Kamu zararı, devlet olma sorumluluğu, kamulaştırma…
Hukuk işleyecek. Sosyal devlet çalışacak. Böylesi bir düzen değişikliğini bu iktidar yapmaz. Biz yapacağız. Bu düzen değişiminin kendi iktidarının sonu anlamına geldiğini bilen iktidar bu nedenle buradan kara bir propaganda yürütüyor. Üstelik bunu utanmazca yapıyor! Halkın olanı halkın yapacağımız bu adımları sanki üretici güçlerin malına mülküne el konulacakmış gibi sunuyor.
Selin Sayek Böke*
Halkın yaşadığı gerçekler ortada. Yaklaşık on milyon kişi işsiz. Halkın yüzde 72’si borçlu, tüketicilerin bankalara borcu 825 milyar TL, KOBİ’lerin borcu 861 milyar TL. Günden güne hep birlikte yoksullaşıyoruz. 2014’te 12 bin 178 dolar olan kişi başına milli gelir bugün 9 bin doların altına geriledi. 16 milyon yurttaşımız yoksul. Çalışanların neredeyse yarısı asgari ücretle çalışıyor, asgari ücret açlık sınırının altında. Yoksulluk ve açlık tüm toplumu sarmış vaziyette. Halkın cebindeki paranın değeri günden güne eriyor. Hayat daha pahalı, enflasyon resmi rakamlara göre yüzde 14. Kredi faizleri sene başından bugüne 6,7 puan arttı. Paramız yabancı paralara göre yaklaşık yüzde 25 değer kaybetti sene başından bu yana. İş yok, üretim yok, aş yok. Borç var, faiz yükü var, hayat pahalılığı var, işsizlik var.
Öte yandan Saray milyarlarca liralık kaynağı bütçeden yandaş müteahhitlere son sürat aktarmaya devam ediyor. Kamu ihale kanununu delik deşik ederek aktarıyor. Türkiye Varlık Fonu’nun arkasına gizlenerek aktarıyor. Kamu özel işbirliği projeleriyle, yap işlet devret projeleriyle aktarıyor. Geçmediğimiz köprü projelerine verdiği Hazine garantileriyle aktarıyor. Şehir hastaneleri projelerine verdiği hasta garantileriyle, kimsenin kullanmadığı havaalanlarına verdiği yolcu garantileriyle aktarıyor. Üstelik döviz bazlı garantilerle aktarıyor. Üstelik bunları hem projelerin yapımı için alınan kredi aşamasında yapıyor hem de işletme aşamasında yapıyor. Projelerin kazancını rantçı yandaş şirkete, o kazancın mali yükünü ise halkın omzuna bırakıyor.
Sayıştay tarafından tespit edilen ciddi kamu zararlarının, denetimde tespit edilen milyarlarca liralık yolsuzluğun sorumluları cezasız bırakılıyor, hatta ödüllendiriliyor. Bir yandan da hayatın, ekonominin tüm bu gerçeklerini dile getiren yurttaş hain ilan ediliyor, düzeni eleştiren cezaevine gönderiliyor. Toplumun yüzde 99’u ağır bir ekonomik ve sosyal yükün altında eziliyor. Yüzde 1’i korumak için ise Saray elinden geleni ardına koymuyor.
İşte bunu değiştireceğiz. Yeniyi kuracağız. Hedefimiz belli: Yeni bir toplumsal uzlaşmanın, yeni bir ekonomik düzenin, yeni bir hukuk ve sosyal devletin inşası…
Peki bu yeniyi nasıl kuracağız? Eskinin dayandığı ve yaşadığımız ağır buhranın yapı taşı olan yaklaşımları, uygulamaları sürdürerek mi? Bugün toplumu baskıyla, korkuyla, ötekileştirmeyle ayrıştıran Saray siyasetiyle, kinci bir yaklaşımla mı? Yoksa rejimin karakterini yansıtan bu politikaları tamamen ortadan kaldırarak mı? Yanıtı belli! Tek adam rejiminin özü olan tüm bu uygulamaları değiştireceğiz. Kararlıyız. Toplumsal barışla, kin ve intikamla değil bu ülkenin yurttaşı olmaktan gelen hakla herkesi kucaklayarak… Kamu kaynaklarını ranttan değil üretimden yana kullanarak… Kamu kaynaklarını yandaştan yana değil halktan yana kullanarak… Yüzde 1’lik imtiyazlı kesimi değil yüzde 99’luk halkın ihtiyaçlarını gözeterek…
Düzenin değişimi kamu kaynaklarının kullanımına dair ortaya konacak siyasi tercih değişikliği ile başlayacak. Net, kararlı ve hukuka dayalı siyasi irademizle. Kamunun kaynağı, halkın kaynağıdır. Bu kaynağın halk için kullanılması da iktidarların, devletlerin temel görevidir. Kaynakların şeffaf kullanımının güvencesi hesap verilebilirliğin sağlandığı bir kurumsal çerçeve ve yönetimle mümkündür. Güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasi ile, bütçe hakkının tesis edildiği adımlarla kurumsallaşacak bu düzen değişikliği.
Bugünün düzeni hukuksuz, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzak, rantçı ve yandaş anlayışıyla kamu zararı yaratıyor. Biz ise düzeni değiştireceğiz. Hukukla, şeffaflıkla, hesap verilebilirliği temeline alan parlamenter demokrasi ve kurumlarıyla kamu yararını düzenin merkezine alacağız. Bugüne kadar kamu zararı yaratmış olan, halkı zarara uğratan tüm projeleri halkın yapacağız. Biz halkız ve halkın sömürüldüğü soygun düzeninin devam etmesine izin vermeyeceğiz.
Kamu zararı yaratan projeleri kamulaştıracağız. Bu projelerin hangi şirketler tarafından yapıldığı, sahibinin kim olduğu, adının ne olduğu bizi hiç ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren kamunun kaynaklarının ne için ve hangi toplum kesimlerinin sorunlarını gidermek için kullanıldığı. Kim yürütüyor olursa olsun, kamuya zarar veren, Hazine kaynaklarını, halkın kaynaklarını, iltimasla, kayırmacılıkla, ahbap çavuş ilişkileriyle imtiyazlı bir kesimin cebine aktaran tüm projelere aynı şekilde yaklaşacağız.
Değiştireceğimiz tablo ortada. Saray “ticari sır” gerekçesiyle bilgileri açıklamamakta dirense de eldeki veriler ışığında sadece buzdağının görünen kısmı dahi değişmesi gerekeni çok net ortaya koyuyor. Kamu özel işbirliği (KÖİ) projeleri halkın bugününü ve yarınını karartan büyük bir maliyet yaratıyor. Önümüzdeki 25 yıl için KÖİ kapsamında sadece şehir hastaneleri ve ulaştırma projelerine verilen gelir garantisi toplam 120 milyar doları aşıyor! Bu garanti bütçeden ödenecek, Hazine’den ödenecek… Yani halk ödeyecek, hepimiz ödeyeceğiz. Vergiyle, faizle üstlendiğimiz borçla ödeyeceğiz.
Bu yetmiyor, bir de garantiler dolarla verildi. Kurlarda değişiklik olur da “bu şirketlerin kârı azalırsa diye” yapılan “kur farkı” ödemeleri var. 2014-2019 yılları arasında bu şirketlere sadece 5 yılda ödenen kur farkı 61,7 milyar lira. Dolara karşı eriyen asgari ücrete döviz garantisi yok, ama KÖİ projesi yapanlara her tür garanti var. Saray’ın siyasi tercihi net.
Öyle garantiler ki, toplumun ihtiyacıyla, ekonomik gerçeklikle hiçbir alakası yok. Örneğin, Yavuz Sultan Selim Köprüsü için yıllık 49,3 milyon aracın geçeceğinin garantisi verilmiş şirkete. Oysa 2019’da sadece 13,3 milyon araç geçmiş. Ama biz halk olarak vergimizle, borçla harçla, geçmeyen 36 milyon aracın parasını şirkete ödedik. 2020’nin ilk yarısı için Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Kuzey Çevre Otoyolu’nda ilgili şirkete, Temmuz ayında 1 milyar 750 milyon TL garanti ödemesi gerçekleştirildi. Düzeni değiştirmezsek ödemeye de devam edeceğiz! Bu sadece bir örnek, tek bir proje... Tüm KÖİ projeleri için durum benzer. Üstelik bu buzdağının görünen ucu.
KAMU ZARARINI ENGELLEMEK DEVLETİN ASLİ GÖREVİDİR
Burada açıkça, hiçbir tartışmaya yer vermeyecek biçimde bir “kamu zararı” olduğu açık. Tüm boyutuyla ortaya henüz konması mümkün olmayan ama varlığı Sayıştay raporlarında dahi bugünden tespit edilen kamu zararlarından bahsediyoruz. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda kamu zararı açıkça “kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması” olarak tanımlanıyor. Meselenin özü şu: “kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması”… Bunu tersine çevirmek, kişilerin, imtiyazlı bir grubun değil, toplumun huzur ve refahını sağlamak iktidarların temel devlet görevdir. Anayasaya göre kamu zararını engellemek “devletin başta gelen ödevidir.” 5237 sayılı TCK’nın 55. maddesine göre haksız kazancı müsadere devletin görevidir. Bizim de temel dayanağımız işte bu hukuki çerçeve, bu siyasi ahlak anlayışı ve bu hukuk ve sosyal devlet anlayışıdır. Değiştireceğimiz de budur. Saray’ın hukuku, anayasayı yok sayan düzenini değiştireceğiz. Saray’ın kamu kaynaklarını bir aile şirketi gibi kullanan şahsım devleti düzenini değiştireceğiz.
BU ÜLKENİN ONLARCA YILLIK DENETİM, İNCELEME, TEFTİŞ BİRİKİMİ VAR
Saray rejimi kendi düzenini kurarken kamu kaynaklarını dilediği gibi kullanabilmesini sağlamak için pek çok kurumsal yapıyı yıktı. Şeffaflığı ve denetlenebilirliği ortadan kaldırdı. Gerçeklerin konuşulmasına engel olmak için 4. kuvvet olan medyayı yok etti. Aynı anda bu ülkenin neredeyse yüz yıla yakın deneyimiyle oluşturulan kamu denetim sistemini yerle yeksan etti. Kurumların müsteşarından, bakanından bile emir almayan denetim kurullarını etkisizleştirdi, bazılarını kapattı. Hazine’nin, Maliye’nin, Başbakanlığın, Cumhurbaşkanlığı’nın, tüm kamu kurumlarının içindeki bu kurulları zaman içerisinde kesti biçti. Bu kurullarda konusunda uzman, detaylı analiz ve hesap yapan teftiş uzmanlarını, inceleme ve denetim elemanlarını dağıttı, işlevsizleştirdi. Böylece Saray’ın dilediklerinin sır kalmasını sağlamayı, talanını pervasızca sürdürmeyi hedefledi. Yaptı da…
İşte bu nedenle yapacağımız en öncelikli iş, bu denetim sistemini yeniden ayağa kaldırmak olacak. Ülkemizin bu konuda büyük birikimi ve uzmanları var. Kararlı bir siyasi irade ile işte bu birikimi yeniden var edeceğiz.
Bizim iktidarımızda ilk günden itibaren bu projeler hemen incelenecek. KÖİ projelerinde “ticari sır” perdesi kalkacak. Halkın parasını harcayan projelerde halkın bilgi hakkı tesis edilecek. Tüm detayları anlaşılacak. Bugün Saray’ın yanıtlamadığı tüm soruların yanıtları ortaya çıkacak. Bu projelerle şirketlere ne kadar para ödenecek? Şimdiye kadar ne kadar ödenmiş? Başka iltimaslar olmuş mu? Hangi maddelere imza atılmış, hangi istisna ve muafiyetler tanınmış? Tüm bunların kamuya zararı ne olmuş? Toplamda yapılması taahhüt edilen işlerle bu işlerden sağlanacak kazanç arasında kabul edilemez farklar var mı? Ki böyle olduğu daha bugünden bütçeden ayrılan ödeneklerden anlaşılıyor. Bugün ticari sır perdesi ardına gizlenerek yanıtsız bırakılan tüm bu sorular yanıtlanacak. Hepsi ortaya çıkacak.
Hukuk işleyecek. Sosyal devlet çalışacak. Böylesi bir düzen değişikliğini bu iktidar yapmaz. Biz yapacağız. Bu düzen değişiminin kendi iktidarının sonu anlamına geldiğini bilen iktidar bu nedenle buradan kara bir propaganda yürütüyor. Üstelik bunu utanmazca yapıyor! Halkın olanı halkın yapacağımız bu adımları sanki üretici güçlerin malına mülküne el konulacakmış gibi sunuyor. Saray her zamanki gibi algıyı yönetmeye odaklı. Üstelik bu Saray rejimi 14 Ekim tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan Sanayileşme İcra Komitesi’nin 4. Madde’nin e bendinde yer alan düzenlemeyle artık istediği her şirkete el koyabileceği düzenlemeyi yapmışken! Hukuksuzca, keyfi biçimde el koyabilen bu düzeni değiştireceğiz.
Yüzde 99’u koruyan ve içine alacak bir düzen kuracağız. Bugün Türkiye’de hakkı yenen, farklı siyasi partilere oy veren, farklı kimliklere sahip olan, toplumun yüzde 99’undan yani halktan bahsediyoruz. Halkın hakkını tesis edeceğiz. Halkın haklarını güvence altına alan hukuk ve sosyal devleti kuracağız. İşini düzgün ve kuralına göre yapmayı dert edinenlerin kazanacağı düzeni kuracağız. Rantı değil üretimi; yandaşı değil tüm üretici güçleri içine alan bir düzen kuracağız. Emekçiyi, emekliyi, çiftçiyi, esnafı, KOBİ’yi, genç girişimciyi, sanayiciyi…
Kamuyu zarara uğratanlar bu değişimden korkacaktır elbet; ama kurallı, hukuka dayalı, hakça bir düzenin açlığını hisseden on milyonlar için bu değişimle yarın her şey çok güzel olacak! Halkçı bir anlayışla, halkla; demokratik haklarımızı kullanarak, demokrasiyi kuracağız. Halkın olanı halkın yapacağız. Bütçe hakkını tesis edeceğiz. Temel insan hakkı olan alanlarda kamucu olacağız; halkın sağlığını, eğitimini, barınma ve ulaşım ihtiyacını bir avuç yandaşın kâr hırsına terk etmeyeceğiz. Kamu özel işbirliği projelerini kamulaştıracağız! Tüm bunların yapılması için ihtiyaç duyulan toplumsal talep halkta, yapmanın siyasi iradesi ve yapacak olan insan kaynağı da bizde mevcut! Bu düzeni mutlaka değiştireceğiz…
*Doç. Dr., CHP İzmir Milletvekili