Kâbus Sokağı: İnsan nasıl canavar olur?

William Lindsay Gresham'ın ilk romanı 'Kâbus Sokağı', İthaki Yayınları tarafından Avi Pardo çevirisiyle yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Nilgün Taylan

William Lindsay Gresham az ama öz yazan yazarlardan. Beş altı kitabı var, çoğu da kurgu dışı. Onu çağdaşı yazarlardan ayıran en önemli şey de ilgilendiği alan ve buna olan tutkusu sanıyorum. Gresham bir yandan spritüal meselelerle, bir yandan da karnavallarla alakalı araştırmalar yapan, bunu hem kurmaca hem de kurmaca dışı alanlarda yazan biri.

1909’da Amerika’da doğan Gresham, küçük yaşlarda tanıştığı karnavallardan çok etkilenir. Bu gizemli, büyülü dünya onun hayal âlemini yeniden biçimlendirir sanki. Anne ve babası henüz küçükken boşandığı için Gresham’ın hayatı da savrulmaya başlar: İki kere evlenip boşanır, İspanya İç Savaşı’na gönüllü olarak katılır, alkolizmle, tüberkülozla boğuşur ve başarısız bir intihar girişiminde bulunur...

Gresham’ın debdebeyle geçen hayatı, 1939’da İspanya’dan Amerika’ya dönüp bir dergide editörlük yapmaya başlamasıyla biraz düzene girer. Yeniden evlenir ve bu vakte kadar dağınık bir disiplinle ilerleyen yazı dünyası da bu düzenden nasibini alır.

İlk kitabı ve ilk romanı olan 'Kâbus Sokağı' 1946’da yayınlanır. Kitap, beklenenin çok üstünde bir başarı göstererek çoksatanlar arasına girer. İlerleyen yıllarda, başta karnavallar olmak üzere çeşitli konularda kurgu dışı kitaplar yazar, ancak hiçbiri 'Kâbus Sokağı'nın başarısını yakalayamaz.

İNSAN HER ŞEYE ALIŞIR

'Kâbus Sokağı', Gresham’ın Türkçeye çevrilen tek kitabı. O da geçtiğimiz günlerde, İthaki Yayınları etiketi, Avi Pardo’nun çevirisiyle raflara girdi. Belirtmekte fayda var; 'Kâbus Sokağı' “İthaki Gölge” serisinin ikinci kitabı. İlki de Jim Thompson’ın 'İçimdeki Katil'i. Suç edebiyatının önemli örneklerini okuyacağımız bu serinin diğer kitaplarını da merakla beklediğimi söyleyeyim.

'Kâbus Sokağı' bir karnavalda, oradaki dünya etrafında geçer. Olayın başkişisi Stan, bir tesadüf eseri rastladığı karnavalda küçük bir vazifeyle çalışmaya başlar ve yeteneğine bir de öğrenme kabiliyeti eklenince, kısa zamanda iyi bir mentalist olur. Dahası işin bütün hilesini ve insan okumayı öğrenir. Böylece karnavalda tanışıp âşık olduğu Molly’yle beraber gözlerini yukarı dikerek yeteneklerini lüks mekânlarda zenginlere sergilemeye başlar.

Kabus Sokağı, William Lindsay Gresham, Çevirmen: Avi Pardo, 312 syf., İthaki Yayınları, 2021.

Kitabın başında, Stan’in karnavala ilk geldiği anlarda karşılaştığı bir canavar vardır. Canavar diye tabir edilen bu kişi insanlıktan çıkmış, kafese kapatılan biridir ve gösterisi de önüne atılan canlı tavuk, fare gibi hayvanların boyunlarını ısırarak kopartmaktan, onların kanını içmekten ibarettir. (Kitapta “canavar” olarak geçen bu tabirin İngilizcesi “geek”tir. Geek de, mentalist, sihirbaz, akrobat gibi bir “yetenek” ismidir aslında. Dönemin karnaval kültürüne ve İngilizce sözcüklere bakıldığında, geek’ler gerçekten de bu işi yaparlar; bir canavar gibi hırpani şekilde davranarak tavukların kafasını ısırarak koparır ve seyircilere korku verirler.)

Stan ilk defa bir canavarla karşılaştığı için çekinir ama sonra bir insanın neden böyle bir işi kabul ettiğini düşünür. Karnavalın sahibi Clem bunu şöyle açıklar:

“Bir adam seçersin, canavar falan değildir- ayyaştır. Günde bir şişe içen budalanın biri. Ona şöyle dersin: ‘Sana küçük bir iş sunabilirim. Geçici bir iş. Yeni bir canavara ihtiyacımız var…’ Bunu bir hafta boyunca yapar ve ona her gün şişesini verirsin, bir de yatacak yer… Bir hafta sonra ona, ‘Gerçek bir canavar bulmam gerekiyor, işin bitti,’ dersin. Bu onu korkutur çünkü alkoliklerin en büyük korkusu yoksunluk krizine girmektir… O gece konuşmayı uzattıkça uzatırsın, iyice abartırsın. Ve sen konuşurken, o ayılacağını ve krize gireceğini düşünüyordur… Sonra tavuğu fırlatırsın. Canavarlaşır.”

'Kâbus Sokağı' esasen Clem’in bu uzun tiradı üzerine kuruludur. Canavar ne demek, insan nasıl ve hangi koşullarda canavarlaşır, sonucu ne olur?

CANAVARLIK VE TANRI

Kitaptaki bir diğer önemli ayrıntı ise tarot kartlarıdır. Stan karnavalda Medyum Zeena ve onun hilecisi Pete ile çalışmaya başlar. Zeena fırsat bulduğunda, kendi aralarındayken tarot bakar ve insanlara çeşitli şeyler söyler. Bunlara da kimse inanmaz tabii ama Stan’in kaderiyle ona çıkan kartlar enteresan şekilde örtüşmeye başlar. Zaten Gresham da yirmi iki bölümden oluşan romanın her bölümüne bir tarot kartı ismini verir. Böylece gizem hepten artar.

Pete’in Stan’a tavsiye niyetiyle (filmde) söylediği sözlerin önemi de burada ortaya çıkar. Pete, bütün mentalist numaraları ona öğrettikten sonra şöyle der:

“Bir adam kendi yalanlarına inandığında, güce sahip olduğunu düşünmeye başladığında gözleri kapanır, çünkü artık her şeyin doğru olduğuna inanıyordur. Ve insanlar zarar görür. İyi, Tanrı’dan korkan insanlar. Ve sonra yalan söylersin. Yalan söylersin. Ve yalanlar sona erdiğinde olan olmuştur. Tanrı sana dik dik bakar. Nereye dönersen dön. Hiç kimse Tanrı’yı geçemez Stan.”

Stan’in bütün dengesi de Tanrı olmakla canavarlaşmak arasında gider gelir.

FİLM UYARLAMALARI

1946 yılında yayınlanan 'Kâbus Sokağı' o kadar dikkat çeker ki, 20th Century Fox kitabın haklarını (bir bilgiye göre 50 bin dolara) satın alır. Hiç bekletmez, hemen çekimlere başlar ve 1947’de filmi gösterime sokar. Sonuç pek beklendiği gibi olmaz, gişede kendini zor kurtarır ve eleştirmenlerden de öyle aman aman övgüler almaz.

Çizgi roman ve müzikal versiyonlarının ardından kitabın ikinci uyarlaması ise geçtiğimiz yıl yapılır. Tabii bu seferki kadrosu tam bir yıldızlar geçididir. Yönetmen koltuğundan korku sinemasının önemli isimlerinden Guillermo del Toro vardır. Oyuncuları arasındaysa Bradley Cooper, Cate Blanchett, Rooney Mara, Toni Collette gibi isimler bulunur.

Bu iki filmin en büyük farkı finallerindedir. Del Toro’nun versiyonu kitabın finaliyle aynıdır. 1947’deki uyarlamadaysa kitabın finali çok sert bulunduğu için küçük bir sahne daha eklenerek, biraz daha yumuşatılma gereği görülmüştür.

Gresham, neden bilinmez, bir daha kurmaca yazmaz. En iyi bildiği şeyi, en iyi şekilde anlatarak çok başarılı olur. Bu da yetmezmiş gibi bütün hayatı tepetaklak olmaya devam eder. Hayatının son günlerinde sağlığı giderek kötüleşir ve o da bir otel odasında uyku hapı içerek intihar eder. Cesedi günler sonra bulunur. Cebindeki kartvizitinde “Adres Yok. Telefon Yok. İş Yok. Para Yok. Emekli” yazmaktadır.