'İstanbul Sözleşmesi değil, bu zihniyet değişmeli'
AK Parti, İstanbul Sözleşmesi’ndeki imzayı geri çekmeyi planlıyor. Sözleşmenin mimarlarından Prof. Dr. Feride Acar, 2012 yılında tüm partilerin desteğiyle Meclis’te onaylanan sözleşmenin Türkiye için bir övünç kaynağı olduğunu belirtti, “Evrensel insan haklarını ve kadının şiddetten korunmasını savunan devletin bugün sözleşmeden çıkmak gibi tutarsız bir tutum içine girmeyeceğini umuyorum” dedi. CHP’li Candan Yüceer, “Kaldırılması gereken bu sözleşme değil, bu zihniyet” derken HDP’li Filiz Kerestecioğlu, sözleşmeyi okudum inceledim diyenlerin oranının yüzde 5 olduğunu belirterek, “Asıl vahim olan bu” dedi.
ANKARA - AK Parti 9 yıl önce kendi döneminde kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesini resmen gündemine aldı. AK Parti’nin son MYK toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözleşmenin tek taraflı feshi ya da tartışmalı maddelere şerh konulması için çalışma yapılması talimatı verdi. Kadına karşı şiddetle mücadelede devlete sorumluluk yükleyen sözleşmenin 2020 yılında yeniden tartışmaya açılmasına muhalefet partilerinden ve akademisyenlerden tepkiler var.
SÖZLEŞMEYİ EN İYİ ANLATAN SÖZ: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR!
İstanbul Sözleşmesinin mimarlarından, sözleşmenin denetim organı GREVIO'nun da ilk başkanı Prof. Dr. Feride Acar’a göre İstanbul Sözleşmesinin en önemli kazanımı kadınlara yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olarak tescil edilmesi. Ülkelerin sözleşme ile kendi yasa ve uygulamalarını dönüştürme sözü verdiğini belirten Acar, bu doğrultuda çıkarılan 6284 sayılı yasayı örnek gösterdi. Acar, sözleşmeyi en iyi anlatan sözün kadın örgütlerinin kullandığı “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” ifadesi olduğunu anlattı.
BUNUN NERESİ AİLEYE KARŞI?
İstanbul Sözleşmesi, aile kurumuna zarar verdiği, eşcinselliği özendirdiği gibi iddialarla gündeme taşındı. Acar, “Aile tahrip ediliyor” iddiasına, “Sözleşme kadın erkek kime karşı olursa olsun ‘ev içi şiddet’in önlenmesi, mağdurlarının korunması, uygulayanların cezalandırılması ve buna temel olan eşitsizliğin yok edilmesi gerektiğini söylüyor ve bunları sağlama yükümlülüğünü devlete veriyor. Eğer içinde devamlı erkeklerin kadınlara şiddet uyguladığı yapıların devam etmesi gerektiğini savunmuyorsak bunun neresi aileye karşıdır?” yanıtı verdi.
Sözleşmenin eşcinselliği özendirdiği iddiasının da “asılsız” olduğunu belirten Acar, “Sözleşmenin içerdiği tek ifade bu niteliklerinden dolayı kimsenin ayrımcılığa ve şiddete uğramamasıdır. Bunun aksi savunulabilir mi? İnsanların cinsel tercih ya da kimlikleri yüzünden temel insan haklarından mahrum bırakıldıkları bir Türkiye mi istiyoruz?” diye sordu.
2011 yılında imzalanan, 2012 yılında tüm partilerin oy birliği ile Meclis’te onaylanan sözleşmenin Türkiye için bir övünç kaynağı olduğunu belirten Acar, “Evrensel insan haklarını ve kadının şiddetten korunmasını savunan bir devletin bugün bu sözleşmeden çıkmak gibi tutarsız bir tutum içine girmeyeceğini umuyorum” dedi.
YÜRÜRLÜKTEKİ SÖZLEŞMEYE ŞERH KOYMAK MÜMKÜN MÜ?
Türkiye’nin sözleşmeden çıkmasıyla ilgili tartışmalarda Bulgaristan, Macaristan ve Hırvatistan’ın imzalarını çektiği iddiaları gündeme getirildi. Üç ülkenin de sözleşmeden imza çekmesinin söz konusu olmadığını belirten Acar’ın verdiği bilgiye göre Hırvatistan sözleşmeyi imzaladı ve onayladı. Macaristan da imzaladı ancak henüz parlamentosunda onaylanmadı. Sözleşmeye imza atan Bulgaristan’da ise yüksek mahkeme iç hukuk açısından bazı sakıncalar olduğuna karar verdi. Bu nedenle onaylanmadı ancak, Bulgaristan da imzasını çekmedi.
İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekilmesinin yanı sıra sözleşmeye çekince konulması veya niyet beyanı gibi bildirimlerde bulunulmasının mümkün olduğu iddia ediliyor. Acar, uluslararası hukuka göre imzalanıp, onaylandıktan sonra bir sözleşmeye çekince koyup, niyet bildiriminde bulunulamayacağını söylüyor. Bu durumda geriye sözleşmeden imzanın çekilmesi kalıyor. Bu konuda mekanizmanın ise yine Meclis olması gerektiğine işaret ediliyor.
CHP’Lİ YÜCEER: 'SÖZLEŞME NEDEN UYGULANMIYOR' DEMEMİZ GEREK
Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun CHP’li üyelerinden Candan Yüceer, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmanın AK Parti gündemine alınmadan önce İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı açıklama ve kararlarıyla adım adım geldiğini belirterek şunları söyledi:
“Bu sözleşme bir lütuf değil. Bu sözleşmenin arkasında uzun yıllar süren kadın mücadelesi var. Binlerce kadının alın teri, emeği var. Bu sözleşmede toplumun yarısını oluşturan kadınların yaşam hakkı var. Kazanılmış hakları geriye götürecek bir adım atılmasına kadınlar izin vermeyecek. Eksiklerimiz olabilir, daha iyisini, doğrusunu konuşalım ama geriye doğru bir adım kabul edilemez. Normalde kaç yıldır, neden bu sözleşmenin gereği yerine getirilmiyor, uygulanmıyor diye tartışmamız gerek.”
AMAÇ İKTİDARDA KALMAK İÇİN DESTEK ARAYIŞI
Sözleşmenin 9 yıl sonra tartışmaya açılmasını iktidarın güç ve güven kaybıyla ilişkilendiren Yüceer, “İktidarı sallantıda görüyorlar, ciddi güven kaybı var. Ekonomiden dış politikaya geniş kesimlere söyleyecekleri bir şey kalmadı. Amaç iktidarda kalmak. Bu adımlarla belki cemaatler gibi başka grupların desteği aranıyor olabilir” dedi. Farklı kesimlerden kadınların topyekun olarak buna dur diyeceğine inandıklarını söyleyen Yüceer, “Kaldırılması gereken bu sözleşme değil, bu zihniyet. Sözleşme değil; bu zihniyet değişecek” dedi.
SÖZLEŞMEYİ BİLENLERİN ORANI YÜZDE 5, ASIL VAHİM OLAN BU
Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun HDP’li üyelerinden Filiz Kerestecioğlu da, “Övünülerek imzalanan, ilk imzayı atmakla gurur duyulan bir sözleşme” için bugün yürütülen tartışmaları anlamakta zorlandığını söyledi. Başta kadınlar olmak üzere tüm bireylere dönük şiddetin önlenmesi için imzalanan sözleşmenin “aile kurumuna zarar verdiği” yönündeki iddialarla gündeme getirilmesine tepki gösteren Kerestecioğlu, “İstanbul Sözleşmesi sığınak, danışma merkezi, doğru düzgün işleyen bir şiddet hattı demektir. Bunlara mı karşı çıkılıyor” diye sordu.
Argetus Araştırma Şirketi'nin yaptığı araştırmaya göre, toplumun yüzde 67,9'unun sözleşmeyi duymamış ya da bir fikri olmadığını, "Duydum ama okumadım." diyenler de eklenince bu oranın yüzde 84,2'ye çıktığını belirten Kerestecioğlu, "Sözleşmeyi okudum, inceledim" diyenlerin oranı sadece yüzde 5,1. Asıl vahim olan bu. Sözleşmeyi topluma anlatmak gerekirken neden karşı çıkılır” dedi.
İMZA ÇEKMEK, ŞİDDET UYGULAYANLARA PRİM VERMEK OLUR
Kerestecioğlu, toplumun geniş kesimlerinin içeriğini bilmediği sözleşmenin iktidar tarafından neden tartışmaya açıldığı sorusuna ise, “Daralan tabanını kaybetmeme, kendi tabanını konsolide etme çabası ya da kadınları da hedefe koyan yeni bir kutuplaştırma siyaseti olabilir” sözleriyle yanıt verdi. Sözleşmede yer alan yaşam hakkı, şiddete karşı koruma gibi birçok hükmün Anayasadan uluslararası birçok sözleşmeye kadar farklı anlaşma ve yasalar içinde de bulunduğuna dikkat çeken Kerestecioğlu, “Ne olacak, hepsinden mi çıkacaksınız?” diye sordu.
Kerestecioğlu, sözleşmeden imza çekilmesinin ne anlama geleceği sorusuna ise, “Bu şiddeti uygulayanlara prim veren bir anlayış olur. Bu kadına yönelik şiddet devam etsin, demek olur. Bu Türkiye’yi kadın katliamları batağına sürüklemek olur. Bizler bu hakları mücadele ederek aldık. Medeni Kanundan TCK’daki değişikliklere, 6384 sayılı kanuna varana kadar hepsi bizim kazanımlarımız. Bunları gasp ettirmeme konusunda kararlıyız. Kadınlar buna direnecek” dedi.