Kahvenin öğütülerek elde edildiği çekirdek, uygun iklim ve ortamda ekildiğinde ağacın tohumlarıdır. Şekil olarak fasulyeye benzese de bu çekirdekler daha çok kiraza yakındır. Kahve Etiyopya’dan Mısır’a ve oradan da Arap bölgesi üzerinden Anadolu’ya geçti. Bu çekirdeğin adı “qahwah” olarak biliniyordu. Anadolu’da ismi “kahve” haline geldi. Osmanlı’dan Avrupa’ya bu isimle geçti. En son 1582’de, Hollandaca “koffie”kelimesinden türeyerekİngilizce sözlüğe coffee şeklinde dahil oldu.
İnsanlık gerçekten de çok fazla kahve tüketiyor; yılda 10 milyon ton kahve üretiliyor ve Güney Yarımküreden dünyaya dağıtılıyor. Dünyada en fazla ticareti yapılan 3 emtiadan biri kahve.Petroldan sonra2. sırada geliyor.
Kahve, aslında Türk Kahvesi olarak bilinir ve tüm dünyaya da bu tarifle yayılmıştır. 1800’lerin sonunda, İtalya’da öğütülmüş kahveyi presleyerek kaynar suyu içinden geçiren bir tarif ortaya çıkar. Espresso kelimesi İtalyancada preslemek anlamına gelir. Kahvenin bu daha kolay tarifi, geniş coğrafyalara yayılmasında etkili olur.
Bütün gün kahve çekirdeği topladıktan sonra güzel bir akşam kahvesi ile keyif yapmak kulağa çok hoş gelse de hiç öyle bir durum söz konusu değil. Kahve hasadı yapan işçilerin hemen hiçbiri kahvenin tadını bilmez ve hayatlarında hiç kahve içmemişlerdir. Bunun en ilginç tarafı ise bu işçilerin hiç tadını bilmedikleri meyvenin kokusundan ve renginden olgunlaşıp olgunlaşmadığını anlayabilmeleridir.