Kanalıma, mutfağıma hoş geldiniz…
Erkekler kadınları eve kapatmışlardı. Hayatın merkezi evdi, onu örgütleyen de kadındı. Ama parayı getiren erkek olduğu için kuralları da erkek koyuyordu. Emeklilikte ise tüm denklemler değişiyordu. Bütün hayatın kadının üzerinden örgütlendiği evde, yumurta kırmayı bile beceremeyen erkekler kadınların görünmez emeğinin gücü ile karşılaşıyorlardı.
Adam salonun bir köşesinde, sehpanın üzerine iskambil falı açmakla meşguldü. Kadın elektrik süpürgesiyle hızlı bir giriş yaptı “sen mutfağa geç buraları süpüreceğim” dedi. Adam sessizce topladı kartları “sonra da kadınlar gelecek, sen kahveye gidersin. 3-4 saat gelme, gelmeden önce de ara” dedi kadın. Adam giyinmek için yatak odasına geçti.
***
4 erkek, arabayı yolun kenarındaki boş arsaya çekmişlerdi. Ters çevirdikleri bir limon kasasının üzerinde gazete kağıdı onun da üzerinde biraz peynir birkaç kadeh de rakı vardı. Arabanın arkasına sığdırabildikleri küçük portatif taburelerde oturuyorlardı. Pek rahat değildi ama idare ederdi. Daha önce aşağıdaki parka gidiyorlardı, gazete kağıdına sarılı biralarını içip sohbet ediyorlardı. Ama ortalıkta alkol alınması artık o kadar da normal olmadığı için böyle buldukları boşluklarda arabanın arkasına yerleşip içkilerini içiyorlardı.
***
O esnada kadınlar…
Keklerini böreklerini masanın üzerine dizmişler, çaylarını demlemişler, rahat koltuklara yayılmışlardı. “Bunlar da çok lezzetli olmuş, diyetimi bozduracaksınız” bana diyerek bir kez daha tabaklarını dolduruyorlardı. Yemek tarifleri, televizyon programı dedikoduları arasında “seninki nerede?” diye soruyordu biri. “Kovdum evden, kadınlar gelecek ayakaltında dolaşma dedim. Emekli olduğundan beri eve kapandı, sürekli iskambil falı bakıyor.” diye yanıt veriyordu ev sahibesi.
***
Erkekler kadınları eve kapatmışlardı. Hayatın merkezi evdi, onu örgütleyen de kadındı. Ama parayı getiren erkek olduğu için kuralları da erkek koyuyordu. Akşam geldiğinde yemek hazır olacaktı, sabah hazırlanırken kıyafetleri ütülü ve temiz olmalıydı, bıraktığı para idareli harcanacak, mümkünse tamir masrafı çıkartılmayacak, çocuklarla ilgili sorunlar kendisine yansımadan çözülecekti. Akşam yemeğinden sonra ayaklarını uzatıp kumandayı eline aldığında da gürültü çıkartılmayacaktı.
Çalışmayan kadınlar ‘filancanın karısı’ olarak anıldıkları için davranışları, giyimleri kuşamları da ‘filancanın’ hanesine yazılıyordu. Filancanın karısı ağır başlıdır, çok beceriklidir, iyi giyinir… Erkeğin hanesine yazılan bu itibara namus meseleleri de dahildi. O nedenle kadınların kapatıldığı evlere başka erkekler yanlarında bir kadın olmadan misafir olarak çağrılmazdı.
***
Erkekler kendi koydukları kurallarla kendilerini evden dışlamışlardı. Erkek arkadaşlarıyla görüşeceklerse dışarı çıkmaları gerekiyordu. Erkek erkeğe toplaşıp evde alkol almak zaten imkansızlar listesindeydi.
O nedenle özellikle baharın gelmesiyle, kırsal alanlarda ya da yol kenarlarında tabure üstünde erkek erkeğe buluşmalara tanık oluyorduk. Kağıda sarılı bira kutuları, limon kasasında rakı masaları, ekonomik gücü meyhanelere, birahanelere yetmeyen erkeklerin buluşma seçenekleriydi.
***
Emeklilikte ise tüm denklemler değişiyor, erkekler kadınların mekanlarında bir sığıntı gibi yaşamaya başlıyorlardı. Bütün hayatın kadının üzerinden örgütlendiği evde, yumurta kırmayı bile beceremeyen erkekler kadınların görünmez emeğinin gücü ile karşılaşıyorlardı. Kuralları kadınlar koyuyor erkekler de köşe yastığı gibi oradan oraya sürülüyordu: ‘Orayı yeni sildim basma… Misafir gelecek ortalığı dağıtma… Pijamalarını katla… Çay bardağını tezgaha değil bulaşık makinesine koy…’
İşleri ve etiketleri olmayan erkekler, yaşamak için kadınların becerilerine muhtaç olduklarıyla yüzleşiyorlardı.
***
Kadınlar zekalarını, yaratıcılıklarını kullanarak daha iyi, daha güzel ve daha pratik bir hayat örgütleyebiliyorlardı. Her gün doğradıkları domatesin kabuklarından gül yapabiliyor, yemeğin lezzetini güzelleştirmek için yeni malzemeler ve onların birbirleriyle etkileşimini keşfediyor, yoğurdukları hamurun şekline şekil katabiliyorlardı.
Malzeme bilgisi onlardaydı, yöntemleri defalarca denemişlerdi, yeni keşifler için vakitleri vardı. Daha iyi temizlik, daha pratik dikiş, daha lezzetli yemek, daha şık bir görünüm için tarifler alıp verdikleri geniş bir networkleri vardı.
‘Kulak memesi kıvamı’nı onlar elleriyle hissederdi, ‘unu pembeleşinceye kadar kavurun’ dendiğinde o pembenin tonuna kadınlar hakimdi. ‘El kararı tuz, göz kararı su’ ölçüsü kadınların bilgeliğiydi. Aynı malzemeyle tencerede ayrı fırında ayrı lezzet kadınların birikiminin ve yaratıcılığının ürünüydü.
Erkekler yıllarca bunları küçümsemiş, görmezden gelmiş, takdir etmemişti. Bunların hayatını ne kadar kolaylaştırdığını, güzelleştirdiğini inkar etmişler, görünmez emeğin maddi karşılığı olmamasını kadınlara karşı kullanmışlardı.
Ve emekli olup evde zaman geçirmek zorunda kalınca, kadınların ne kadar becerikli olduğuyla yüzleşmiş, sudan çıkmış balık gibi hissetmeye başlamışlardı.
***
Sosyal medya, kadınların bu görünmez emeğinin ve yaratıcılığının su yüzüne çıkmasını sağladı. Artık her ekranda lezzetli ve pratik turşu kuran, saç örgüsünden çiçeğe türlü şekillerde börekler yapan, fırında ve tencerede harikalar yaratan, renkli kumaşlarla milim milim yama çalışarak dikiş işinde tur atlayan, tuvalet kağıdından çiçek buketleri, plastik kaşıklardan avize yapan kadınlar var.
“Kanalıma, mutfağıma hoşgeldiniz” diye başlıyorlar, “abone olmayı, beğeni eklemeyi unutmayın” diye bitiriyorlar. “Şöyle yoğurursanız daha yumuşak olur” diyorlar, “ben bunu kattım lezzetli oldu” diye devam ediyorlar. Olayı pötibör bisküviyi kurdele ile süsleyecek kadar ileri götürenler var elbette. Ama erkekler her sabah işe gidip, onlara gösterilen işleri yaparlarken kadınlar bugün ne yapsam diye düşündüler. Sonra bugün değişik ne yapsam dediler ve onlarca yüzlerce tarif, yöntem çıktı ortaya.
Kadınlar kendilerine sunulan kısıtlı alanda kendilerini geliştirdiler, yaratıcılıklarını kullandılar. Hayatta kaldılar ve hayatı yaşanır kıldılar.
***
Yaşı seksenlere yaklaşmış üç kadın çardağın altında çaylarını yudumluyorlar, biraz karışık kızartma biraz börek biraz kısır derken ikindi kahvaltısının keyfini çıkartıyorlardı. “Bizimki iyi adamdı ama huysuzdu biraz” dedi biri “diken üstünde tutardı bizi rahmetli.”
***
Sosyal medyada, orada burada bir yemek tarifine ya da eski tişörtlerden çanta yapan birine rastlarsanız, çoraplardan paspas, kaşıklardan avize… O videonun öncesinde kadının kıstırıldığı alanda kendisini nasıl yeniden var ettiğini, öyle ya da böyle yaratıcılığını nasıl geliştirdiğini, kendisine sunulanı nasıl aştığını düşünün, o kadının emeğine ve zekasına şapka çıkartın.