YAZARLAR

Kamusal alanın fay hatları

İstanbul Yaya Sergileri 1/ Nişantaşı, İstanbul Yaya Sergileri 2: Karaköy - Tünel ve tabii Gezi Parkı protestolarına denk gelen “13. İstanbul Bienali” bugünden bakıldığında kamusal alan düşüncesinin fay hatlarını görünür kılan sergiler. Üstelik bu görünürlük, sanatın temsil işlevinin izlenmesiyle de alakalı değil. İster planlı isterse plansız olsun kamusal alandaki gelişmelere açık bu sergiler, düzenlendikleri semtlerin dinamikleriyle şekillenen müdahaleler içeriyor.

Karaköy’ün iş merkezi olarak kullanıldığı 1980’lerdeki keşmekeşini hatırlayanlar henüz 50’sini devirmedi. Aynı kuşak bu eski semtin “yeni zevk” mabedi olarak kodlandığı dönemi de yaşadı. Şimdi ise Galataport adı altında evcilleştirilmesine tanıklık ediyorlar. İlk bakışta tarihi bir bölgeden beklenmeyecek sıkışıklıkta bir dönüşüm takvimi. Ancak böylesi, İstanbul için olağan. Muğlaklığından dolayı epey işe yarayan “yaşam alanı” kavramı ve İstanbul’u “tarihsel olmayanın” işgalinden kurtarma girişimleri el ele kamusal alanları -kalıcılık iddialarına karşın- istim üstünde tutmaya devam ediyor. Bu tür yatırımların tanıtım metinlerinde İstanbul’un “çokkültürlü” geçmişine yönelik vurgu, hangi simgelerin dolaşıma gireceğine dair mücadelenin üstünü örtemiyor.

Fulya Erdemci

Bu hafta kaybettiğimiz küratör ve yazar Fulya Erdemci’nin İstanbul’daki çalışmaları da söz konusu mücadelenin izlenebileceği kanallar sunmakta. İstanbul Yaya Sergileri 1/ Nişantaşı, İstanbul Yaya Sergileri 2: Karaköy - Tünel (eş küratör Emre Baykal) ve tabii Gezi Parkı protestolarına denk gelen “13. İstanbul Bienali” (eş küratör Andrea Phillips) bugünden bakıldığında kamusal alan düşüncesinin fay hatlarını görünür kılan sergiler. Üstelik bu görünürlük, sanatın temsil işlevinin izlenmesiyle de alakalı değil. İster planlı isterse plansız olsun kamusal alandaki gelişmelere açık bu sergiler, düzenlendikleri semtlerin dinamikleriyle şekillenen müdahaleler içeriyor.

John Körmeling’in tasarladığı alternatif yaya yolu- Karaköy

Akla hemen ikinci Yaya Sergisi’nde, yaya akışının sürekli motorlu taşıtlarla kesintiye uğratıldığı Karaköy’de araçlarla araç ve yaya trafiğine karşı John Körmeling’in tasarladığı alternatif yaya yolu geliyor. Karaköy’ü daha önce görünmeyen bir açıdan izleme fırsatı, kent planlamaya dair bir öneriyi de beraberinde getiriyordu. Yine aynı seçkide otoparkın üzerine yerleştirilen, hattat İsmail Hakkı Altunbezer’in “Bu da geçer ya hu” hattının Türkçe uygulaması bölgenin yoğun görsel uyaranlarının arasında beklenmedik içeriğiyle semt dokusuna bir çentik atıyordu.

İşaret etmekle yetinmeyen, tavır alan bu yaklaşım, Erdemci’nin kamusal alan fikriyle doğrudan bağlantılı. İstanbul Bienali’nin basın toplantısında Chantal Mouffe’un kavramsallaştırmasına referansla kamusal alanı bir uzlaşı değil, çekişme sahası olarak gördüğünü söyleyen Erdemci, bu çekişmede kendi konumunu da eleştiriye açmaktan çekinmeyen bir küratördü. Bienali sponsorluk ilişkileri yüzünden protesto eden Kamusal Sanat Platformu’nun eleştirilerini -T24’ten Özgür Duygu Durgun’un aktardığına göre- “[Sanat] diğer alanlardan farklı olarak kendi işleyişine eleştirel olarak bakan bir yapıdır” diye cevaplamıştı.

Kavramsal çerçevesi kamusal alanla bağlantılı olarak kurulan bienalin Gezi Parkı protestolarından dolayı kamusal alanlardan çekilmesini talihsiz bir tesadüfün sonucu olarak okumak yeterli mi? Erdemci’nin, Lale Müldür’ün şiirinden alıntıyla bienalin temeline yerleştirdiği “Anne, ben barbar mıyım?” sorusu kamusal alanda olması uygun görülmeyenleri de kapsayacak bir zemin vaat ediyordu. Kentsel dönüşüm çalışmalarına kamusal alanda verilen cevabı hem tarihi hem de coğrafi eksende takip eden bienalin çerçevesi halihazırda günceldi. Kamusal alan tartışmalarının olağandışı bir aciliyet kazandığı Gezi Parkı protestoları bu çerçeveye bakışı bambaşka bir noktaya taşıdı. Yine T24’teki aynı haberde Erdemci, sanatçılardan Gezi’yle doğrudan bağlantılı bir iş yapmalarını istemediklerini söylüyor, “bu sayede bu alanlarda olanların izlenmesi ve sokakların sesinin dinlenmesi gerektiğini düşündük" diyor.

Gezi'den bir pankart

Kentteki göstergeleri beklenmedik bir güçle savuran, onlara yeni işlevler kazandıran bir eylemler serisiyle eşzamanlı olarak bienalin ne yapabileceğinin epey tartışıldığı zamanda verilen bu cevaba artık yeni bir açıdan bakmak mümkün. Kamusal alanda sanatı, oradaki dinamikleri görünür kılmaya, onu şekillendiren hegemonyaya çelme takmaya odaklı bir anlayışla ele alan bir yaklaşım, Gezi Parkı protestolarının yarattığı heyecanı da görmezden gelemez. 


Erman Ata Uncu Kimdir?

İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Amsterdam Üniversitesi’nin film çalışmaları yüksek lisans programını bitirdi. Uzun yıllar Radikal gazetesinde kültür sanat muhabiri olarak çalıştı. Aralarında Argonotlar, Art Unlimited, Altyazı, Di’van, Duvar English, Istanbul Art News’un da olduğu yayınlara katkıda bulundu.