Fatima Nazeery: Umut ettikçe güç bulan bir kadınım
Fatima Nazeery 41 yaşında ve dört çocuk annesi. Ankara’da eşi ve çocukları ile yaşıyor. 2014’teki Taliban saldırısı sonrası tedavisi, ameliyatları halen devam ediyor.
ANKARA - Afgan Fatima Nazeery, kendini barış ve özellikle kadınların eşit haklara kavuşması mücadelesine adamış bir hak savunucusu. Nazeery, Taliban militanlarının “çalışmayı bırakması” yönündeki tehditlerine aldırış etmedi. 2014 yılında çalıştığı kamu kuruluşunu basan Taliban militanları genç kadını uzun namlulu silahlarla taradı. Yüzü parçalandı, vücudundan dokuz kurşun çıkarıldı. Tedavisi halen Ankara’da devam eden Nazeery ülkesindeki siyasi gelişmeleri yakından izliyor. Fatima Nazeery, “Afganistan’da milyonlarca kadın ve kız çocuğu yok hükmünde. Taliban yok edildiğinde yeniden ülkeme dönüp, kızlarımla birlikte kadın ve çocuklar için hak mücadelesini sürdüreceğim” diyor.
Fatima, Afganistan’daki yaşamını, kadın hakları alanında verdiği mücadeleyi, cihatçıların silahlı saldırısı sonrasında yaşadıklarını ve mülteci olmayı anlattı. Aynı zamanda umutlarını ve hayallerini de... Sözü Ankara’daki evinde konuştuğumuz Fatima Nazeery’ye bırakalım:
'KİTAPLARLA ADETA AŞK YAŞIYORDUM'
Kabil’de doğdum, büyüdüm. Çocukluğumdan beri okula, okumaya âşıktım. Elime ne geçerse okurdum. Öykü, roman, hikâye. Kitaplarla aşk yaşıyordum. Aydın bir ailem vardı. Ortaokul öğrencisiyken Taliban iktidar oldu, çatışmalar yoğunlaştı. Ortaokul ve lise günlerinde zaman zaman okula ara vermek zorunda kaldım. Evden çıkmak çok tehlikeliydi. Her an Taliban militanlarının saldırısına uğrayabilirdiniz. Zorunlu olarak evde geçirdiğim günlerde kitaplara gömülüyordum. Galiba genç kızlığın da etkisiyle, kitap okumanın yanında dikiş dikmeye merak saldım. Taliban Kabil’den görece çekildiğinde eğitimimi tamamlayıp lise diplomamı aldım.
'KADINLARA YÖNELİK TUTUMU AKLIM ALMIYORDU'
Barış üzerine kitaplar okuyordum. Arkadaşlarımla bir araya geldiğimde siyasal sistemlerde, çatışmaların yaşandığı ülkelerde barışın nasıl sağlanabileceği üzerine konuşmalar yapıyordum. Çünkü Taliban kadınların evden çıkmasına, okumasına karşıydı. Bunu aklım, zihnim, beynim almıyordu. Düşünüyordum ve tek çıkış yolu olarak barışı görüyordum. Tabii Taliban ve barış kelimelerini yan yana getirmek bir anlam ifade etmiyor. Ama yine de düşünmek serbest. Hayalim barışçıl bir Afganistan’dı.
'KABİL’DE ÜNİVERSİTEYİ BİTİRDİM'
Üniversite okumak en büyük hayalimdi. Tehlikeliydi ama göze aldım. Şehit Burhaneddin Rabbani Eğitim Üniversitesi’nde Afgan Dili ve Edebiyatı’nda eğitime başladım. Çevreden çok baskı vardı. İkinci sınıfta evlenmek zorunda kaldım. Aslında bir tercih yaptım. Ya okulu bırakıp eve kapanacaktım ya da evlenip okumaya devam edecektim. Evlendiğim kişi ortaokul mezunuydu. Ama onunla konuştum ve okumama izin vereceğini söyledi. Bu garantiyi alınca evlenmeyi kabul ettim. Evlendik ve fakülteye gitmeye devam ettim. Üniversiteyi bitireceğim sene büyük kızım dünyaya geldi.
'KADINLARA BODRUM KATLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ DERSLERİ VERİYORDUM'
Kabil’de istatistik merkezinde çalışmaya başladım. Ben, ülkedeki kadın ve çocukların sayılarını bölge bölge çıkartıyordum. Ülkenin ücra köşelerinde kayda girmeyen sayısız çocuktan söz edebiliriz. Kendimi toplumsal cinsiyet, barış, kadın hakları konusunda gerçekten eğitmiştim. Gündüzleri çalışıyor bazı akşamlar ve hafta sonları da gizli, bodrum katlarında kadınlara “toplumsal cinsiyet” eğitimi veriyordum. Kadın ve erkeğin eşit olduğunu anlatıyordum. Cinsellik ve beden ve ruhlarına yönelik farkındalık yaratacak örnekler anlatıyordum. Bu seminerler çok işe yarıyordu. Kadınlardan olumlu geri dönüşler alıyordum. Tabii, Taliban’ın istihbaratı kuvvetlidir. Kadınlar da bu istihbarat mekanizmasında görev alırlar. Bu seminerler elbette Taliban tarafından da duyuldu. Tehditler kulağıma geliyordu. Ama dikkate almıyordum.
'TALİBAN’IN SALDIRDIĞI SABAH'
Çalıştığım kurumda dokuz erkek personel vardı. Bunlardan dördü, her daim ben yokmuşum gibi davranırdı. Bir masa gibi, bir su bardağı gibiydim onlar için. Taliban’ın adamları sık sık binaya gidip beni yok sayan bu erkek personel ile oturup sohbet ederlerdi. Onlar geldiğinde yanlarından uzaklaşırdım. Bir sabah işe gittim. Sadece üç personel işe gelmişti. Gelenler, benimle temas kuran üç erkek personeldi. Beni yok sayan o dört kişi işe gelmemişti. Masama oturdum. Çalışmaya başladım. Diğer çalışanların aynı anda işe gelmemesinde bir tuhaflık olduğunu hissettim. Saat 10.00 sıralarıydı, çok güçlü bir patlama sesi duyuldu. Camlar kırıldı, her yer toz duman oldu. Odada büyük çelik evrak dolapları vardı. Evrakları yere fırlatıp dolabın içine girdik. Taliban militanlarının ayak seslerini duydum.
'SAKLANACAĞIMIZ YERİ BİLİYORLARDI, TÜFEKLE TARADILAR'
Odaya girdiler, dolapların kapıları açıldı, taramaya başladılar. İlk kurşunlar yüzüme geldi. Yüzümü hissetmiyordum. Adamlardan biri saçlarımdan tutup yere fırlattı, yüz üstü yere düştüm. Ellerime, bacaklarıma kurşun geldi. Kan gölü içinde yatıyordum. Sonrasını hatırlamıyorum. Diğer üç erkek personel olay yerinde ölmüş. Polis geldiğinde nabzım atıyormuş. Hastaneye götürmüşler. Tam bir hafta sonra gözlerimi açtım. Bedenimden dokuz kurşun çıkartmışlar. Kurşun parçaladığı için yüzüm sarılıydı, müdahale edememişler. Yaklaşık üç ay kadar hastanede yattım. Boğazımdan bir delik açılmıştı, sıvı besin veriyorlardı. Aralıklarla bir yıl hastaneye gidip geldim. Çeşitli operasyonlar geçirdim.
'AFGAN HÜKÜMETİ DEVREYE GİRDİ ANKARA’YA GELDİM'
Doktorlar, parçalanan yüzümü yeniden yapmalarının tıbbı imkânsızlıklar nedeniyle mümkün olmadığını söyledi. 2016 yılında Afganistan Hükümeti, Türkiye’de tedavi olmam için “tedavi vizesi” verilmesi yönünde girişimde bulundu. Dört çocuğum ben ve eşim vize başvurusunda bulunduk. Bana tedavi, eşime ise refakatçi vizesi verildi. Ama çocuklarımın vizesi çıkmadı. Çocuklarımı Kabil’de anneme bıraktım. Tedavimin uzun süreceğini düşünememiştim. Eşimle Türkiye’ye geldik. Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittik. Hastane bize çevirmen vermedi. Doktorla tek bir kelime anlaşamadan ameliyat oldum. Bedenimden kemik alarak yüzüme nakil yapmışlar. Tıbbi sürecim boyunca bir kez bile tercüman gelmedi. Maalesef operasyon başarılı olmadı.
'YÜZ AMELİYATLARIM DEVAM ETTİ'
Yüzüm daha kötü bir hale geldi. İkinci kez ameliyata alındım. İkinci ameliyattan sonra acılarım iyice arttı. Çocuklarımı çok özlemiştim. Kabil’e döndük. Fakat Kabil’de ağrılarım çok çok arttı. Yüzüm şiş ve iltihaplıydı. Hastaneye gittim. Doktorlar sırtımdan alınıp yüz ve çeneme konulan kemiklerin tutmadığını ve yeniden ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Bu arada halen boğazdan sıvı ile beslenmeye devam ediyordum. Yeniden Türkiye’ye gitmek için harekete geçtik. Bu sırada Afganistan’daki evimizi sattık. Türkiye’de uzun süre kalmamız gerekiyordu. Ben, eşim ve dört çocuğum için vizeye başvurduk. Bu kez çocuklarımla Türkiye’ye geldik. 2016 yılının son aylarıydı. Yine aynı hastanede ameliyatlarım yapıldı. “Tedavi vizesi” ile geldiğim halde tüm masrafları biz ödedik.
'ÇENE VE DİŞ YAPILMASI GEREKİYOR, İMKÂNLARIM EL VERMİYOR'
Halen tedavim bitmedi. Örneğin şu anda çenemin tam olarak yerine oturması, yerlerine diş takılması için ameliyat olmam gerekiyor. Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne gittim, ameliyat ve dişler için 45 bin lira gibi bir maliyet çıkarttı. Ama böyle bir parayı bulabilmemin imkânı yok.
'MÜLTECİLİK ÇOK ZOR VE ÜLKEMİ ÖZLÜYORUM'
Ülkemi çok özlüyorum. Ben umut ettikçe güç bulan bir kadınım. Çocuklarımı da böyle eğitiyorum. Şimdi mülteciyiz. Eğer şu anda imkânlarımız buysa bununla mutlu olmak ve ayakta durmak zorundayız. Türkçe’yi kendi kendime sözlükle kitaplar okuyarak öğrendim. Türkçe öğrendiğim için ayrıca çok mutluyum. Sizler gibi kadınlarla tanıştım. Tedavim devam ediyor ama çocuklarımın hepsi okula gidiyor ve çalışmak zorundayım. Fakat bir mültecinin düzenli iş bulması mümkün değil. Yün işleri yapıp satıyordum geçen seneye kadar. Pazarlara gidiyordum. Bu yıl keçeden şapka yapmasını öğrendim. Kışın yine imkân yaratıp pazarlarda yaptığım el işlerini satacağım. Eşim komi olarak çalışıyor lokantalarda ama salgın döneminde işten çıkarıldı. Bir daha da iş bulamadı. Zaten kendisinin çalışma izni yok. Dolayısıyla kaçak işlerde çalışıyor. Her mülteci gibi biz de zorluk içindeyiz.
Asitli saldırıyla yaralanan Nefise Ajuri: Devrimimi yaptım, geri dönmem
'KENDİMİ ROBOT GİBİ HİSSEDİYORUM'
Dürüst olmak istiyorum. Burada kendimi robot gibi hissediyorum. Sürekli güçlü olma zorunluluğu sanıyorum böyle hissettiriyor. Eğer Taliban’ın saldırısına uğramasam, yani böylesi büyük ve Afganistan’da tıbbi çözümü olmayan bir sağlık sorunu yaşamasaydım asla ülkemi terk etmezdim. Ülkeden kaçıp gitmenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Özellikle okumuş insanların bir yere gitmeyip, Afganistan’ın geleceğine sahip çıkmaları gerekiyor.
'ÜLKEME DÖNÜP KIZLARIMLA BİRLİKTE HAK MÜCADELESİ VERECEĞİM'
Afganistan’da milyonlarca kadın ve kız çocuğu yok hükmünde. Tedavim bittikten sonra, Afganistan’daki durum da düzelince yeniden ülkeme döneceğim. Çocuklarımın eğitimine çok önem veriyorum. Eğer imkânım olursa hem ben hem de kızlarımın Afgan kadınlarının hakları için mücadele edeceği günleri hayal ediyorum. Ben hayallere ve hayallerin bir gün gerçek olacağına inanıyorum.