Kadının soyadı yok

Duyumlar iktidarın -ve maalesef yasama çoğunluğunun- Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına uymayacağı yönünde. Umarız ki yeni ve büyük bir yargı skandalı yaşamamak adına böyle bir şey olmaz.

Google Haberlere Abone ol

9. Yargı Paketi’yle gelmesi beklenen düzenlemelerden biri de “kadının soyadı”nı düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi. Öncelikle, mevzu bahis 187. maddenin bugün nasıl yeniden düzenlenmesi gereken bir “boşluk” haline geldiğine ilişkin serüveni açıklamak gerekir:

Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi, Anayasa Mahkemesi bu hükmün ilk cümlesini iptal etmeden önce şöyleydi: Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.”

Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını alması zorunluluğuna karşı Anayasa Mahkemesi’ne yapılan ilk başvuru Sevim Akat başvurusuydu. Anayasa Mahkemesi, 19 Aralık 2013 tarihinde, kadının evlendikten sonra eşinin soyadı olmaksızın kendi soyadını kullanmasını olanaksız kılan Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin AİHS hükümleri ile çatıştığını, bu durumda Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uygulanması gereken uluslararası sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiş ve somut vaka bazında oybirliğiyle ihlal kararı vermiş, ayrıca harç ve vekalet ücretinin Maliye Hazinesi tarafından ödenmesine hükmetmişti. Benzer şekilde, AYM 6 Mart 2014 tarihlinde Gülsim Genç ve 16 Nisan 2015 tarihinde Neşe Aslanbay Akbıyık başvurularında da ihlal kararları vermişti.(1)

Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlarının cinsiyet eşitliği ve insan hakları bakımından son derece yerinde olması bir yana rahatsız edici olan şuydu: Evlendikten sonra kendi soyadını kullanmaya devam etmek isteyen her bir kadının ayrı ayrı Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunması gerekiyordu. Oysa, her ne kadar aksi görüşte olanlar mevcutsa da Anayasa Mahkemesi’nin bir hükme ilişkin yorumu erga omnes yani herkesi bağlayan bir etkiye sahiptir ve benzer vakalarda göz önünde bulundurulmak durumundadır. Hatta Anayasa Mahkemesi kararlarının objektif etkisi, dolayısıyla kamusal bağlayıcılığı sebebiyle ilgili kurumların Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uygun olarak gerekli düzenlemeleri yapması beklenir.

Kadının soyadı konusunda da Anayasa Mahkemesi önüne gelen her bir başvuruda aynı yorumda bulunacağından, buna gerek kalmaksızın yasama organının kadının soyadını düzenleyen 187. maddeyi Anayasa Mahkemesi kararına uygun şekilde düzenlemesi gerekirdi.

Aksi halde, her bir kadının ayrı ayrı başvuruda bulunmasının, kadınların maruz kaldığı hak ihlalini sürekli hale getirmesi, özgürlüklerinin kısıtlanması, eşitlik ilkesinin zedelenmesi, hükmedilen harçlar ve vekalet ücretleri sebebiyle kamunun zarara uğratılması ve yargının iş yükünün artması gibi çok çeşitli sonuçları olacaktı.

Yasamanın bu yönde bir düzenleme yapmaması üzerine bu durumun farkında olan Anayasa Mahkemesi, kendi kararlarının objektif etkisini gözeterek İstanbul 8. Aile Mahkemesi’nin itirazı ile yapmış olduğu norm denetimi neticesinde, 22/02/2023 tarihinde Türk Medeni Kanunu’nun kadının soyadını düzenleyen 187. Maddesinin kadının, evlenmekle kocasının soyadını alacağı ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadının önünde, önceki soyadını da kullanabileceği” şeklindeki ilk cümlesini “kadının evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması bağlamında kadın ve erkek arasında kuralla öngörülen farklı muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmaması sebebiyle eşitlik ilkesini ihlal ettiği” gerekçesiyle iptal etti.(2) Kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren 9 ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı. Karar 28/04/2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı ve 28/01/2024 itibariyle yürürlüğe girmekle gereğinin yerine getirilmesi zorunluluğu başladı. Diğer deyişle, artık kadın evlendikten sonra yalnızca kendi soyadını kullanabilecekti. Yalnızca buna ilişkin yeni düzenlemeler yapılması ve mevzuatın iptal kararıyla birlikte boş kalan yerlerinin doldurulması gerekmekteydi.

Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu oy çokluğuyla alınan iptal kararındaki karşı görüşleri incelediğinizde, siyasi iktidarın bilhassa 2015 yılından beri tekrar tekrar ürettiği söylemlerin bir benzerin olduğunu görmek mümkündü. Zira, beş üye karşı görüşlerinde bol bol Türk aile yapısına, aile birliğine, değerlerimize, toplumda üstlenilen rollere atıflarda bulunmak suretiyle kadının kocasının soyadını almasını eşitliğe aykırı bulmamıştı. Diğer yandan altıncı bir üye var ki o, eşitlik kavramını toptan reddetmiş, kadınla erkeğin olsa olsa “eş değer” olabileceğini eşitliğin fıtrata aykırı olduğunu ileri sürerek evrensel hukuki kavramlara ve değerlere tek başına meydan okumayı tercih etmişti. Hoş, siyasi iktidarın “fıtrat, toplumsal cinsiyet adaleti” gibi eşi benzeri duyulmamış yenilikteki söylemlerine de selam çakmıyor değildi.

Velhasıl, Anayasa Mahkemesi bir kanun hükmünü iptal etmişti ve 28 Ocak 2024 itibariyle derhal bu boşluğun doldurulması gerekiyordu. Halen gerekiyor. 28 Ocak itibariyle birçok kadın nüfus müdürlüklerine koştu ve yalnızca kendi soyisimlerini kullanmak için başvuruda bulundu. Şu ana dek olumlu gelen bir sonuç yok bildiğimiz kadarıyla. Olmaması da ilginç değil, zira uygulamada genellikle kurumlar boşluk halinde yeni düzenleme gelene kadar talepleri bekletirler. Tahminimizce ret kararları da verilmiş olabilir. Hal böyleyken, 9. Yargı Paketi’nde Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına ve gerekçesine uygun şekilde, kadının evlendikten sonra yalnız kendi soyadını kullanabileceğini ifade eden bir cümle içeren bir düzenlemenin yer aldığını umuyoruz. Fakat duyumlar bu yönde değil. Ortalıkta dolaşan tasarı düzenlemeye göre, kadın hala evlendikten sonra kocasının soyadını alacak. Detaylandırılan bir husus var yalnızca, kadın kendi soyadıyla eski eşinin soyadını kullanıyorsa yeni evliliğinde kullandığı bu soyadlardan birini tercih edecek.

Özetle, duyumlar iktidarın -ve maalesef yasama çoğunluğunun- Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına uymayacağı yönünde. Umarız ki yeni ve büyük bir yargı skandalı yaşamamak adına böyle bir şey olmaz. Doğrusu, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararına uyulmaması son derece büyük bir fiyasko olur. Kadınların hak ihlali, kamuyu zarar uğratma gibi açık hukuki zararlar bir yana, Anayasa Mahkemesi’nin bir iptal kararına uyulmamasına ilişkin ilk ayan beyan direnç gösterilmiş olur. Zira, Türkiye’de özellikle son yıllarda bireysel başvuru kararlarına uyulmaması durumuna çok kez şahit olduk; fakat iptal kararlarına uyulmaması gündeme gelmemişti. İptal kararlarına uyulmaması bu zamana dek olsa olsa “yeniden yasalaştırma yasağı”nı delme girişimi biçiminde zuhur etmişti. Duyumlardaki şekliyle iptal edilen cümleyi aynen geri getirmek biçiminde bildiğimiz kadarıyla hiç olmadı. Diğer yandan bu cesur(!) girişimin kadınların hakları söz konusu olduğunda yapılmış olması da iktidarın kadınlara yönelik sistematik baskısı düşünüldüğünde hakiki bir kast ispatı olur. Malum olduğu üzere, iktidarın Anayasa Mahkemesi’nden pek haz ettiği de söylenemez. Dünyada siyasi iktidarlarla yüksek mahkemelerin çatıştığına ilişkin çokça örnekler var. Anayasa Mahkemeleri genellikle anayasaların ve devletin koruyucusu konumundadırlar. Otoriter iktidarlar ise hukuk yoluyla meşruiyet kazanmak için yine hukuku kullanırlar. Haliyle bu tür durumlarda iki yapı birbiriyle çatışır. Fakat gerçekten de hukuk devleti olan hiçbir ülkede Türkiye’deki gibi Anayasa Mahkemesi kararlarına uymama gibi bir durum söz konusu olamaz. Bunu o ülkelerde dile getirdiğinizde sizi anlamaları dahi mümkün olmaz, çünkü Anayasa Mahkemesi -yahut Yüksek Mahkeme- kararlarına uymamak gibi bir durumu algılayamazlar. Ne yazık ki, Türkiye uzunca zamandır hukuksuzluk batağında çırpınan bir ülke olarak hukuk devleti olmaktan çok uzakta.

Dileriz ki, 9. Yargı Paketi’yle Türk Medeni Kanunu’nun kadının soyadını düzenleyen 187. maddesi hem Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına uygun şekilde hem de evrensel insan hakları temeline ve eşitlik ilkesine uygun şekilde düzenlenmiş olarak halka sunulur, bu yazımız da mazi olur.


(1) AYM, Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013 tarih; AYM, Gülsim Genç, B. No: 2013/4439, 6/3/2014 tarih; AYM, Neşe Aslanbay Akbıyık, B. No: 2014/5836, 16/4/2015 tarih.

(2) AYM, E.2022/155, K.2023/38, 22/02/2023 tarih.