra, Fenerbahçe’nin teknik kapasitesinin sınırlılığı giderek daha görünür hâle geldi, bu da rakip yarı sahaya yerleşerek hücum etmenin gerektiği pek çok maçta üretkenlik sorunlarını beraberinde getirdi.

Jesus’un tutuculuğu da bu süreçte Fenerbahçe’ye hiç yardımcı olmadı. Büyük maçlardaki ekstra bir stoper tercihi, hiçbir maçta merkez orta sahayı üçlemeyi düşünmemesi, başta Arda Güler ve Miha Zajc olmak üzere elindeki en yetenekli iki orta saha oyuncusundan sezonun büyük kısmında çok az faydalanması bunların başında geliyor.

ARDA’YA SAHİP OLMAK DA BU DEĞİL

Dün akşam Arda’nın becerisi, yaratıcılığı ve vizyonu, Fenerbahçe adına heyecan veren neredeyse tek şeydi. 18 yaşında takımın bütün yükünü omuzlayan bir süper yeteneğin aylarca süre alamaması inanılır gibi değil. Böyle bir yeteneğe sahipken Fenerbahçe’nin örgütlü bir atağının olamaması ya da oyunu kontrol edememesinin nedenlerini ise Jesus’un tercihlerinde aramak gerek.

Galatasaray’ın Beşiktaş deplasmanı öncesinde iç sahada yaptığı beklenmedik puan kaybından sonra kâğıt üzerinde kolay görünen bir maçı son anda kazanamamak Fenerbahçe için elbette yıkıcı oldu. Ama bu örgütsüzlük ve kontrolsüzlükle hâlâ şampiyonluk yarışı verebildikleri için belki de çok üzülmemeliler.

Not: 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî rakamlara göre en az 50 bin 783 insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.