YAZARLAR

K-pop hayran gruplarında çocuk istismarı tehdidi

Bir yandan ideal bir görüntüyü sürdürmek için mükemmelden şaşmamaya çabalayan idoller, diğer yandan idollerini obsesif bir şekilde sürekli takip eden, sürekli onlar hakkında konuşulan dijital ortamlarda yer alan hayran kitlesi...

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte çocukların istismarında “dijital” boyut da ağır basmaya başladı. Bir süredir hak savunucuları ve avukatların dikkat çektiği spesifik bir istismar türü var: “K-pop kültürü üzerinden çocuk istismarı”.

Kore’de müzik endüstrisi, kendisine adeta küresel bir imparatorluk kurarken, bu müziği icra eden “pop starları” da farklı bir pazarlama taktiğiyle gençlere ve çocuklara ulaştırma yolunu seçti.

1990’ların başından beri peyderpey oluşan, PSY’ın Gangnam Style şarkısıyla hepimizin hasbelkader kulaklarına dek ulaşan bu eğlence kültürünü sürdüren ve görünüşüyle, şarkılarıyla, dans yeteneğiyle küresel çapta tanınırlığı olan kişilere “K-pop idolü” deniyor. Bunda, gençler arasında işsizliğin yaygın olduğu Güney Kore’deki koşulların da etkisi var: “Ya idol olursun, ya da işsiz kalırsın.”

Ancak bu endüstrinin bir de “karanlık yüzü” var. K-pop idolü olmak için çocuk yaşta “Kore’nin güzellik standartlarına” göre seçilen kişiler, “köle sözleşmeleri” denen taahhütnameleri ilgili şirketlerle imzalayarak 7 ila 13 yıl arasında ailelerden ayrı, yurt ortamında süren sıkı bir “staj” eğitiminin ve hatta zorunlu estetik operasyonların ardından itaatkar, pazarlanabilir ve ikame ettirilebilir “ekran yüzlerine” dönüştürülüyor.

Toplum açısından idealize edilen şablona uygun dizayn edilen, küçük ve ince burunlu, iri gözlü, modern giyimli, çene hatları keskin bir K-pop idolü olma yolundaki staj sürecinde yıllık 50 bin dolara dek çıkan harcama yapıldığı oluyor.

Bazı K-pop idolleri, çok erken yaşta ölüyor veya intihar ediyor. Bunu da aileleri, “çok çalıştırılmaya” ve erken yaşta emeklerinin istismar edilmesine bağlıyor.

Senkronize dans hareketleri ve fotojenik görüntüleriyle ön plana çıkan K-pop grupları da, 4 ila 20 kişi aralığında kuruluyor ve bu grupların hayran kitlesinin grup üyelerinden biriyle mutlaka bir duygusal yakınlık ve bağlılık kurma olasılığı da bu şekilde artırılıyor.

Çocuklara ve gençlere yönelik olarak bilinçli şekilde pazarlanan bu kültür endüstrinin yüksek bir “insan maliyeti” var, çünkü “Hallyu” ismi verilen bu “Kore Dalgası” içerisinde belirli bir güzellik kriterine göre dizayn edilen bu endüstrideki idollere öykünen çocuk ve gençlerde yeme bozukluğundan akıl hastalıklarına, intihar eğilimine dek birçok yan etki gözlemlenmiş.

Batı’daki çevrelerde, K-pop kültürü, sahnedekiler ve hedef kitle açısından ciddi bir çocuk istismarı olarak tanımlanmaya başlandı. Bir yandan ideal bir görüntüyü sürdürmek için mükemmelden şaşmamaya çabalayan idoller, diğer yandan idollerini obsesif bir şekilde sürekli takip eden, sürekli onlar hakkında konuşulan dijital ortamlarda yer alan hayran kitlesi...

Konu yeni yeni konuşuluyor, ancak uzun zamandır internetin o uçsuz bucaksız koridorlarında bu tehlikeye sıkça rastlanıyordu. Birçok yetişkin, gece saatlerinde K-pop hayranlarını bir araya getiren yayınlar yaparken burada da ciddi bir denetimsizlik ortamı söz konusu.

Güney Kore kültürünün sosyal medya üzerinden etki alanını genişlettiği bir ortamda dünyanın farklı noktalarındaki hayran kitleleri organize oluyor, beğendikleri idollerden söz edip beğenmediklerine dair nefret kampanyaları düzenliyorlar. Beğendikleri idollerin yaş günlerini, bulundukları şehirde onlar adına gıyaben partiler düzenleyerek kutlayanlar bile var.

Buraya kadar her şey nispeten normal gözüküyor. Bir tür kültürel hegemonya ve Güney Kore’nin yumuşak gücünü müzik endüstrisi üzerinden uygulaması da denebilir.

Ancak buradaki temel güvenlik açıklarından biri; K-pop kültürünü yaymak üzere yapılan çevrimiçi yayınların belirli bir yaş skalasının olmaması.

Bunun sonucunda da, K-pop adı altında ortaokul ve lise çağındaki çocukların bulunduğu dijital ortamlarda ellili yaşlardaki yetişkinler de bulunabiliyor; hatta bu yetişkinler çevrimiçi yayınlarına Z kuşağından gençleri çıkarıyor; çocuklarla etkileşim kurmak üzere videolar çekiyorlar. Bu videoların hangi amaçlarla kullanılacağı, içeriklerinin ne olduğu, çocukların bedensel mahremiyetlerine ne kadar saygı gösterildiği ise muamma.

Geçtiğimiz günlerde, K-pop hayran grupları kuran ellili yaşlardaki bir yetişkine dair TikTok videoları sosyal medyaya yansımış ve kurduğu gruplarda çocuklarla arasındaki tartışmalı diyaloglar gündeme gelmişti.

Popüler kültüre ilişkin çevrimiçi bir hayran grubu ile çocuğun istismara uğradığı bir alan arasında çok ince bir çizgi var.  Peki çocukların dijital çağda üstün yararını gözetmek adına çözüm ne olmalı?

Avukat Kemal Kumkumoğlu’na göre, bir yetişkin ile bir veya birden fazla çocuk arasındaki her türlü çevrimiçi iletişimi suç veya sakıncalı olarak değerlendirmek doğru olmasa da, dijitalleşmenin büyük bir hızla artması karşısında, çevrimiçi istismarın da aynı hızla arttığını ve çok farklı şekillerde ortaya çıkabildiğini gözden kaçırmamak gerek.

Dolayısıyla, çocuğa yönelik dijital şiddet ve çocuğun çevrimiçi istismarı ile mücadeleye yönelik hukuki araçların da her zaman gündemde tutulması ve geliştirilmesi şart.

Çocuğun çevrimiçi istismarı ile mücadele konusunda son yıllarda Avrupa Birliği başta olmak üzere Batı’da önemli bir tartışmaların sürdüğüne dikkat çeken Kumkumoğlu, Avrupa Birliği’nde geçen yıl sunulan taslak düzenleme çerçevesinde dijital servis sağlayan sosyal medya platformu gibi kuruluşlara yeni yükümlülükler getirilmesinin gündemde olduğunu söylüyor:

“Ancak bu düzenleme, temel haklara ölçüsüzce müdahale edebilecek bazı öneriler getiriyor olması nedeniyle birçok uzman tarafından da haklı olarak eleştiriliyor. Yine de herkesin üzerinde anlaştığı bir husus var. Bu mesele, teknoloji firmalarının gönüllülük esası ile yürüttüğü çalışmalara bırakılamayacak kadar önemli, dahası ulusal ölçeğin ötesinde ve daha sıkı bir koruma rejimi şart.”

Bu tartışmalar dahilinde, İngilizcede “cyber grooming”, Türkçede “siber uşaklaştırma” olarak ifadesini bulan bazı eylemler ve bunlara yönelik hukuki düzenlemeler gündemde.

“Siber uşaklaştırma”yı, Kumkumoğlu şu şekilde tanımlıyor: Bir kişinin, çoğu zaman bir çocuğun, dijital ortamda başlayacak şekilde manipüle edilmesi ve birtakım hukuka aykırı eylemlere (cinsel veya değil) yönlendirilmesi olarak ifade edilebilir.

Anımsarsanız yıllar önce çocuklar ve gençler arasında yayılan ve dünya çapında birçok intihar olayıyla bağdaşlaştırılan “Mavi Balina” oyunu Türkiye’de birçok çocuğu mağdur etmişti. Bu sözde oyunda da siber uşaklaştırmaya yönelik eylemler gerçekleştiren failler, oyuna başlayanların 50 günde 50 komutu yerine getirmesini isterken gündeme gelmiş, en başta “gece vakti uyan” gibi zararsız komutlar, gün geçtikçe “yüksek binaya çık”, “kendini öldür” şeklinde komutlar halini almıştı.

“Son yıllarda, birçok ülke bu eylemleri ceza kanunlarında özel bir suç tipi olarak düzenlemeye başladı. Zira ceza kanunlarında yer alan tehdit, hakaret, şantaj, cinsel taciz, intihara yönlendirme, çocuğun cinsel istismarı gibi suçlar bu eylemleri uygun olduğu ölçüde cezalandırabilmekte ise de her zaman tam olarak karşılamıyor. Burada 'siber uşaklaştırma'yı özel suç tipi olarak düzenleyen ülkelerin asıl amacı çevrim içi ortamda çocuklara yaklaşarak, onlarla başta yalnızca sohbet eden, hukuka uygun görünen biçimde ilişki kuran ve böylece çocukların 'güvenini kazanan' kişilerin, sonrasında bu ilişkileri istismara götürmesini engellemek,” diye açıklıyor Kumkumoğlu.

Dijital çağın içine doğan bugünün çocuklarının, henüz bebeklik dönemlerinden başlayarak dijital teknolojilerle içli dışlı olsalar da ayırt etme güçlerinin sınırlı olması nedeniyle dijital ortamda istismara oldukça açık durumda olduklarına dikkat çeken Kumkumoğlu, “Bir çocuk, kendisine dostça yaklaşan ve kendisinde güven uyandıran bir yetişkin ile kendisinin özel bilgilerini veya cinsel olarak değerlendirilebilecek görüntülerini paylaşabilir ve burada istismara uğradığının farkında dahi olmayabilir,” diyor.

Ancak tüm bu bilgiler, dijital ortamda pusuda bekleyen istismarcılar açısından da saniyeler içerisinde paylaşılabilen kişisel verilere dönüşebiliyor ve “siber uşaklaştırma” için gerekli zemini hazırlıyor.

Kumkumoğlu, dijital platformlarda çocukların mahremiyetini koruyan yaş kontrolü, ebeveyn kontrolü gibi tedbirlerin sistemlere entegre edilmesi ve çocuklar ile ebeveynlerin dijital okuryazarlığının artırılması gerektiğine de dikkat çekiyor:

Burada hem platformlar çocukların belirli yaş altında verilen hizmetlere ulaşamamasına veya ancak ebeveynlerinin kontrolünde ulaşabilmesine yönelik gereken önlemleri almalılar, hem de ebeveynler çocuklarının dijital teknolojileri kullanım yöntemleri ve amaçları konusunda daha dikkatli olmalıdırlar. Okullarda da dijital ortamdaki tehditlere yönelik farkındalık eğitimlerinin her yaş kategorisine yönelik olarak artırılması gerekiyor.”

Kumkumoğlu, platformların yükümlülükleri bakımından İrlanda Veri Koruma Kurumu’nun kişisel verileri ihlal etmesi nedeniyle TikTok’a verdiği 345 milyon Avro değerindeki idari para cezası kararına da değiniyor:

Kurum 1 Eylül 2023 tarihinde verdiği kararda, TikTok’un çocukların hesaplarını otomatik olarak kamuya açık yaptığını ve bunun çocukların paylaşımlarını sayısı belli olmayan kişilerin erişimine açtığını ve bunun çocuklar için farkında olmadıkları ciddi riskler yarattığını, ebeveyn kontrolü dahil çocukların mahremiyetini korumaya ilişkin önlemleri yeterince almadığını, ayrıca çocukları daha zayıf mahremiyet koruma seçeneklerine 'yönlendirerek' adil davranmadığını belirtti ve çocuğun dijital mahremiyetinin korunması bakımından tarihi bir ceza verdi.”

Ayrıca, K-pop figürlerinde cinsiyetsizliğin ön plana çıkması, birçok uzman tarafından, bu kültürün hedef kitlesindeki küçük yaş gruplarında pedagojik açıdan sakıncalı bir rol model olarak görülüyor.

Orhan Toker, nam-ı diğer Dijital Baba, dijital dünyada ebeveynliğin kodlarını uzun zamandır ele alan, çocuk istismarı konusunda sanal platformlardaki risklere dikkat çeken bir araştırmacı-yazar.

K-pop hayran kitlesinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu kültürü bir “bağımlılık” haline getirdiğini ve dijital istismar riskine karşı önlem olarak bu kültürden yasaklar yoluyla uzaklaştırılmalarının mümkün olmadığını söyleyen “Dijital Baba”, ailelere bu konuda uzun zamandır şu öneride bulunuyor: K-pop müziğini çocuklarınızla beraber dinleyin, gerekirse bu kültüre dair idollerin posterlerini salona birlikte asın.  

Bu mesaj aslında çocuk için oldukça değerli: “Ben senin değer verdiğin bir şeye değer veriyorum; bu kültürü bana karşı bir 'isyan' olarak benimsemene gerek yok. Seni duyuyorum, seni anlıyorum, hobilerine önem veriyorum.”

Orhan Toker, birçok K-pop grubunun, çocukların kendilerini değersiz hissetmeleri üzerinden kurulduğunu ve sloganlarının da “sen değerlisin”, “sen her şeye layıksın” şeklinde olduğunu söylüyor.

Bu değerli olma hissini, bu dijital gruplara dahil olunca karşıladıklarını düşünüyorlar. Ailelerin işte tam da bu noktada ihtiyaçları olan ilacı, yani değerlilik hissini onlara vermeleri, sağlıklı ve güçlü bir bağ kurmaları gerekiyor. Örneğin anime izleyen erkek çocuklarda çoğunlukla anne-baba ile bağ kuramama sorunu tespit ediliyor ve bunun sonucunda animelerle bağ kuruyorlar. Ancak bu süreçleri aileyle daha saydam ve güvene dayalı bir ilişki içerisinde yaşayan çocuklar, mevcut veya yaklaşan istismar tehlikeleri karşısında daha dikkatli oluyorlar, ailelerinin bu hobilerine kızmadığını düşünerek onlara haber veriyorlar. Aksi taktirde gizleme eğilimine giriyorlar,” diye açıklıyor Toker.

Toker’in dikkat çektiği bir diğer konu ise, pandemi döneminde bir K-pop grubunda kızının hesabından onun arkadaşlarıyla sohbet eden, ardından siber şube tarafından yakalanan bir annenin üzerinden çıkan yüzlerce telefon hattıydı. Dolayısıyla, ortada büyüyen bir kriminal risk de söz konusu.

Dijital ortamlarda çocukları tehdit eden istismar alanları giderek çeşitlenirken, Türkiye’nin de bu konularda uluslararası toplulukta süregiden tartışmaları ve önlemleri yakından izlemesi, ailelerin de ciddi bir dijital okuryazarlık eğitimi ve bilinçlenmesinden geçmesi gerekiyor.

Montaigne, Denemeler’inde “Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır” der. Çocukların ruhu başıboş bırakılırsa, hangi yaşta olurlarsa olsunlar ihtiyaç duydukları sevgi ve ilgiden mahrum kalırlarsa, odaklarını şaşırırlar ve her yerde olabildikleri ama hiçbir yerde olamadıkları bir sanal dünyada yollarını kaybederler.

En büyük trajedi de çocukların bu büyük serbesti ortamında avcıların gözüne kestirdiği en savunmasız halka haline gelebilmeleri... K-pop dünyasındaki çocuk istismarı riski, bizi bu sert gerçeklikle bir kez daha tanıştırdı.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.