YAZARLAR

Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı

Geçmişte çıkarılmış, uygulanmakta olan toplam sekiz yargı paketinin içerdiği örtük af olan infaz düzenlemeleri cezasızlık olgusu (algı değil olgu) potansiyel failleri teşvik ediyor. Bunlara ek olarak aile kutsayıcı politikalar erkek egemenliğini tahkim etmeye yol açtığı için ailedeki erkekler kendilerini kadınlar üzerinde kayyım olarak atanmış görüyor.

Gözüm Meclis'te, 9’uncu Yargı Paketi'nin Genel Kurul görüşmelerini izlemeye çalışırken aklım Diyarbakır’da. Narin’in duruşmasından akan bilgilerde. Bir yandan okuduğunuz satırları yazmaya durdum. Ülkenin hali malum tek gündemle gün geçmediği için haftalık yazının tek konuya odaklanması da imkansız. Meclis'te dün akşam paketin 6’ncı maddesi oylanacağı zaman, iki kere karar yeter sayısı bulunmadığı için oturum sonlandırılmıştı. Oturumu yöneten Başkan Vekili Celal Adan neredeyse oylamayı kuliste yapacaktı ama sınırım iktidar kulisinde mi muhalefet kulisinde mi yapılması gerektiğine karar veremediğinden olsa gerek sonlandırdı görüşmeleri. Şaka bir yana, dün, grup başkan vekillerinin arka tarafa geçerek görüşmesi için verilen on dakikalık aralar da sıklıkla yaşandı. Olağanüstü bir durum değil ama partiler arası müzakerelerin sürdüğünü göstermesi bakımından önemli. Oturumun beklenenden erken sonlandırılması müzakerelerin sonuca ulaşmadığını ve parti yönetimlerine taşındığını düşündürüyor. Gündem dışı konuşmalar devam ederken CHP Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın bir dakikalık konuşma hakkında kadın cinayetlerine, KCDP’nin ekim ayı raporuna yer verdiğini ve kadınlara erkeğin soyadını dayatan sisteme itirazı ile kadınların hayatlarına dair karar alma ve giyim tercihlerine, davranışlarına yönelik baskıcı söylem ve eylemlere değindiğini duyuyorum. Gündem dışı bu konuşmaların kadın hakları lehine yapılması çok kıymetli.

Diğer yandan Narin duruşmasından gelen haberlerde önemli. Örneğin İstanbul Barosu yeni yönetiminden Av. Yelda Kocak X hesabından şu gözlemini aktarıyor: Diyarbakır Barosu avukatları sanık Enes’e soru sorduklarında sanık müdafileri sorulara sık sık itiraz ediyorlar, aynı itirazların sanık Nevzat’a soru sorulduğunda ileri sürülmediği ve benzer soruları sanık müdafilerin de Nevzat’a yönelttikleri dikkat çekici. Bir aktarım daha yaparak konuyu tamamlamak gerekiyor çünkü duruşmaların devam edeceği çok açık.

“Av. Nahit Eren’in saatlerle ilgili çelişkileri sorması üzerine Enes, avukatım ile görüşebilir miyim dedi ve Enes avukatı ile görüştü. Enes işkence ile ilgili konuşacağım dedi. Sanık avukatlarından biri sanıkların kollukta işkenceye maruz kaldıklarını belirtti.”

Narin Güran cinayeti, arama çalışmalarından başlayarak pek çok kriminoloji yönünden pek çok soru işareti barındırdığı için olduğu kadar İstanbul Sözleşmesi bağlamında kadın cinayeti olarak da önemli. Nitekim şu anda CHP Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır da Narin Güran davasının önemine rağmen küçük duruşma salonunda gerçekleştiriliyor olmasına itirazını dile getiriyor Meclis'te. Arama aşamasından yargılama aşamasına ulaşan kusurlu hareketler bunlar. Siyasetin, kadın hareketinin, baroların, hak savunucuların dikkatle izlediği yargı sürecinin tüm bu kuruları ortadan kaldırması için pek çok kişi, grup, kurum temsilcileri küçücük salonda yer almaya çalışıyor. CHP Kadın Kolları Başkanı ve Osmaniye Milletvekili Asu Kaya da ekibi ile orada. Ekibinden bilgi akışı geliyor. Narin tüm kadın cinayetleri gibi tüm çocuk cinayetleri gibi toplumun her kesiminin dikkatle izlemesi kaçınılmaz. 8 yaşındaki kız çocuğunun hayatını çalan, hayallerinin peşinden koşmasını önleyen bu cinayet kim/kimler tarafından işlendi ve neden hem bulunması hem faillerin ortaya çıkarılması neden bunca gecikti? Bu gecikmeler ve soruşturma aşamasında yaratılan karmaşanın nedenleri, yargı aşamasında ortaya çıkarılabilecek mi? Kadın cinayetlerinin, çocuk ihmal, istismar ve cinayetlerinin önlenmesi açısından da kilit öneme sahip davalardan birisi.

Kadınlara ve çocuklara özellikle kız çocuklarına yönelik şiddetin devasa buzdağı kütlesi hacmine ulaştığı, su götürmez gerçeklerden. Kadın cinayetleri ve çocuk cinayetleri ise sadece buzdağının görünen kısmı. Ve biz bu ülkede cinsiyete dayalı şiddetin sadece buzdağının görünen kısmı hakkında konuşuyoruz. Ki bu bile alarm vermeyi gerektiren boyutta. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 5 Kasım tarihli Ekim 2024 izleme raporunu yayınladı. Hükümet, ilgili bakanlıklar görevleri olduğu halde veri yayınlamadığı için kamuoyunu bilgilendirme işini de kadın örgütü üstlenmiş halde. Basın taraması yoluyla izleme yapıldığı için KCDP raporları da yerel ve ulusal medyada yayınlanan haberlere göre hazırlıyor. Bu arka plan bilgisi neden önemli derseniz hemen ülkede yıllardır basının iktidar baskısı altında can çekiştiğini hatırlatayım. Özellikle yerel basın kadına şiddet, kadın cinayetleri, çocuk cinsel istismarı haberleri yapmaktan sakındıracak baskılarla karşı karşıya, Bu vesileyle tüm engellere ve zorluklara rağmen işlerini yapıp bizleri olaylardan haberdar eden gazetelere ve habercilere teşekkür etmek gerekiyor. Demem o ki rapora göre “Ekim ayında 48 kadın cinayeti, 23 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti” ifadesinin sadece basına yansıyanlarla sınırlı olduğunu bilelim. KCDP düzenli rapor yayınlama tarihinde görülen en yüksek kadın cinayeti sayısının ekim ayında gerçekleştiği belirtiliyor. Her biri kendi yaşamlarına dair karar aldığı, kararını uygulamaya giriştiği için hayattan koparılan en az 48 kadının isimlerini teker teker okumak isteyenler için buraya bırakıyorum. Yaşamları kısa sürdü haklarını kullanmak istedikleri için hayatlarına son verildi. Biz de isimlerini okuyarak onlara saygımızı sunmayı borçluyuz diye düşünüyorum.

Bir de şüpheli kadın ölümü listesi var. Pandemi günlerinden itibaren giderek yükselen şüpheli kadın ölümleri hakkında da yetkililer topluma bilgi sunmuyor. El yordamıyla ilerleyip akıl yürüterek ulaşabileceğimiz tek kesin sonuç doğal ölüm olmadığı. Şüpheli ölüm listesinde olduklarına göre ölümlerinin doğal olmadığı emniyet kayıtlarıyla sabit. Trafik kazası olmadığı da kesin. Dolayısıyla intihar mı, intihara sürüklenme mi, intihar süsü verilmiş cinayet mi, kaza mı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz yeterince soruşturulmadan şüpheli damgasıyla tozlu raflara kaldırılmış kız kardeşlerimiz oldukları. Emniyet, yeterince zaman ayırmaya bile zahmet etmediği için hakkında adalet arayışına bile girişilemeyen canlarımız hakkındaki bilgi de çok sınırlı. Hiç değilse isimlerini okuyacak kadar bir zamanı biz onlar için ayıralım.

Ve hep birlikte düşünelim tabii. Acaba iktidar kadın cinayetleri sayısını düşük göstermek için şüpheli kadın ölümü listesini bilerek mi arttırmaktadır? Trans kadın cinayetlerini perdelemek için mi şüpheli ölüm listesine kaydırmaktadır? Geçmişte çıkarılmış, uygulanmakta olan toplam sekiz yargı paketinin içerdiği örtük af olan infaz düzenlemeleri cezasızlık olgusu (algı değil olgu) potansiyel failleri teşvik ediyor. Bunlara ek olarak aile kutsayıcı politikalar erkek egemenliğini tahkim etmeye yol açtığı için ailedeki erkekler kendilerini kadınlar üzerinde kayyım olarak atanmış görüyor. Giderek yükselen eşitlik karşıtı eğilimlerle cinsiyet temelli şiddet kadın cinayetleri ve çocuk istismarı, cinayeti gibi suçların artmasına zemin oluşturuyor.

Bu arada Meclis'ten gelen iyi haberi de not etmiş olayım. Paketin 15’inci maddesinde yer alan kadının soyadı konusu tekliften bir kere daha çıkarıldı. Başta işaret ettiğim partiler arası müzakereler bir sonuç vermiş gibi görünüyor. Ancak bu sonucun soyadı eşitliğine ulaşıp ulaşmayacağı şimdilik belirsiz. Belirgin olan ise cinsiyete dayalı şiddetin cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığı ve soyadı eşitsizliğin bu şiddete temel etken olarak toplumsal zihniyeti şekillendirdiği.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.