Kadın, aktivist hem de Kürt
Kadınlara alana girebilmeleri için “İnce arama” dayatılmış. Alan girişine kurulan kabinlerde kadınların iç çamaşırına kadar elle aramak nasıl bir güvenlik gerekçesi olabilir? Düpedüz işkence, cezalandırma. Kadın doğduğu, Kürt olduğu, kültürünü yaşatmaktan kadın olduğu halde vazgeçmediği için cezalandırmak amacıyla icat edilen bu sokakta ince arama sevdası, emniyetin üstüne bir yüz karası olarak yapıştı benim gözümde, silinmez.
Kurulduktan sonraki ilk yedi ayda yedi operasyon düzenlenerek baskı altında tutulmak istenen sivil toplum örgütlerinden birisi Rosa Kadın Derneği. Kendilerine yaşatılanları, kurucu başkan Adalet Kaya’dan dinlemek hem acıtıcı gerçekle yüzleştiriyor insanı hem de Aziz Nesin hikayesi okur gibi güldürüyor, ister istemez. Örneğin gözaltında “adınız neden Rosa?” sorusuna cevap vermek için Adalet başlıyor Rosa Luxemburg'u anlatmaya ve arkasından gelen soru: “Lüksemburg’da da mı Rosa derneği var?” Emniyetin dış mihrak yakalama cevvalliği, sorgucuyu bayağı heyecanlandırmış olmalı.
Gözaltına alınışının hep sabaha karşı ev baskınıyla yapılıyor oluşu da başlı başına caydırıcılık amaçlı bir cezalandırma biçimi olmalı. “Pazartesi ve perşembe akşamları yatmadan önce mutlaka bulaşık bırakmadan evi toparlamaya özen gösterdiğini" söylüyor çünkü hep salı ve cuma günleri sabaha karşı basılmış evi. Salt komşuları değil tüm mahalleliyi uyandırırcasına büyük gürültü çıkararak gelişleri de kadınlara gözdağı niyetine. Evler aranırken özellikle kadınları rahatsız etmek için çamaşır dolaplarının daha bir hoyratça etrafa saçılması da öyle. Ya kitaplar, kitaplıklar? derseniz; her biri teker teker sayfa aralarına bakılarak aranıp, yerlere atılarak bırakılıyor. Her gözaltına alınışında benzer durumlar. Evdeki çocuk, anne baba, konu komşu izliyor bunları. Çünkü avukat bulundurma hakkını kullandırmak yerine iki komşu nezaretinde yapıyorlar aramayı.
Son gözaltına alınışından bir Şükrü Erbaş anekdotu kalıyor bizlere. Şairin Aykırı Yaşamak adlı kitabını bulunca da köpürmüş polis. “Ne demek bu, ne demek aykırı yaşamak?” Ve el konmuş kitaba. O güzelim şiirleri okumuşlardır umarım. Neyse yukarılardan birileri “hadi canım sen de” demiş olmalı ki sorguya dahil edilmemiş Aykırı Yaşamak. Derneğin ne iş yaptığı, faaliyetleri sorusuna cevap verirken sorgucuların tavrında değişiklik gözlediğini söylüyor Adalet. Kadına yönelik şiddetle mücadele için kurdukları komisyonu, aldıkları başvuruları ve başvuran şiddet mağdurlarını sığınma evlerine yönlendirmek dahil verdikleri desteği anlatırken giderek duruşlarında, oturuşlarında, bakışlarında bir olumlama halinin peydahlanışını, içten içe saygı duyma halini gözlemliyor. Kısmen ev baskınında da gözlemiş bu insani değişimi. “Açmazsanız kapıyı kırarız” haykırışıyla paldır küldür girdikleri evde çocuk, yaşlı, fincanda yarım kalmış kahve gördüklerinde şöyle bir kalakalma hali sezinlediğini söylüyor. Artık nasıl bir emirle o sert tavırlar sergileniyorsa karşılarında sıradan bir ev sıradan insanlarla sıcak bir oturma odası bulduklarında “biz ne yapıyoruz?” sorusu içlerinden geçiyor olabilir.
Ama işte o çocuğun içinden geçmiyor, geçip gitmeden çörekleniyor o manzara tüm benliğine. Örneğin son gözaltına alınışında evden çıkarılırken Adalet’in küçücük asansöre silahlı yedi erkek polisle sıkış-tepiş sokuluşu, izleyen çocuğun gözünden ömür boyu silinmez ki. Evin geliyor hatırıma. Gültan Kışanak’ın kızı. 80’leri görmedi tabii ama 90’larda annesinin her gözaltına alınışını, her dönüşündeki işkence izlerini dün gibi hatırlıyor Evin Jiyan. Ve kendisi de şimdi genç bir aktivist kadın. Hem de her hafta Kandıra F Tipi Cezaevinde, 5,5 yıldır tutuklu olan annesini ziyaret eden hem Kürt hem kadın olmaktan kaynaklı baskı şiddet ve işkenceyi, hak ihlallerini iliklerine kadar tanıyan bir kadın: “Ne oldu, ne elde edildi o baskılardan? Annemi mi caydırdılar, beni mi yıldırıp engellediler?” Eşit yurttaşlar olarak şiddetsiz ve işkencesiz birlikte yaşamanın yolunu hâlâ bulamayışımızı kanırtarak hatırlatıyor bu kısır döngü. Cezaevlerini Evin’in tanıklıkları ve aktarımıyla daha sonra yazmak niyetindeyim; o nedenle şimdi son Newrozda kadınlara dayatılan işkenceden söz etmek istiyorum.
Son Newrozda alana girmek isteyenler için barikatlarla kurulmuş 36 kapı vardı. O kapılardan içeri girip alanı dolduran kalabalığın fotoğrafı akıllardadır. Ancak “o fotoğrafta biz yokuz” diyor Adalet. Kadınlar yok o kalabalığın içinde. O kalabalığı daha da büyütmek varken barikatların dışında, girmek için saatlerce sıra bekledi kadınlar. Erkekler girdiler, kadınlar beklediler. "Tabii giremeyen eşini, sevgilisini, arkadaşını bekleyen erkekler de oldu o ayrı" diye ekliyor. 4 saat sıra beklenirken çekilmişti içeriden o fotoğraf. Barikatla kurulan kapılardan alana girmek için beklenen süre neden dört saate uzar? Cezaevlerinde, gözaltı ve tutuklama anında yapılan çıplak arama işkencesi Newrozda kadınlar için sokaklara, alanlara taşındı da ondan.
Nasıl bir güvenlik anlayışıysa artık kadınları taciz ederek sağlanacak zahir. Kadınlara alana girebilmeleri için “İnce arama” dayatılmış. Erkeklere yapıldı mı ince arama? Yok o kadınların derdi, erkekler sıradan aramayla girebildiler öyle pek sıra beklemeleri gerekmedi. Alan girişine kurulan kabinlerde kadınların iç çamaşırına kadar elle aramak nasıl bir güvenlik gerekçesi olabilir? Düpedüz işkence, cezalandırma. Kadın doğduğu, Kürt olduğu, kültürünü yaşatmaktan kadın olduğu halde vazgeçmediği için cezalandırmak amacıyla icat edilen bu sokakta ince arama sevdası, emniyetin üstüne bir yüz karası olarak yapıştı benim gözümde, silinmez.
Tüm bu eziyetin, özellikle kadınlar üzerinde yoğunlaşan, hem de aktivist ve siyasetçi kadınlar üzerinde yoğunlaşan baskıların arka planını da Av.Gözde Engin ile sohbetimizde konuştuk. Rosa Kadın Derneği üye ve yöneticilerine yönelik hukuki süreçleri takip eden bir avukat Gözde. Bu konuda Yüksek Lisans yapmış. Tezini yazarken Diyarbakır’da kadınlara yönelik toplu gözaltılar dahil tüm soruşturma, kovuşturma, yargı süreçlerinde, toplanma ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili 2911 sayılı yasa kapsamında düzenlenmiş tek bir iddianame görmediğini söylüyor. Sorulan sorular ülkenin diğer illerindeki kadın eylemlerinde gözaltına alınanlarla aynı olduğu halde yapılan işlemler farklı. Çünkü Diyarbakır’da Terörle Mücadele Kanunu kapsamında işlem yapılıyor. Oysa sorulan sorular ve inceleme, soruşturma konusu aynı. 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele günü, Las Tesis, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Barış Çağrısı, İstanbul Sözleşmesi eylem, miting, basın açıklamalarına neden katıldın? İddia edilen suç, kadın eşitlik mücadelesi için harekete geçmek. Harekete geçenler Kürt kadın aktivistlerse, Rosa özelinde söylersek bir de Diyarbakır’daysa, aynı eylem, benzer slogan, benzer veya aynı basın açıklaması TMK kapsamında soruşturuluyor.
Nedenini soruyorum verdiği cevap çok önemli.
Şu an AHİM süreci devam eden başvurularıyla açıklıyor. Kadın eşitlik mücadelesi yürüten bu dernek üzerinde “Rosa hakkında bilgi vereceğim” diyen bir gizlik tanığın iddiaları nedeniyle bunca güvenlik ve yargı baskısı oluşturulduğunu söylüyor. Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddettiği için AİHM’ye taşımışlar davayı. Gizli tanık ifadesi ile verilen bilgilerin ise herkese açık, erişime açık bilgiler olduğunu söylüyor. Dernek adresi, web site adresi gibi bilgiler yanı sıra terörle ilişkilendiren bazı ifadeler bunlar. Vahim olan tarafı, bilgi değil söylem olan bu ifadelerin, gizli tanık başvurusundan yaklaşık on gün önceye rastlayan bir demeçte geçen söylemle örtüşüyor oluşu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Anadolu Ajansı tarafından haber yapılan demecindeki sözleriyle örtüşmesi üzerinde cidden düşünmek gerekiyor. Hani şu “PKK kadın örgütüdür, yüzde 56’sı kadınlardan oluşur” sözleriyle kadın eşitlik mücadelesini terörize etmek istediği açıklama ile gizli tanık iddiaları arasındaki uyum, Rosa Kadın Derneğine yönelik operasyonların alt yapısını teşkil etmiş gibi görünüyor bana kalırsa.
"Ama" diyorum Gözde’ye, "kadın hak savunusunu TMK’ya sokuşturmak için yasadan, mevzuattan bir dayanak bulmuş olmaları gerekmez mi?" Ben sormadan çok önce tez çalışması sırasında bu sorunun cevabını araştırmış zaten. Hemen kullanılan mevzuat kılıfını açıklıyor. “Yargıtay İçtihadı” diyor. Terörün tanımı için Yargıtay içtihadında belirlenmiş bazı kriterler var. Birincisi kişinin örgütle organik bağı olması; ikincisi hiyerarşik yapıda yer aldığını gösteren yukarıdan verilmiş talimatla hareket ettiğinin ortaya konması; üçüncüsü kişinin eylemelere katılımının çeşitliği, yoğunluğu ve sürekliliği dikkate alınarak örgüt üyeliği soruşturması başlatılıyor. Polis tarafından eylemlerin arşivlendiği ve içeriğine bakılmaksızın örneğin on kere katılmışsa süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik kapsamında değerlendirildiği yönünde yorumluyor. Kadın hakları savunucularının, feminist aktivistlerin böylesi kadın eşitlik mücadelesi için yürütülen çeşitli eylemlere yoğun biçimde ve sürekli katılmayanı pek bulunmaz. Anlaşılan Kürt olmak kadın aktivistlere terörle bağlantı ithamı için yeter sebep sayılıyor.
Bu konuda yapılacak çok iş, söylenecek çok söz, yazılacak çok şey var. Şimdilik, pandemi nedeniyle ara verdikleri mahalle ziyaretleriyle kadın dayanışmasını yeniden başlattıkları zaman kapı önü sohbetinde kadınların karşılama sözü kulağımızda kalsın yeter. Adalet’in aktardığı karşılama cümlesi hem Rosa hem tüm kadın dayanışması için kadınların beklentisini yansıtıyor ve bu beklenti oldukça baskılar vız gelir: “Nerede kaldınız sizi çok özledik.”