Judith Butler: LGBTQİ’lere saldırılar otoriter rejimlerin normlarına dönüşüyor
Feminist kuramcı ve düşünür Judith Butler, Boğaziçi Üniversitesi Phil-free açık dersinde konuştu: Direniş hareketlerinin geçmişinden bildiğimiz şu ki karşı taraflar sizi birbirinize düşürmeye çalışacaktır. Müslümanlar LGBTQİ’lere karşı diyecekler ancak Müslüman öğrencilerin bir kısmı aynı zamanda LGBTQI. Bizleri farklı kutulara koymalarına izin vermeyelim.
DUVAR - Boğaziçi Üniversitesi'ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasıyla başlayan protestolar sürüyor. Güney Kampüs'te yaklaşık iki aydır devam eden protestolar kapsamında açık dersler de düzenleniyor. Derslerin Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü ortaklığında dün akşam saat 21.00'de yapılan dersini postyapısalcılık, psikanaliz ve feminist teoriyi felsefi düzlemde bir araya getiren, queer kuramının önde gelen isimlerinden Judith Butler verdi.
Butler’ın doğum gününe de denk gelen etkinlikte Boğaziçi Üniversitesi’nde Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasının ardından yaşananlar anlatıldı. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü de LGBTİ+ düşmanı nefret kampanyaları, kulüp odasının polis tarafından basılması, gökkuşağı bayrağının suç unsuru olarak değerlendirilmesi ve kulübün kapatılmasını aktardı.
Judith Butler konuşmasına, “Burada olmaktan ve direnişinizin bir parçası olmaktan onur duyuyorum. Geçtiğimiz haftalarda ne kadar çok uluslararası örgüt ve medyanın bu konuda yazdığını görmek çok sevindirici” diyerek başladı. Butler, konuşmasında Barış İçin Akademisyenler'in tutuklanması ve sürgün edilmesi, akademik özgürlük mücadelesinin önemi, ulus aşırı otoriter stratejilere karşı ittifakların önemi, Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü'nün kapatılması, LGBTİ+'lara otoriter rejimlerin saldırıları ve LGBTİ+ mücadelesinin öneminden bahsetti.
Kaos GL’nin aktardığına göre Judith Butler'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Boğaziçi bu inanılmaz zengin entelektüel tartışma ortamını temsil ediyor. Boğaziçi mensupları geniş bir küresel topluluğun bir parçası. Akademik özgürlüğe dair devlet baskısı, eğitime sansür ve eleştirel görüşlerin kriminalleştirilmesi ile karşı karşıyayız. Boğaziçi’ni uzaktan izlemiyoruz. Sizin kaderiniz bizimkiyle, bizimki sizinkiyle birbirine bağlı. Temel akademik özgürlük tehdit altında. Devlet otoriteleri tarafından bir rektör atanmasını neden dert edindiğimizi sorabilirler. Akademik özgürlüğün neden önemli olduğu ve demokrasi idealiyle ilişkisi üzerine konuşmak istiyorum. Akademik özgürlük ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleri ile yakından ilişkili bir kavram. Güçlenen otoriterizmi siz zaten biliyorsunuz ancak dünyanın geri kalanının da bilmesi gerekiyor. Akademik özgürlük eğitim, araştırma ve yayınlarında devlet etkisinden olmayı kapsar. Hepimiz bir şekilde üniversitelere bağımlıyız ve üniversitenin de sizin çalışmalarınıza karışmama gibi bir vaadi var aslında. Devletin, dini yetkililerin, eğer özel bir üniversite iseniz donörlerin etkisini engelleme vaadi var. Akademik özgürlüğün temeli, devlet temelli etkilerden korunmanızdır. Ne öğretebileceğiniz, hangi grupların kurulacağı konusunda sizi koruması demektir. Meşru olmayan bir şekilde rektör atanması bu korumanın engellenmesi demektir. Özgürlüğünüze dönük gayrı meşru bir etki söz konusu. Akademik özgürlük doktrini çerçevesinde yöneticinin temel işlevi akademik özgürlüğünüzü korumak olmalı. Akademik özgürlük rektörlerin devlete karşı durabilmesi, topluma tehdit olarak görülen programların kapatılmaması anlamına geliyor. Rektör olarak atanan herhangi bir kişi politik otoriteleri tehdit etse de akademik özgürlüğü savunmak zorundadır. Üniversiteler, fakülteleri için olduğu kadar öğrencileri için de özgürlüğü savunmak zorundadır. Eleştirel düşünce, adaletsizliğe karşı durmak ve adalet talep etmek demektir.
'LGBTİ+ ÇALIŞMALARI KULÜBÜNÜN KAPATILMASI ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ENGELİDİR'
LGBTQİ toplumu ile ilgili de konuşmak istiyorum. Öğrenci örgütlerinin sergilerini gösterme, politik fikirlerini sergileme konusunda hakları var. Özgürce örgütlenebilmek ve kamusal tartışmalara katılabilmek sizin temel hak ve özgürlüğüdür. Bu fikirler, gösterdikleriniz birilerini rahatsız edebilir ancak bu rahatsızlık öğrenmek için önemli bir şans.
Üniversitelerdeki birçok şey dersler dışında gerçekleşiyor. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kapatılması örgütlenme özgürlüğünün engelidir. Bu özgürlükler hem üniversite için hem de kamusal bir tanınmayı hak eden varoluşlar için gereklidir. Bir gün o kulüp tekrar açılacak ve ben de ziyaret edeceğim.
LGBTQİ’lere saldırılar otoriter rejimlerin normlarına dönüşüyor. Otoriter bir rejimde yaşadığınızın işareti, LGBTQİ’lere saldırılar. Trump transların itibarlarına saldırdı. Mücadele ettikleri yasal statülerini almaya kalktı. Polonya ve Macaristan’da LGBTQİ’lerin kazanılmış haklarını geri almaya çalışıyorlar. Bu durumu Rusya’da da görüyoruz. Brezilya’da benzer bir durumu görüyoruz. Translar çok yoğun bir şekilde şiddete maruz kalıyor. Bu suçlara karşı durması gereken devlet ya başka yere bakıyor ya da katillerin ta kendisiler.
'LGBTQİ’LER HAREKETİN VAZGEÇİLEMEZ BİR PARÇASIDIR'
LGBTQI mücadelesi ulus aşırı bir mücadeledir. Sizlerin değerli kulüplerinin kapatılması otoriter saldırıların yeni bir formu. Queer’ler olarak her zaman bize karşı kullanılan geleneğin de ailenin de parçasıydık. LGBTQI kişiler her zaman Boğaziçi’nin parçasıydı. Burada mesele LGBTQİ’lerin olumlanacağı mı yoksa kriminalleştirileceği mi, sansürlenecekleri mi, kınanacakları mı, şeytanlaştırılacağı mı, hapse atılacağı mı? Tutuklu arkadaşlarınızın varlığı devasa bir adaletsizlik. Hapishanedekilerle iletişimde kalmak ve hikayelerinin duyulmasını sağlamak gerekiyor. Kamusallaşmanın her zaman riski vardır ancak riski kolektif olarak üstlenmek gerek.
LGBTQİ’ler, hareketin vazgeçilemez bir parçasıdır. Bu kulübe yaptıklarını her kulübe yapabilirler. LGBTQİ’leri en kırılgan grup olarak görüyorlar ve en kırılgan gördüklerine saldırıyorlar. Heteroseksüeller desteğe gelmeyecektir diye düşünüyorlar ancak LGBTIQI’lerle başlayıp devam edeceklerdir. Buradan başlıyorlar. En kırılgan grubu yalnız bırakmazsınız. Onlarla birlikte olursunuz. Aynı zamanda LGBTQİ’lerin güçlü bir mücadele geçmişi var. Bundan öğrenebilirsiniz. Türkiye’deki geçtiğimiz on yıldaki en ilham verici anlar LGBTIQ mücadelesindendi. İttifakı da en iyi onlar biliyor, sokağa çıktığında korkmayı ve mücadele etmeyi en iyi LGBTQİ’ler biliyor.
Direniş hareketlerinin geçmişinden bildiğimiz şu ki karşı taraflar sizi birbirinize düşürmeye çalışacaktır. Müslümanlar LGBTQİ’lere karşı diyecekler ancak Müslüman öğrencilerin bir kısmı aynı zamanda LGBTQI. Bizleri farklı kutulara koymalarına izin vermeyelim.
Translara karşı nefret, ulus aşırı bir strateji. Birbirlerinden öğreniyorlar. ‘Orada oluyorsa, ben de burada yaparım’ diyorlar. Otoriter rejimler birbirlerinin yöntemlerini ödünç alıyorlarken bu nefrete karşı mücadeleyi de ulus aşırı bir şekilde inşa etmemiz gerekiyor. LGBTQİ’lerin herhangi bir ülkede gördüğü muamele otoriter rejimlerin Litmus testi. Otoriter bir ülkede yaşayıp yaşamadığınızın termometresi bu."
'HOMOFOBİ, YAYILMIŞ, DAĞILMIŞ VE TÜM KURUMLARI ŞEKİLLENDİREN BİR MESELE'
Dersin soru cevap bölümünde BÜLGBTİ+ Kulübü’nün kurucularından Beren Azizi, “Bu kulübü kapatan homofobikler ve bu karara karşı duran LGBTİ+ müttefikleri arasındaki farka (pinkwashingten doğan sahte farka) dair ne düşünüyorsunuz? Bu kulübü aslında kim kapattı? Kulüp kapatıldıktan sonra herkes sanki bir gecede kapatılmış gibi davrandı ancak benim tanıklığım bundan daha fazlası. Birbirini takip eden bir sürü karar neticesinde kapatıldı. 2014’te kurulduğundan beri ayrımcılıkla karşılaştı bu kulüp. Sistematik ayrımcılıktan öte elle tutulur, yasal düzlemdeki ayrımcı uygulamalardan bahsediyorum. Bütün gereklilikleri karşılamasına rağmen BÜLGBTİ+ aday kulüp olarak senelerce bekletildi. Bir önceki Rektör döneminde ısrarla bekletilirken şu an direnişte olan akademisyenlerden de o sürece dahil olanlar vardı. Eski Rektörün de atanmış bir rektör olmasına rağmen demokratik olduğunu söyleyenler var. Homofobinin heterojenliğine dikkat çekmek istiyorum. Bu günlerde homofobi AKP ile tanımlanıyor. Entelektüeller AKP’nin ve onun ‘aşağı tabakasının’ homofobisine karşı kendilerinin aydınlanmış ve bu fobilerden arınmış bir kesim oldukları fikrinde” dedi.
Butler, Azizi’nin sorusuna, “Yönetim tarafından onaylanmasından önceki uzun bekleyişe dair yazılar okudum. Bu kadar komik ve adaletsiz uygulamanın ve bu uygulamaya sebep olan akademik personellerin kimler olduğunu sormamız gerekiyor. Homofobi sadece iktidarın uygulamalarıyla alakalı değil. Yayılmış, dağılmış ve tüm kurumları şekillendiren bir mesele. Bazen de küçük kararlarda ortaya çıkabiliyor. Üniversitenin LGBTQİ kulübüne desteği ne kadar köklüydü? Bu önemli bir soru ve üniversitelerin kendisine sorması gerekiyor. Homofobinin çok uzun bir geçmişi var ve bu sorun sadece devlet aktörünün düşman olmadığını homofobiyi normalleştiren tüm sivil toplum ve kültürün de varlığını gösteriyor. Bu üniversite ve sivil toplum için, sol için önemli bir test. Bu soru için teşekkür ederim” diyerek yanıt verdi.