Nadira Kadirova'nın hatırlattığı: Ev emekçisi kadınlar ne yaşıyor?
Nadira Kadirova'nın ne ölümü ne de yaşamı bireyseldir. Onun şüpheli sayılan ölümü Ocak-Ağustos 2019 arasındaki süreçte en az 59 kadından biri olarak kayıtlara geçti. Bizler basına yansıyan 58 kadından ve nicelerinden bu durumu biliyorduk. “Konuşursam ortalık karışır” sessiz çığlığıyla “garibanım” deyişi arasındaki o çaresizlik ise ev emekçisi bir çok kadının yaşam mücadelesidir.
Neşe Can
Nadira Kadirova, 23 yaşında göçmen bir ev emekçisiydi. Evinde çalıştığı vekilin silahıyla intihar ettiği söylendi, otopsi dahi yapılmadı, günlüğü kayboldu. Savcılık "fuhuş" iddiaları ortaya attı. Nadira'nın arkadaşı ise son konuşmasında tacize uğradığını, “garibanım, konuşursam yer yerinden oynar" dediğini ifade etti.
Kadın cinayetlerinin, tacizin, tecavüzün her geçen gün arttığı bir dönemde, şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçen intihar vakalarında olaylar, psikolojik bir bunalım sonucu intihar denilerek bireyselleştirilmeye çalışılıyor. Nadira'nın ölümüyle ilgili aydınlatılmayan tüm gerçeklere ise bu sistemdeki kadın davalarından maalesef alışkınız. Peki Nadira'nın yaşadıkları tekil bir örnek midir? Nadira ve onun gibi ev emekçisi kadınlar, göçmen kadınlar neler yaşıyor?
Türkiye'de 1 milyon ev emekçisi bulunuyor. Göçmenlerse bu rakama dahil değil. Ataerkil sistem içerisinde bakım emeği kadın işi görülüyor. ILO verilerine göre dünyada ev emekçilerinin yüzde 87'si kadın. Türkiye için bu oranın yüzde 90 olduğu tahmin ediliyor.
Sigortasız çalışmak, psikolojik ve fiziksel şiddet ev emekçisi kadınların en büyük sorunları arasında. Yaşadıkları taciz, tecavüz gibi olayların karşısında ise tıpkı Nadira gibi kendilerini gariban hissediyorlar.
Yatılı olarak çalışan Azeri bir çift şöyle anlatıyor:
"Ben evin şoförü olarak çalışıyordum. Eşimse temizlik ve yemeğe bakıyordu villada. Patron elime alışveriş listesi verdi. Ben de alışverişe gittim. Sonra listenin en son listeyle aynı olduğunu gördüm. Evde her şey vardı. Yoldan geri döndüm. Karımın başına çok kötü şeyler geldi. Ona tecavüz etmek için beni evden göndermiş. Pasaportumuza, oturma iznimize de el koymuştu. Apar topar gittik oradan. Ama hiç bir şey yapamadık."
Özellikle göçmen işçiler Türkiye'ye geldiklerinde iş bulmak için aracı firmaları tercih ediyorlar. Bunu hem kolay iş bulabilmek hem de güvenilirliği bir nebze olsun sağlayabilmek için istiyorlar. Aracı firmalar ise farklı çalışma modellerine sahip. Genel olarak ise yaşanan sorunlara dair ne ailelerin ne de bakım hizmeti sunan ev emekçisi kadınların sorunlarına bir çözüm sunamıyorlar. Bir kısım aracı firma iş bulma karşılığında ailelerden komisyon ücreti alırken, "merdiven altı" diye tabir edilen firmalar yasal olmamasına rağmen işçilerden komisyon ücreti alıyorlar. Bu tarz firmalar kayıt dışı çalışanlara iş bulduğu için, göçmen işçiler de buna mecbur kalıyor. Yani ev emekçisi biri bulunan işin neticesinde ortalama bir maaş kadarını aracı firmaya veriyor.
Bir işçi böyle bir aracı firmayla yaptığı iş görüşmesini şöyle aktarıyor:
"Çocuğu olan bir ailenin bakıcı aradığını söylediler. Aileyle direkt görüştürmüyorlar seni. 10 kişi bir masaya oturup kendini aileye beğendirmeye çalışıyorsun. Sırayla herkes kendini anlatıyor. 10 tane çeşit çeşit insanız. Kendimi hayvan pazarında gibi hissettim. Çok iğrençti. Bir de yol parası verdim oraya gitmek için hemen dönemedim de. Sonuçta iş bulmak için İstanbul’un dört bir yanına gidiyoruz bir sürü yol parası veriyoruz. Dört saat bekledim sıra bana gelsin diye. Dört saatin sonunda daha sıra bana hiç gelmeden ve ben aileyle hiç konuşmadan, aile biriyle anlaştı gitti."
Yasal olmayan bir firma aracılığıyla iş bulan bir kadın ise kurtulduğu tecavüz girişimini şöyle anlatıyor:
"Bir firmaya gittim. Beni, bir ailenin yanına çocuk bakıcısı olarak göndereceklerini söylediler. İş buldum diye sevindim. Eve gittiğimde ne çocuklar ne de eşi vardı evde. Adam birazdan gelecekler diye oyaladı beni. Sonra öğrendim ki meğer adam evli bile değilmiş. Bana saldırdı. Zor kurtardım kendimi. O evden çıktım ve sonrasında kendimi eve kapattım. Bir daha kimseyi görmek istemedim. Haftalarca evden çıkamadım. Polise de gidemedim. Oturma iznim dahi yok. Gitsem beni ülkeme gönderirler ya da bana kötü gözle bakarlar ama o adama hiç bir şey olmaz."
İş bulmak için tüm bu zorluklarla ve kıyas modelleriyle iş arayan ev emekçisi kadınlar birçok sektörde olduğu gibi işsizliğin suçunu birbirlerinde arayabiliyor. Örneğin Türkiyeli olan ev emekçisi kadınlardan bazıları göçmen işçileri işini elinden almakla suçluyor. Kimine göre ise piyasada çok büyük bir alan tutan Filipinli dadıların aldıkları görece yüksek maaşlar onların rahat olduğu yanılgısına düşürebiliyor. Belli bir yaş grubunun tercih edilmesinden kaynaklı 40 yaş üzeri çalışanlar ise gençler sebebiyle iş bulamadığını düşünebiliyor.
Farklı özgünlükleri olsa da aslında ev emekçisi kadınların dertleri de sorunları da ortak bir çerçeve sunuyor.
Türkiyeli ev emekçileri genellikle gündüzlü yani geceleri kendi evlerine dönerek çalıştıkları işleri tercih ediyorlar. Gündüzlü çalışan kadın işçilerin en büyük sorunlarından biri ise evlerine gittikleri zaman kendi evlerinde de temizlik, yemek gibi aynı işleri yapıyor olmaları. Bu, kadınların işlerini ikiye katlıyor.
Filipinli işçiler genellikle çocuk bakım işlerinde yatılı olarak çalışıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kayıtlarına göre 2011 yılında 182 olan Filipinli kadın çalışan sayısının, 2016 yılında bin 348’e çıktığı biliniyor. Diğerlerine oranla daha fazla maaş alan Filipinliler "disiplinli, çalışkan" olarak biliniyor. Filipinli bakıcılar genellikle Türkçe bilmiyorlar ve aileler çocukları İngilizce öğrensin diye genellikle onları tercih ediyorlar. Filipinli işçiler çocuk bakımını yaparken bir yandan da detay temizlik ve yemek gibi evin tüm işlerini yaptıkları için aileler birkaç çalışana yaptırabilecekleri işleri tek bir Filipinli çalışana yaptırabiliyorlar.
Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan vb. ülkelerin vatandaşları ise genellikle yaşlı bakımı işlerinde yatılı olarak çalışıyor. Filipinlilere oranla gündüzlü çalışanlar da bulunmakta.
Yatılı işçilikte en büyük sorunlardan biri de uzun çalışma saatleri ve iş tanımının net olmaması. Yani evde bulunan süre boyunca her işin her saatte yapılması bekleniyor. Yatılı çalışan bir kişinin belirli bir saatten sonra odasına kapanması, özel zaman geçirmesi gibi bir durum mümkün olmuyor. Yaşlının gece tuvalete götürülmesi, gece ağlayan çocuğa bakılması, sabah kahvaltının hazır olması, camların silinmesi gibi evde akla gelebilecek her şey, her saatte bakıcıdan bekleniyor. Tüm bunların yanında bir yandan da çocuğun eğitimi konusunda da nitelikli bir bakım isteniyor.
Herhangi bir işte çalışırkenki kılık kıyafet zorunluluğu ya da belli başlı iş kuralları ev emekçiliğinde bambaşka bir boyuta evrilmiş olarak karşımıza çıkıyor. Bakım alanında evinde birini çalıştırmak isteyenlerin çoğu köle almışçasına davranıyor. Birçok ev emekçisi kadına potansiyel hırsız gözüyle bakılıp kadınlar ortalık yere bırakılan para, altın vs. ile test ediliyor. Birçok genç göçmen ev emekçisi kadın makyaj, takı, giyim konusunda uyarılıyor. Birçok çalışan, evlerde aile ve çocuklarla aynı yiyecekleri yiyemediğini, dolaplarda kendileri için ayrılmış bir rafta ayrı yiyecekler olduğunu ve bunların peynir, zeytin gibi yetersiz gıdalar olduğunu ifade ediyor. Yani aslında tüm hayatları çalıştıkları kişinin eline geçiyor.
Özbeklerde altın diş çok yaygın bir kültürdür. Fakat ev emekçisi kadınlarda bunun daha seyrek olduğunu görebiliyoruz. Bunu iş arayan ev emekçisi Özbek bir kadın şöyle açıklıyor:
“Altın diş bizde yürek demek, güç demek, sağlık demek. Sağlık için, yürekli olmak için takıyoruz biz. Ama Türkler istemiyor. Patronlar altın dişli eleman almayız diyorlar. Söktürüyoruz biz de. Yani seni işe alırım ama dişlerini altın istemiyoruz diyorlar. Gidiyoruz dişçiye, işimiz olsun diye söktürüyoruz dişimizi".
Tüm bunlarla birlikte yüksek binalarda cam silmek, balkonlarda halı silkmek, çamaşır suyu gibi kimyasal maddelere maruz kalmak, 20 saatin üzerinde çalışma, yetersiz beslenme, düşük ücret, pasaportun elinden alınması gibi sorunlarla karşı karşıya kalınıyor.
Bu gerçeklerle aslında Nadira’nın ve tüm ev emekçisi kadınların yaşam mücadelesini gözümüzle görebiliyoruz. Nadira’nın ne ölümü ne de yaşamı bireyseldir. Onun şüpheli sayılan ölümü Ocak-Ağustos 2019 arasındaki süreçte en az 59 kadından biri olarak kayıtlara geçti. Bizler basına yansıyan 58 kadından ve nicelerinden bu durumu biliyorduk. “Konuşursam ortalık karışır” sessiz çığlığıyla “garibanım” deyişi arasındaki o çaresizlik ise ev emekçisi bir çok kadının yaşam mücadelesidir. Nadira’nın ölümü arkasındaki gerçekler aydınlatılmalıdır. Ev emekçisi kadınların bunları her gün “gariban”ca yaşaması engellenmelidir. Sigortalı, can güvenliğinin sağlandığı, çalışma saatlerinin ve koşullarının düzenlendiği, iş tanımının olduğu, yani insanca çalışma koşulları sağlanmalıdır.
Kaynak: Türkiye’ye Filipinli Dadı Göçü: Aracı Firmaların Rolünü Anlamak-Ayla Deniz