YAZARLAR

Kalabalıklara küs ölenler, bir de İlhan Berk

Kimi için Orhan Veli’nin kimi için Sevgi Soysal’ın öldüğü aydır Kasım. Benim içinse Kasım, İlhan Berk’in doğmuş olmasıyla anlam kazanır. Ne diyordu şair, “Eski Ege’de kulakvermediler diye sözlerine/Küs öldü, derler, Herakleitos kalabalıklara.” İşte o Herakleitos’un yasını tuttuğum ve şairimin doğumunu kutladığım bir ay geçiririm.

Okurlar, aslında belki de kitap tutkunları demeliyim, nevi şahsına münhasır huylar taşıyan varlıklar. Ama birbirlerine benzer âdetleri de yok değil. Mesela her ayın ayrı bir karşılığı vardır kitap sevdalılarında. Örneğin biri için Kasım Orhan Veli’nin, diğeri için Sevgi Soysal’ın öldüğü aydır. Benim içinse Kasım, İlhan Berk’in doğmuş olmasıyla anlam kazanır. Özellikle Littera Amor’un, Deniz Eskisi’nin sayısız kere okunacağı kutsal aydır.

Ne diyordu şair, “Eski Ege’de kulakvermediler diye sözlerine/Küs öldü, derler, Herakleitos kalabalıklara.” İşte o Herakleitos’un yasını tuttuğum ve şairimin doğumunu kutladığım bir ay geçiririm.

Şiirini, türler ötesi metinlerini, defterlerini, resimlerini ve desenlerini eşeleyip dururum. Kendime yeni anlamlar yontarım. Necatigil’in “şiirimizin uç beyi” dediği İlhan Berk’in hayatını baştan ayağa şöyle bir daha düşünürüm. 1918’in Manisa’sına giderim. Şairin güçlüklerle geçen tuhaf çocukluğuna...

Çocuk olma(ma)nın onun için ayrı bir anlamı vardır bilirim. “Sanki, çocuk olmamışım ben. (…)Öyle sanıyorum ki benim çocukluğum olmadı derken, babamı, bir onu düşünüyorum da böyle, diyorum.”

Büyüdüğü evde babasını hiç görmediğini hatırlarım. O doğduğunda çekip gittiğini... Sonraları genç İlhan Berk’in babasının öldüğü haberini alınca hiçbir şey hissetmediğini... Babasının mezarı nerededir hiçbir zaman bilmediğini...

Annesini bambaşka bir yere koyduğunu şu cümleleri tekrar tekrar okuyarak anarım: “Annem dünya güzeliydi. Uzun boylu, incecik yüzlü, kâğıtlar gibi beyaz, duruydu. Nilüferler gibi de suskun gizemli.”

Şair açıkça söyler, çocukluğunun en belirgin anıları büyük ablası Huriye’yle olanlardır. Huriye Ablasını anlattığından beri hiç unutmadım. Huriye’nin deli olduğunu da, yedi kişilik evlerinde tek başına bir odada kaldığını da... Onunla en çok iletişim kuranın İlhan Berk olduğunu da...

Görseller, 2006 yılında açılan “İlhan Berk: Defter Kapakları” adlı serginin kataloğundandır.

Yanında çıraklık yaptığı dişçi olmasa hiçbir zaman İlhan Berk okuyamayacağım gerçeğiyle yüzleşirim yine. Dişçi, bir köy öğretmeninden dördüncü sınıfa kadar okumuş gibi bir belge alıp onu beşinci sınıfa yazdırmasa... İlhan Berk ilkokulu, ortaokulu onun yardımıyla bitirmese... İlk şiirlerini ortaokulda yazamasa, Manisa halkevi dergisinde yayımlatamasa... Bu endişe zinciri bitmek bilmez bir süre. Ama değil mi ki aylardan Kasım ve ben İlhan Berk okuyorum ve bu artık elimden alınamaz bir şeydir, okurlara has güven duygusu kaplar içimi.

Okul hayatı başlar başlamaz yazmanın onun için hızla bir tutkuya dönüştüğünü, onu her şeyden, ailesinden, arkadaşlarından, dünyadan uzaklaştırdığını, varsa yoksa artık hayatının şiir olduğunu, ilk şiir kitabını on yedi yaşındayken yayımladığını imrenerek hatırlarım.

Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Fransızca Bölümü’nü bitirdikten sonra öğretmenlik yapmaya başladığında hep açık havada ders yaptığını, sınıfı otların, çayırların üzerine yatırıp gökyüzüne baktırdığını düşündükçe ne güzel şey şair öğrencisi olmak derim.

Onun dizeleri arasında dolaşırken ömrü boyunca yaşadığının bir belirtisi olarak yazıp durduğunu bir kez daha anlarım. “Yazmak, bu anlamda, önce kendimi sonra da yeryüzünü varetmektedir. Yazmanın böyle bir anlamı var benim için. Bunun için
gökyüzü
kent
orman
saç
su
y harfi
deniz
birer sözcük değil, benim varolma edimlerimdir. (…) Açıklamak istediğim tek bir şey var: BEN.”

“BEN”in okunduğunda sadece o olmadığını tecrübe ederim.

İlhan Berk söz konusu olduğunda ölümün bir sözcük olmaktan öteye gidemediğinden emin olurum. İyi ki doğdun.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.