YAZARLAR

Jorge’lerin savaşında ilk raundu Sampaoli kazandı

Fenerbahçe özellikle ilk yarı itibarıyla kazanmayı fazlasıyla hak ettiği bir maçı, ikinci yarıyı taktiksel açıdan yönetmeyi hiçbir şekilde başaramadığı için net bir skorla kaybetmiş oldu. 

Jorge Jesus, Sevilla eşleşmesi öncesinde rakiplerinin turun favorisi olduğunu belirtmişti. Kâğıt üzerinde haksız sayılmazdı. İki takımın kadroları karşılaştırıldığında Sevilla’nın daha iyi oyunculara sahip olduğu söylenebilirdi. Nitekim Sevilla üç kat daha fazla maaş bütçesine sahipti. Her ne kadar La Liga’da bu sezon kümede kalma mücadelesi verseler de, ne olursa olsun Avrupa Ligi’ni altı kez kazanmış bir takımdı ve ligdeki kötü gidişatları bu turnuvayı onlar için daha da hayati kılıyordu.

Ama sahaya döndüğümüzde Fenerbahçe’nin umutlanabileceği de çok şey vardı. Birincisi; Sevilla’nın kadro yapısı. Birçok veteran oyuncuya sahip oldukları için, genç oyuncuları da teknik becerileriyle öne çıktıklarından ötürü Sevilla’yı atletik kapasitesi hayli düşük bir takım olarak tanımlamak mümkün. Buna karşın futbolunu öncelikle fiziksel kalite üzerinden tarif edebileceğimiz Fenerbahçe için Sevilla bu anlamda biçilmiş kaftan olarak görülebilecek bir rakipti. İkincisi; Sevilla’nın oyun tarzı. Jorge Sampaoli’nin her takımı gibi geriden oyun kurmaya ve topa sahip olmaya dayalı bir futbol oynayan Sevilla, bu anlamda da Fenerbahçe’nin Süper Lig’de özellikle Dünya Kupası’ndan sonra neredeyse hiç karşılaşamadığı türden bir rakipti. Dolayısıyla Jesus’un önde pres ve yüksek tempoya dayalı futbol tarzı da Sevilla’nın antitezi olarak görülebilirdi. 

Bir güzel haber de Sevilla’nın maça 3-4-3 formasyonuyla çıkmasıydı. Avrupa maçlarına genellikle bu formasyonla çıkan Fenerbahçe için bu da sahanın her yerinde bire bir eşleşme imkânı bulma anlamına geliyordu. 

BU SEVİLLA BİLDİĞİMİZ SEVİLLA DEĞİL

Nitekim öyle oldu. İlk yarı boyunca Sevilla ne fiziksel ne de taktiksel olarak Fenerbahçe’ye karşılık verebildi. Ev sahibi için ilk devrede tam bir karmaşa hâkimdi. Hemen her maçta başka bir çözüm icat eden Sampaoli’nin sahaya sürdüğü takım, merkezi ve savunması olmayan bir takım görünümündeydi. 

Başlangıçta sol kanat Marcos Acuna’yı merkezdeki Fernando’nun yanına yerleştiren Arjantinli teknik direktör, 25. dakikadan sonra bu fikrinden vazgeçti ve bu kez sol stoper Alex Telles’i orta sahaya, Acuna’yı ise sol stopere çekti. Sampaoli’nin bu deneyselliği ise Sevilla’ya ilk yarı boyunca hiç iyi gelmedi. Endülüs ekibinin oyuncuları sahada nasıl yerleşeceklerini anlamaya çalışırken, Fenerbahçe rakibinin bu kafa karışıklığından çok iyi faydalandı ve bilhassa Enner Valencia’nın organizatörlüğüyle birçok tehlike üretti. 

Sevilla, Fenerbahçe’nin kalesine neredeyse gelemezken, sarı-lacivertlilerin net beş şansı vardı. Ama Valencia pozisyonların hazırlanmasında ne kadar mahirse, Joshua King bitiricilikte o kadar beceriksizdi (elbette Sevilla kalecisi Marko Dmitrovic’in de olağanüstü bir maç çıkardığını söylemek gerek). Bu yüzden Fenerbahçe’nin rahatlıkla birkaç farkla önde girebileceği ilk devre golsüz eşitlikle sona erdi.

SAMPAOLİ, JESUS’U MAT ETTİ

İkinci yarıda ise her şey değişti. Sampaoli, sarı kartı olan Telles’i çıkarıp yerine Joan Jordan’ı aldı, Fernando’yu geriye çekti ve 4-3-3’e döndü. Böylece merkezdeki sayısal üstünlüğü ele geçirdi. Ayrıca Ferdi Kadıoğlu’nun ilk yarıda sağ kanattan gerçekleştirdiği etkili akınları da dörtlü savunmanın soluna geçen Acuna daha iyi karşılamaya başladı. Bu değişikliklerin neticesinde Sevilla’nın hücumdaki üretiminde radikal bir iyileşme olmadı belki, nitekim şans golü olarak nitelendirilebilecek bir golle öne geçtiler. Ama Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki üretkenliğini net olarak sınırlandırdılar. 

Buna karşın Jesus’un hamleleri ise Sampaoli’nin müdahalelerinin aksine takımını daha geriye götürdü. Merkezin net olarak Sevilla’nın hâkimiyetine geçmesine karşın Miguel Crespo’yu çıkarıp Diego Rossi’yi oyuna aldı ve sağ kanatta dahi düşük temposu ve dirençsizliğiyle sırıtan İrfan Can Kahveci’yi merkez ikiliye çekerek, Sevilla’nın orta alandaki bu üstünlüğünü daha da perçinlemesini sağladı. Ve maç boyunca yakalayabildikleri tek net gol pozisyonu olarak tanımlanabilecek ikinci golü de bu üstünlüğün neticesinde buldular.

TUR HÂLÂ ORTADA

Sonuç olarak, Sevilla’nın kalecileri Dmitrovic’in muazzam performansına, devre arasında Sampaoli’nin nokta atışı hamlelerine ve Jesus’un buna aynı ölçüde isabetsiz müdahalelerle karşılık vermesine dayanan bir galibiyet elde ettiğini söylemek mümkün. Fenerbahçe özellikle ilk yarı itibarıyla kazanmayı fazlasıyla hak ettiği bir maçı, ikinci yarıyı taktiksel açıdan yönetmeyi hiçbir şekilde başaramadığı için net bir skorla kaybetmiş oldu. 

Buna karşın tur hâlâ ortada olabilir. Sarı-lacivertlilerin temposu ve direnci, iç sahada taraftarının da desteğiyle birleştiğinde, Sevilla bu hımbıl görüntüsüyle Kadıköy’den çıkmakta zorlanabilir. Elbette Fenerbahçe’nin rakip kale önünde daha becerikli ve kararlı olması, Jesus’un da sahada olan biteni daha iyi okuyabilmesi kaydıyla.

Not: 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî rakamlara göre en az 46 bin insan öldü, yüz binlerce insan yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız, unutturmayacağız, affetmeyeceğiz.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.