'Tacize uğramamak için okula gelmeyen öğrenciler var'

Dokuz Eylül Üniversitesi'nde taciz iddialarıyla ilgili konuşan bir akademisyen, bazı öğrencilerin tacize uğramamak için okula gelmeyip eğitimlerini uzattıklarını anlattı.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - İzmir'de geçen günlerde Dokuz Eylül Üniversitesi'nde görevli bir öğretim görevlisinin bazı kadın öğrencilere tacizde bulunduğu iddia edilmişti. Öğrenciler sosyal medya üzerinden bir açıklama yayınlayarak söz konusu öğretim görevlisinin tacizine uğradıklarını duyurmuşlar ve cinsel tacizine maruz kaldıklarını söyledikleri öğretim görevlisinin ismini okuldaki tuvaletlere yazmışlardı.

İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi'ne başvuran öğrencilerin dava açmaya hazırlandığı bu süreçte çok sayıda sivil toplum örgütü de yaptıkları açıklamalarla tepkilerini dile getirdi.

Taciz ile suçlanan öğretim üyesi iddiaları komplo olarak değerlendirirken, DEÜ’ deki görevinden uzaklaştırılan bir barış akademisyeni Gazete Duvar'a tanık olduğu olayları anlattı.

BELKİ DE ARTIK BARDAK TAŞTI

Fakültede yaşanan olayların farklı boyutlarına tanıklık etmiş barış akademisyeni, konuya ilişkin şunları anlatıyor:

Bu yaşananlar fakültede ilk değil. Bu, gün yüzüne çıkan üçüncü taciz vakası. İlk 2 vakadan ilki basına da yansıdı fakat bugünkü kadar karşılık bulmadı. İkinci vakada ise taciz olayına adı karışan akademisyen sendikadan ihraç edildi. İftira olduğuna dair davalar açtı, kaybetti. O zamanki rektörlük yönetimi profesörlüğüne zeval gelmesin diye aldığı cezanın uygulanmasını aylarca bekletti. Ne zaman ki profesör oldu, o zaman uygulandı ceza. Bütün bu süreçlerde fakültenin hiçbir zaman meseleyi çözmek üzerine bir yaklaşımı olmadı. Bir nevi üstünü örttüler. Çünkü bana göre meseleyi çözmeye yanaşmamak, olmamış gibi davranmak üstünü örtmek anlamına gelir. Mesela şimdi istifa eden dekanın, dekan yardımcılığı yaptığı zamanlarda yürütülen taciz soruşturmasında sunduğu çözüm önerisi 'Sizin bölümde bu herife höt diyecek bir tane adam yok mu?' olmuştu. Yönetimin çözüm odaklı bir yaklaşımı hiçbir zaman olmadı. Taciz okulda herkesin bildiği ama hiç kimsenin hiçbir şey yapmak istemediği bir konu. Dolayısıyla önceki iki vakada kimsenin başına bir şey gelmediği için, bugün diğerleri bunları yapmaya cesaret edebiliyor. Öğrenciler daha önceden de ifşa sürecine girdiler ama yönetimden herhangi bir karşılık bulamadılar. Öğrencilerin sorunlarına dair bir şey ile karşılaşıldığında yalnız bırakılıyor, çözüme yönelik herhangi bir adım atılmıyordu. Ama öğrenciler kendi aralarında asla yalnız değil, her şeyi konuşuyorlar. Bu durum tacizde biraz daha zor olsa da eninde sonunda kendi aralarında konuşuyorlar. Bugün de idarenin yaptığı bir şey yok. Öğrenciler kendi inisiyatifleri ile bir sürece girdiler. Belki de artık bardak taştı!

BİRİSİNDEKİ TACİZ BİR BAŞKASINDA AĞIR MOBBİNG OLUYOR

Fakültede yaşananların sadece tacizden ibaret olmadığını söyleyen barış akademisyeni, “Edebiyat Fakültesi bataklık gibi bir yer” diyor ve ekliyor:

Öğrencilere hakaret edilir, mobbing uygulanır; öğrenciler tehdit edilir, taciz edilir. Bunu sadece öğrencilere değil araştırma görevlilerine de yapıyorlar. Mesela o zamanlar Sosyoloji Bölümü Bölüm Başkanı olan akademisyen uzun bir süre öğrencilerin rızası olmadan ya pozisyonunu kullanarak ya da not tehdidi ile öğrencileri piyasadan aldığı işlerde çalıştırdı. Emeklerini sömürdü. Bu akademisyene piyasa işlerini yapmayacağımızı söylediğimiz için araştırma görevlisi bir arkadaşımla benim her hareketimizde savunma isteyip cezalar veriyordu bize. Düşünün, öğle yemeğine gittiğim için savunma istendi benden! Kısacası, fakültedeki birkaç hoca hariç hemen hemen hepsi bu düstura, bu zihniyete sahip. Yani birisindeki taciz, bir başkasında ağır mobbing oluyor. Bunları birbirinden çok bağımsız olmadığını düşündüğüm için anlatıyorum.

ELİYLE SAÇLARINI, YANAĞINI OKŞADIĞINI SÖYLEDİ

Bugün okuduklarına hiç şaşırmadığını söyleyen barış akademisyeni, aynı olayın benzerini geçmişte bir öğrencisinin kendisine anlattığını söylüyor:

Bugün ifşa edilen akademisyenin tacizi bilinen bir şeydi, kimse bugün öğrenmedi, 4 yıldır biliniyor. Herkesin her şeyi bildiği bir yer orası.

Bir gün taciz iddialarında ismi geçen akademisyen ile ilgili konuşmak isteyen bir öğrenci geldi odama. Zaman içinde başka öğrencilerin daha olduğu konuşuldu ama bana sadece bir öğrenci geldi. Akademisyenin kendisini bir şeyler içmeye dışarıya davet ettiğini, gece yarısı mesajlar attığını, odasına çağırdığını, fiziksel ve sözlü tacizde bulunduğunu anlattı. Saçların ne kadar güzel diyerek eliyle saçlarını, yanağını okşadığını söyledi. Yani bugün haberlerde çıkan her şeyin o zaman da başka bir öğrenciye yapıldığını öğrenmiştim. Bu öğrencinin yakın arkadaşları, arkadaşlarının yaşadıklarına karşı bir şeyler yapmak istediler. Ancak, bu duruma kendileri maruz kalmadıkları için maruz olan kadını harekete geçirmeye çalışmak dışında yapabilecekleri bir şey yoktu. O zaman, yanında olduğumuzu hissettirmek ve gerekli yönlendirmeleri yapmak dışında benim de yapabileceğim bir şey yoktu. Arkadaşları çok öfke doluydu ve o zaman da tacize uğrayan arkadaşlarının ismini vermeden yönetime bildirdiler. Ben de yönetim ile konuşarak bunları dile getirdim. "Bize bir dilekçe gelsin bakalım, o zaman bakarız." denildi. Bürokratik bir soğuklukla baktılar olaya. Hep bir dilekçe gelsin istediler. Ne yazık ki o zamanki öğrenciler bugünkü cesareti bulamadı. Bana düşmez bunu anlamlandırmak ama öğrenciler bir an önce mezun olayım derdindeydi. Başım belaya girmesin, ailemle sorun yaşamayayım, bir an önce kurtulayım derdindeydi.

Öte yandan, cinsel tacize maruz kalan öğrencinin arkadaşları Sosyoloji Topluluğu bünyesinde cinsel tacizle ilgili bir dizi etkinlik düzenlemeye çalıştı. Fakat bugünkü taciz olayında adı geçen akademisyen o zaman bölüm başkanıydı ve bu etkinliklere engel oldu. Çünkü biliyordu ona karşı yaptıklarını. Öğrenciler ona 'ne yaptığını biliyoruz, biz senin yaptıklarının farkındayız' mesajını vermeye çalıştılar. Ama sürekli bir zorlukla karşılaştıkları için çok zor şartlarda ancak bir bilgilendirme toplantısı gerçekleştirebildiler. Devamında bu öğrencilerin eğitimleri uzadı. Derslere gitmek istemediler ya da gittiklerinde çok düşük notlar aldılar, psikolojileri bozuldu. Sonra bir şekilde sular durulunca mezun edildiler. Yani 4 yıl önce öğrenciler nasıl güvensiz hissediyorsa, düne kadar da öyle hissediyorlardı. Kimsenin başına bir şey gelmediği için... Benim başıma bir şey gelmez özgüveniyle karşılaşıyorlardı. Ne bölümde, ne fakültede ne de herhangi bir idari pozisyonda güvenebilecekleri bir kişi ya da grup görmedikleri için harekete geçme konusunda haklı olarak vazgeçmiş bir pozisyondaydılar. Çünkü bir yandan, doğrudan olmasa da dolaylı yoldan uğraşan arkadaşlarının da bir şekilde not tehdidi vesaire gibi çeşitli zorluklarla karşılaştığını görmek elbette ki onları da demoralize etti.

BİR ÖĞRENCİ TACİZE UĞRAYAN ÖĞRENCİLERİN İSİMLERİNİ VERİYOR

Bu olayların yaşandığı zamanlarda bir gün 8-10 öğrenciyi, taciz iddialarında adı geçen akademisyenin odasında alıkoydular. Bölümden 3 akademisyen kapı kapalı halde öğrencileri saatlerce sorguya çekti. Öğrenciler kendilerini son derece çaresiz hissettiler. Bu baskı altında bazı öğrenciler artık dayanamayıp tacizi, ses kayıtlarını, her şeyi söylemeye başlıyor. Bir öğrenci dayanamayıp tacize uğrayan öğrencilerin isimlerini veriyor. Akademisyenlerden biri daha önce benimle konuşan öğrenciyi arayıp telefonun hoparlörünü açarak hocan seni taciz etti mi diye soruyor. Öğrenci, doğal olarak, bu şekilde bir soruya karşı ve hala öğrenciyken inkar ediyor. Aslında bu yöntemle onun inkar etmesi sağlanıyor. Onun dışında, alıkoyulan öğrencilerden birisi beni aradı ben ne yapacağım diye. Hemen avukatlarla konuştuk. O süreçte öğrencilerin hepsi yaşadıkları bu durumdan çok etkilendi. Dava açacaklardı ancak vazgeçtiler. Çünkü yine uğraşmak istemediler, çok korkmuşlardı, son sınıftaydılar, bitirip kurtulmak istediler. Daha sonra, bölümdeki akademisyenler birbirlerine girdiler. Aslında girmeleri de normal. Kendilerine yakın birer ikişer öğrenciye muhbirlik yaptırmışlar, ses kayıtları alınmış vesaire; bunu asıl, telefonu hoparlöre alan akademisyen yapıyor. O gün o odada alıkonulan öğrenciler ses kayıtlarını alan, muhbirlik yapan öğrenciler değil. Aksine, olup bitenden rahatsız olan ve bu rahatsızlığını bir şekilde dile getiren öğrenciler alıkonuluyor. Maksat da zaten yıldırmak ve korkutmak. Takip eden süreçte, akademisyenler hem kendi muhbir öğrencileri üzerinden hem de kişisel olarak birbirlerine soruşturma açtırdılar. Sonuçlarını bilmiyorum, merak da etmiyorum. Tabi burada bahsettiğim öğrenciler artık mezun oldular, yani bugünkü 8 kişiden farklı kişiler.

'HOCANIZI MUTLU EDİN, ONU MEMNUN EDİN'

Fakültede taciz dışında da pek çok sorun yaşandığını dile getiren barış akademisyeni bunların nasıl olağanlaştığını şöyle dile getiriyor:

Öğrencilere bir eşya ya da bir köle gibi davranılıyor. Fakültenin karakteri bu. Tacize uğrayan öğrenci de bu yüzden sesini çıkaramıyor. Sistematik diyebileceğimiz bir şekilde değersizleştirme, hakaret, tehdit... Bunlar son derece olağan kabul ediliyor. Öğrenciler ve çoğu kez araştırma görevlileri kesinlikle bir insan ya da bir birey olarak kabul edilmiyor orada. Onların hiçbir konuda bir şey yapamayacağı düşünülüyor. Bir arkadaşımla mobbingden dava açma aşamasına geldik. O zaman bir silsileyi tamamlayalım diye dekana gittik. Bize edilen küfürleri, hakaretleri ve ceza maksatlı verilen işleri anlattık. Karşılığında bize "Hocanızı mutlu edin, onu memnun edin." dedi. Çok amiyane bir tabir olacak ama geyşa muamelesi görüyorsunuz. Bir sorunumuz vardı ve aldığımız reaksiyon buydu. Dolayısıyla, buraya taciz için gittiğinizde de aynı şekilde hocanı memnun et diyebilirler ve ben şu an şaşırmam buna. Böyle bir yer orası. Çünkü o profesör, ya da doçent…

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜNDE YAŞANANLAR BİR KANSER GİBİ BÜYÜDÜ

Öte yandan nasıl bu kadar taciz oluyor sorusunun yanıtı açık: Ne sorumluluk var ne de korku. İki vaka oldu, ikisinde de bir şey olmadı; hatta neredeyse ödüllendirildiler! Bunu gören bir diğer tacizci elbette gayet rahat devam ediyor yaptığına. Şüphesiz, bugün olanlar biraz sarstı bu durumu. Çünkü kamuoyunda bir yankı buldu. Tabii aylar sonra her şey yine eskisi gibi olmazsa... Sadece cinsel taciz değil emek sömürüsüyle, mobbingle, tehditle ve kişilik haklarının gasp edilmesiyle karşı karşıyasınız. 4 yıldan beri herkesin gözü önünde, sosyoloji bölümünde yaşananlar bir kanser gibi büyüdü ve bugün bu noktaya gelindi. Halbuki 4 yıldır buna bir şekilde müdahale edilebilmiş olsaydı bunlar yaşanmayabilirdi. Doğru müdahaleler, doğru düzenlemeler yapılmış olsaydı; en basitinden, tacizi önlemek açısından, fakültede bir taciz komisyonu kurulsaydı bu kadar cesaret bulamazlardı diye düşünüyorum.

Eş değer görmek istemiyorum ama taciz edenin o öğrenciyi algılama biçimiyle, herhangi bir öğrenciye hakaret eden ya da onu bir şekilde tehdit eden, her türlü işini yaptıran akademisyenin perspektifinin pek farklı olduğunu düşünmüyorum. O yüzden, herhangi bir soruşturmada idarenin karşısına gelen kişi aslında bir aynaya bakıyor. İdare de aynaya bakıp kendisini görüyor. Bu zihniyetle karşısındakini cezalandıramaz; çünkü kendisini de cezalandırması gerekir. Umarım şu anki kargaşa bundan sonraki öğrenciler açısından bir şeyleri düzeltmeye yarar!