Türkiye'de her gün kadınlar öldürülüyor
İyi niyetli, tüm olumlu çabalara karşın, kadına yönelik şiddete karşı erkek egemen zihniyetle yaklaşımları ve uygulama sorunları devam etmiştir. Sözleşmelere ve yasaya rağmen, Türkiye’de hâlâ her gün kadınlar öldürülmekte, kadına yönelik her türlü şiddet artarak devam etmektedir. Bu da göstermektedir ki yalnızca sözleşmenin imzacısı olmak sorunları çözmemekte ve sözleşme hükümlerinin yaşama geçirilmesi için gereken özen gösterilmemektedir.
İzzet Doğan*
25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti'nde, Minerya, Patria ve Maria isimli üç kız kardeşin diktatörlüğe karşı yürüttükleri özgürlük ve rejim karşıtı mücadelelerinin sembolleşmiş günüdür. Dominik Cumhuriyeti'ni 31 yıl boyunca kanla, baskı ve zulümle yöneten Trujillo diktatörlüğünün, Mirabel Kardeşler’in kendileri için büyük bir tehlike olduğunu açıklamasının ardından, pek çok kez hapsedilip, işkenceye maruz kalmış Mirabel Kardeşler, en sonunda hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından zorla indirilerek tecavüz edilmiş ve işkenceyle katledilmişlerdir.
Birleşmiş Milletler'in 1999’daki Genel Kurulu'nda alınan karar ile her yıl Mirabel Kardeşler'in öldürüldüğü gün olan 25 Kasım tarihi "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak anılmaktadır. 25 Kasım, artık tüm toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı çıkan, insan olmaktan doğan haklarını sahiplenmek isteyen kadınların mücadelesini onurlandırdığımız ve farkındalık yaratmak istediğimiz bir gündür. Bu mücadelenin kapsamında kadına ve çocuğa karşı her türlü şiddet, ataerkil şiddet, ırkçılık, kadının insan olarak haklarını yaşama geçirmek de yer almaktadır.
Bu mücadele çabasına karşın kadınlar ve çocuklar gelişen süreçte gitgide artan bir şekilde şiddetin en ağır biçimleri olan cinayet başta olmak üzere fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik şiddet ve istismarla karşı karşıya kalmaktadır.
1 Ocak 2019 tarihi ile 25 Kasım 2019 dönemi arasında yani 324 günde, en az 304 kadının öldürülmüş olması kan dondurucu ve çok acı verici bir olaydır. Dünyada bir milyon kişi başına düşen kadın cinayeti sayısı ölçüt alındığında bu ölçeğe göre İngiltere, Fransa, Japonya gibi ülkeler 1,8-2 bandında yer alırken Türkiye'nin 2019 verilerine göre 3,6 bandında bulunduğu belirtilmiştir. Her geçen gün kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet olayları katlanarak artmaktadır. Acı olan gerçek öldürülen kadınların yüzde 64'ünün koca/eski koca, sevgili/veya eski sevgilisi yani en çok güvendikleri, sevdikleri, âşık oldukları, yaşamı paylaşmak düşlerini yaşattıkları erkekler tarafından öldürülmüş olmalarıdır. Kadınları öldürenler arasında baba, oğul, ağabey, patron ve arkadaş kimliklerini taşıyanlar da vardır. Erkekler, 149 kadını ateşli silahlarla, 74 kadını bıçakla, 25 kadını boğarak ve 20 kadını döverek öldürmüştür. Diğer öldürme yöntemleri arasında yakma, asitli su dökme, balkondan atma vs. yer almaktadır.
Türkiye 2011 yılının Mayıs ayında İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi'nin de ilk imzalayan tarafıydı. Sözleşme kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan ve hukuki bağlayıcılığı olan ilk uluslararası belgedir. Bu sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri, kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali ve bir ayırımcılık türü olarak kabul etmesidir. Sözleşmede kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet tanımı da yapılarak "Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadını kadın olmasından dolayı oransız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir" denilmektedir. Ancak bugüne dek hem İstanbul Sözleşmesi kapsamında kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin Acil Eylem Planları ve hem de diğer yasalar olumlu sonuç doğuracak şekilde yaşama geçirilmemiştir. İyi niyetli, tüm olumlu çabalara karşın, kadına yönelik şiddete karşı erkek egemen zihniyetle yaklaşımları ve uygulama sorunları devam etmiştir. Sözleşmelere ve yasaya rağmen, Türkiye’de hâlâ her gün kadınlar öldürülmekte, kadına yönelik her türlü şiddet artarak devam etmektedir. Bu da göstermektedir ki yalnızca sözleşmenin imzacısı olmak sorunları çözmemekte ve sözleşme hükümlerinin yaşama geçirilmesi için gereken özen gösterilmemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü'ne ve uluslararası sözleşmelere göre kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma ihtimali bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranış olarak tanımlanmaktadır. Şiddet gören bir kadının "Vücudumdaki yaralar kabuk bağlar ama ruhumdaki yara nasıl kapanır?" sözleri psikolojik-duygusal şiddetin de ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Fiziksel şiddetin dışında psikolojik-duygusal, cinsel, ekonomik şiddetin istatistikleri tutulmamakta bu şiddet türleri sıradan ve önemsiz olaylar olarak değerlendirilmektedir.
*Emekli İstanbul Hakimi