Kalbimiz Fas’ta kalsa da artık aklımız Arjantin-Fransa’da
Messi ve Mbappe. Gelmiş geçmiş en iyi, muhtemel bir sonraki en iyiye karşı. Hayâl gücüyle hızın karşılaşması. Biri sonbaharında, diğeri ilkbaharında. Biri Maradona’nın, diğeri Pelé’nin kaderini paylaşmak istiyor. Pazar günü, bir an önce gel.
2-0, futboldaki en net skorlardan biri olabilir. Çoğu zaman kazanan tarafın mutlak ve rahat bir galibiyet aldığını işaret eder. Ama bu kez öyle değildi. Fas maç boyunca Fransa’ya neden yarı finalde kendilerine rakip olduklarını gösterdi.
Belki sonunda kaybettiler, ama son dünya şampiyonuna karşı hiç ezilmeden, diklenerek kaybettiler. Bu oyunun hâlâ tahmin edilemeyen, serüvenci bir yanının olduğunu hepimize hatırlattılar.
Fransa maça olabilecek en iyi şekilde başladı; erken bir golle öne geçerek. Bu aynı zamanda turnuva boyunca hiçbir takımın başaramadığı bir şeydi. Onlara iki açıdan rahatlık sağlayabilirdi bu durum: Birincisi, Fas üstlerine gelmek zorunda kalacağı için arkada açık verebilirdi. İkincisi, bu boş alanları dünya üzerinde en iyi kullanabilecek oyuncuya sahiplerdi; Kylian Mbappe.
Birincisi gerçekleşti. Şu ana kadar turnuvada en çok topa sahip olduğu maçı yüzde 41 ile Kanada’ya karşı oynayan Fas, Fransa’ya karşı yüzde 62 topa sahip oldu. Bilhassa ikinci yarıda tek silahlarının kontratak olmadığını, aynı zamanda rakip yarı sahaya yerleştiklerinde de ataklar örebildiklerini keşfettiler. Ama ne yazık ki bu üstünlüklerini kale önünde de sürdürebilmelerini sağlayacak kaliteden yoksunlardı. Rakipleriyse hem fazla kaliteli hem de iki golü de savunmadan seken toplarla bulacak kadar şanslıydı.
Buna karşın maçın büyük bölümünü rakip yarı sahada oynamalarına ve arkalarında geniş boşluklar vermelerine karşın Fransa’ya kontratak fırsatı neredeyse vermediklerinin altını çizmek lâzım. Üstelik iki as stoperinden Nayef Aguerd geçirdiği grip nedeniyle maç öncesinde kadrodan çıkarılmış, büyük bir fedakârlıkla sahaya çıkan Romain Saïss ancak yirmi dakika dayanabilmiş, sol bek Noussair Mazraoui ise yine sakatlık yüzünden ikinci yarıya çıkamamıştı.
Ama ne fark ederdi ki? Sofyan Amrabat onu mahveden sırt ağrılarına rağmen iğnelerle de olsa yine oradaydı. İkinci yarının başında yakaladıkları bir hızlı hücum fırsatında Mbappe sol çaprazdan ceza sahasına girmeye yeltendi, ama turnuvanın belki de en iyi savunma önü oyuncusu olan Amrabat’ın saf tutkudan oluşan müdahalesiyle neye uğradığını şaşırdı. Bir daha da onu bir tehlikenin içinde göremedik.
BAŞKA BİR GRİEZMANN
Maç boyunca Fas savunmasını en çok zorlayan oyuncu ise Antoine Griezmann’dı. Fransa’nın turnuvadaki poster yüzü elbette Mbappe, ama sahada takımı örgütleyen oyuncusu Griezmann. Gerektiğinde derine gelip üçüncü bir orta saha gibi oynuyor, gerektiğinde de ön dörtlünün bir parçasına dönüşüp boşluklara hareketleniyor ve hatlar arasında en iyi durumda topla buluşuyor. Tıpkı Fransa’nın ilk golünde olduğu gibi.
Kulüp kariyerinde açıkça bir düşüş içinde olan Griezmann’ın millî takımda bambaşka bir rolde bu etkiyi yaratabilmesi ise elbette Didier Deschamps’nın bir başarısı. Oyuncularından bireysel olarak en yüksek katkıyı almak konusunda epey mahir olduğu da kesin.
Buna karşın, tüm pragmatistler gibi, Deschamps da insanlar tarafından sıkça övülmeye alışkın bir teknik direktör değil. Keyifli bir futbol oynatmıyor, evet. Tüm planları en kestirme yoldan sonuç almak üzerine kurulu. Pep Guardiola ile Jürgen Klopp’un çağındaysa böyle teknik direktörlerin ilgi görmesi söz konusu bile değil.
Ama nihayetinde, Deschamps şimdiden Dünya Kupası tarihine geçti. Vittorio Pozzo, Helmut Schön, Carlos Bilardo, Franz Beckenbauer ve Mario Zagallo’nun ardından Dünya Kupası finalini ikinci kez tecrübe eden altıncı teknik direktör olacak.
Fransa ise 1938 İtalya, 1962 Brezilya, 1990 Arjantin ve 1998 Brezilya’dan sonra turnuvada son şampiyon unvanıyla finale yükselen beşinci takım oldu. Şimdi altmış yıl sonra üst üste iki Dünya Kupası kazanan ilk takım olmak istiyorlar.
HER ŞEYİYLE TAM BİR KATAR FİNALİ
Öte yandan turnuvanın kazananı ise şimdiden belli. Evet, belki Neymar, Dünya Kupası’na beklenenden erken veda etmiş olabilir. Ama dün geceki yarı finalde iki PSG’li yakın arkadaş Achraf Hakimi ve Kylian Mbappe’nin çarpışmasını seyrettik. Pazar günkü finalde de PSG’nin hücum hattının diğer iki oyuncusu karşı karşıya gelecek. Bu seyircilerin istediği kadar, kuşkusuz Katar Spor Yatırımları’nın da arzu ettiği bir final.
Messi, halefi olarak görüldüğü Diego Maradona gibi Dünya Kupası’nı kazanıp, kariyerindeki tek eksik parçayı tamamlamak istiyor. Mbappe ise bu kupayı henüz 24 yaşında ikinci kez kazanıp, belki de Pelé’den sonra ikinci bir Dünya Kupası ikonu hâline gelmek amacında. Aynı zamanda Messi’yi mağlup edip, hem PSG’nin mevcut en önemli yıldızı olduğunu hem de Messi’den sonra futbolun bir sonraki en büyük futbolcusu olduğunu göstermek isteyecektir.
Arjantin ve Fransa’nın 2018’deki son karşılaşmaları yedi gol üretmişti. Mbappe maça damgasını vurmuş, Messi ise silik bir maç çıkarmıştı. Şimdi ikisi de yanıyor. Elbette bu bir final, iki takım da çok daha gergin ve ihtiyatlı olacaktır, ama bu iki oyuncunun sahada olduğu bir maçta küçük bir kıvılcım büyük bir yangına sebebiyet verebilir.
Messi ve Mbappe. Gelmiş geçmiş en iyi, muhtemel bir sonraki en iyiye karşı. Hayâl gücüyle hızın karşılaşması. Biri sonbaharında, diğeri ilkbaharında. Biri Maradona’nın, diğeri Pelé’nin kaderini paylaşmak istiyor. Pazar günü, bir an önce gel.