'Kabul edilemezdi, herkes görmeliydi'
Dokuz dakikalık videoyla işlendiği kanıtlanmış cinayetin cinayet olduğunu tescil ettirebilmek için milyonlarca insanın haftalarca yürümesi ve bunca zaman haykırması gerekti.
Fotoğraf, gazetecilerin Minneapolis polisinden edindiği bir kare. Bakmayı bilenin elinde çok kahramanlı, dallı budaklı romana dönüşmesi işten değil. Hepimiz içinse trajedinin kamera arkası. Polisler kırk küsur yaşlarında iriyarı bir siyah adamı yere yatırmış, içlerinden buna özellikle hevesli biri diziyle boynuna basmış, adam nefes alamaz hale geliyor, yalvarmaya başlıyor, şuurunu kaybetmeye başladığında, “Anne…” diye mırıldanıyor. Kendisini koşulsuz kurtaracağını varsaydığı tek kişiyi yardıma çağırıyor olmalı. Çaresizlikle.
Fotoğrafta da başkalarının çaresizliği ve bunu aşma gayretleri görülüyor. İzlemekten ötesini yapamaz ama buna razı değil gibiler. Ötesine ve harekete geçmeye niyetlenen biri var. Göğsü yazılı kukuletalı sweatshirt’lü adam müdahale etmeye kalkışıyor, belli. Adım atmış, ama tereddütlü. Tereddüt güçlü ve yaygın, o da belli. Müdahaleye kalkışmış siyah adamla yan dönmüş askılı tişörtlü, çantalı kadının arasından, arkada kalmış mavi gömlekli adam, müdahaleye kalkışmanın bedelini hatırlatıyor öndekine, kolundan tutup çekerek. Bari onu sakınmaya çalışıyor. Çünkü polislerin yere yatırdığı adamı kurtarmaya kalkarlarsa olacaklara dair belli ki yeterince canlı tecrübeleri var. Elle tutulur beter ihtimaller bunlar. Bu yüzden kendisinin isyanını bastırmış, öbürününkini de bastırmaya çalışıyor. “Onu kurtaramazsın, seni de alırlar. Onu kurtarırsak hepimizin canına okurlar.” Böyle bir şey olsa gerek, ruhlara kazınmış bilgi.
Hiç mi bir şey yapılamaz? En sağdaki beyaz tişörtlü adam sesleniyor. George Floyd’un öldürülüşüne ait videoyu bütün dünyada kimbilir kaç yüz milyon kişiyle beraber izledik. Orada birinin polislerden birine adıyla seslenerek, “Ne yapıyorsunuz, nefes alamıyor adam!” yollu birşeyler söylediğini duyabiliyorduk. Belki bu adamdı.
Video çeken üç kişi görüyoruz. Üç genç kadın. İkisi beyaz, biri uzakta. Üçüncüsü, parmak arası terlikleriyle hafif içeri basan, yapılı, lacivert eşofman altlı, kukuletalı sweatshirt’lü olan, 17 yaşındaki lise öğrencisi Darnella Frazier. Dünyanın izlediği dokuz dakika yirmi dokuz saniyelik cinayet videosunu telefonuyla çekip Facebook’a koyan. Irkçı beyaz katil polisin yargılandığı ve üç ayrı suçtan da suçlu bulunduğu -inşallah hayatının karardığı- dünkü davada, adalete, bir uzmanın tâbiriyle, “yıldız tanık”ı temin eden genç kız. “Bugüne kadar polise karşı açılmış davalarda görülmüş en güçlü kanıt”, diyorlar bu video için.
Darnella Frazier, o gün, göğsünde “Love” yazılı açık yeşil sweatshirt’üyle yanında gördüğümüz, ayaklarına epey büyük gelen terliklerle evden fırlamış kuzenini alıp birşeyler atıştırmaya çıkmış. Oraya geldiklerinde polislerin elinde debelenen George Floyd’un halini görmüş, kuzenini arkalarındaki Cup Foods’a oturtup kaldırıma gelmiş, başlamış gördüklerini görüntülemeye. Kuzeni az sonra meraklanıp çıkmış yanına gelmiş.
Darnella, yerde yatan, nefes alamadığını söyleyerek yalvaran adama baktıkça babasını, amcasını, abisini gördüğünü söyleyecek sonradan: “Acı çekiyordu. Canı yanıyordu. Dehşete düşmüştü.” Şöyle söylüyordu Darnella: “Kendisi için her şeyin bittiğini anlamış gibiydi.”
On yedi yaşındaki lise öğrencisinin, beyaz polislerin elinde debelenen siyah adamın yüzüne bakıp, “kendisi için her şeyin bittiğini anlamış gibiydi” diyebilmesi, biliyoruz ki, yüzyılların olgunluğuyla kazanılan bir idrak yolu ve kapasitesi. Toplumumuzda da bu kapasiteye sahip insanlar vardır. Keşke kazanılmasa…
Niye dokuz dakika yirmi dokuz saniye boyunca o videoyu çektiğini ve Facebook’a koyduğunu Darnella, pek basit ve pek güçlü ifadelerle açıkladı: “Doğru değildi. Kabul edilemezdi.”
Bir şey daha var, kendisiyle yapılan görüşmelerde de mahkemede de kendini merkeze oturtmadan, sakin ama kararlı konuşan bu lise öğrencisinin söyledikleri arasında. “Hiçbir şey yapmadan duramazdım” anlamında: “Gördüğümü bütün dünya görmeliydi.”
Katil polis memuru, üç ayrı suçtan hüküm giyecek. Hüküm iki ay kadar sonra açıklanacak. Yerleşik sistem ırkçılığı devreye girerse, on küsur yılla yırtabilir, kabaran adalet dalgası etkisini gösterirse kırk yıla kadar hapis cezası alabilir. Daha fazlasını alabileceğini söyleyenler de var.
Mahkeme kararı siyahlar ve Floyd’un öldürülüşünün ardından haftalar boyunca onlarla birlikte sokaklarda yürüyen herkes tarafından sevinçle karşılandı. Kimileri, özgüvenle “bu daha başlangıç” duyuruları yaptılar, kimileri temkinli iyimserlikle “mücadeleye devam” dediler ve olanları gerçekçi bakış açısıyla tarif ettiler: dokuz dakikalık videoyla işlendiği kanıtlanmış cinayetin cinayet olduğunu tescil ettirebilmek için milyonlarca insanın haftalarca yürümesi ve bunca zaman haykırması gerekti.
Bu mahkeme kararının siyasî yansımaları, giderek ırkçı beyaz militan grupların peşinde faşizanlaşan Cumhuriyetçi Parti’nin nereye evrileceği, Demokratların, Başkan Biden’ın ırkçılıkla ve özellikle polis içindeki ırkçı örgütlenmelerle mücadelede kararlı davranıp davranmayacağı, insan hakları odaklı kitle hareketlerinin istikbali… bir dizi siyasî-toplumsal mesele ortada. Bir an için bütün bunları kenara koyup Danialle Frazier üzerine düşünebiliriz. Cesareti, kararlılığı, ahlâkî sağlamlığı, bunların yanısıra, pek basit bir mücadele aracının ne kadar etkili kazanımlar getirebileceğini kanıtlaması… Frazier, Minneapolis polisinin, deyim yerindeyse, tek lokmada yutacağı bir minik canlı. Üç-dört metre ötesinde sergilenen gaddarlığa karşı birşeyler yapması gerektiğini hissetti ve bunun için kendini yüreklendirdi.
Dünyanın değişmesi için bundan çok da fazla şeye ihtiyaç yok, aslına bakarsanız.