Kantinler ve çocuklar
Sorunun asıl ve net çözümü, tüm Türkiye çapında, ailelerin maddi durumuna bakılmaksızın, devlet okullarının tüm kademelerinde ücretsiz okul yemeği uygulaması için bütçeden acilen bir pay ayrılması, okul kantinlerinde sağlıklı seçeneklerin sübvanse edilmesi, çocukların fiziksel gelişimlerinin düzenli ve sistematik takibi ve bu bütüncül uygulamanın da Cumhuriyet’in 100.yılında hızlı bir şekilde başlatılması.
“Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler”
Nazım Hikmet, Kız Çocuğu
Son dönemde çocuk yoksulluğu, çocukların kronik düzeylere varan ve hatta ölümle sonuçlanan açlığı ve lokantalarla yarışan kantin ücretlerinin velilerde doğurduğu çaresizlik karşısında Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz hafta sosyal belediyecilik açısından önemli bir adım attı ve 2023 yılından itibaren sosyal yardım alan ailelerin Başkent Kartları’na çocuklarının kantin masraflarının karşılanması için aylık kişi başı 330 TL’lik bir destek yatırılacağını duyurdu.
Proje ilk etapta pilot ilçelerde başlayacak; ardından toplamda 60 bin öğrenciyi kapsar hale gelecek. Bu yardım, her ay düzenli olarak 1 kilo et karşılığında sosyal yardım alan ailelerin Başkent Kartlarına yapılan destekle birlikte çocukların beslenmesinde önemli bir eşiğin daha geçilebileceğinin kanıtı.
Ancak, yetersiz ve dengesiz beslenme sorunları konusunda daha duyarlı olan ve risk altındaki gruplardan biri olan çocuklara yönelik bu önemli girişimin yanı sıra, merkezi yönetim tarafından kantinlerde ciddi bir gıda güvenliği denetimi ve besin içeriklerine ve fiyatlandırmaya dair bir standart getirilmesi de şart.
Birkaç yıl önce farklı şehirlerdeki okullarda çocukların şırınga şeklindeki çikolata nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından okul kantinlerinde denetimler artırılmıştı. Gıda mühendisi Bülent Şık da geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir yazısında, okul kantinlerinin özel işletme statüsünden çıkarılıp birer mutfak birimine dönüştürülmesini önermişti.
Yetersiz beslenme bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, çocuk haklarını ve çocukların iyi olma hallerini doğrudan etkileyen bir parametre.
Öncelikle; okulların bünyesinde faaliyet gösteren gıda işletmelerinde satışa sunulacak tüm gıdaların “Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği” ve Yönetmeliğe bağlı ikincil mevzuata uygun olması, kantinlerin de hem okul aile birlikleri hem de yetkili birimler eliyle sürekli denetlenmesi gerekiyor.
2017 yılında başlatılan ve yaklaşık 13 bin kişiye ulaşılan “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması – 2019” sonuçlarına göre; Türkiye’de 15-18 yaş grubu çocuklarda yaşa göre boy uzunluğu çok kısa seyrederken, okul çağı çocuklarda demir eksikliği anemisi, B12 vitamini eksikliği ve folat eksikliği tespit edilmişti.
Belediyenin aktardığı bu kaynak aracılığıyla her gün çocuğuna yaklaşık 10 TL’lik bir kantin harçlığı veren aile, çocuğunun sağlıklı gıdaya erişiminden nasıl emin olacak?
Şu anda okul kantinlerinde içinde “peynir” olmayan “peynirli tostlar”ın fiyatı bile 20 TL’den başlarken, okul aile birliklerinin de kantinlerde düzenli denetim yaptığına dair pek olumlu haberlere rastlanmadığı bir ortamda, çocuk 10 TL ile besin içeriği güçlü bir gıda alabilecek mi? Örneğin, Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, “Obezite sorununun çözümü için ilk olarak ilk ve orta dereceli okul kantinleri kontrol altına alınmalı” diyor.
Kantin fiyatları düşürüldüğünde dahi, 10 TL’ye sucuklu tosta erişen ve her gün tek tip gıda ile beslenen çocuklarda bağışıklık sistemi hastalıklarından demir düşüklüğü ve öğrenme güçlüğüne dek birçok “yan etki” çıkması nasıl önlenebilir? Örneğin, bazı okullarda çocukların çok ucuz diye sürekli olarak şekerli meyve suyu içmeleri endişe verici sonuçlar doğurabiliyor.
Okul kantinlerinde besin değeri düşük, aşırı miktarda enerji, doymuş yağ, tuz ve şeker içeren maddelerin olmaması nasıl sağlanabilir?
Öğrencinin yaklaşık 10 TL’lik kantin bütçesi kapsamında besleyici ve “zihin açıcı” ne tür bir beslenme olmalıdır ve buna dair nasıl standartlar getirilebilir? Veya öğrenci elindeki kıt kaynakları kullanarak doğru bir beslenme yöntemi konusunda nasıl bilinçlendirilir?
Şef Jamie Oliver’nin de dediği gibi “Her çocuğa besinleri öğretin”. Peki ama nasıl?
Birleşmiş Milletler’in son dönemde izlediği Tek Sağlık (One Health) yaklaşımı, insan sağlığının, gıdaların, hayvanların ve çevrenin birbiriyle ekosistemler içerisinde bağlantılı olduğunu ve sağlığa bu yüzden de bütünlükçü bir şekilde bakılması gerektiğini kabul eder.
Dolayısıyla, artık çocukların beslenmesinin de bu ekosistemin bir bileşeni olduğu gözden kaçmamalı. Yediğimiz elmanın, içtiğimiz sütün, tükettiğimiz peynirin besin değerinin düşmesi, çocukların beslenme kalitesini de etkiliyor.
Öte yandan, çocukların türlü alerjiler sebebiyle tost, ekmek, yoğurt, süt tüketemedikleri veya harçlıklarının 10 TL ile sınırlı olduğu durumlar için kantinlerde ucuz ve erişilebilir alternatiflerin bulunması, tüm bu sürecin ve çocukların fiziksel gelişiminin ise Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ortaklığında düzenli bir şekilde izlenmesi, okul ölçeğinde gıda mühendislerden uzman desteği alınması gerekiyor.
Dr. Diyetisyen Dilşat Baş ile bu konuda yaptığım söyleşide, “elbette 10 TL yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması için yeterli bir destek olmamakla birlikte doğru besin seçimleri yapılırsa çocukların yeterli beslenmesinin sağlanması yolunda faydalı bir adım olabilir” diyor.
Dr. Dyt. Baş, okul kantinlerinde sağlıklı ürünlerin (ayran, süt, yoğurt, peynir, peynirli tam tahıllı sandviç, taze meyve, kuru meyve, haşlanmış yumurta, yumurtalı sebzeli sandviç, zeytin ezmeli peynirli tam tahıllı sandviç gibi) daha uygun fiyatlarla satılmasının kısıtlı kaynağa sahip yoksul çocukların sağlıklı tercihlere ulaşımını kolaylaştırırken kaynak sorunu olmayan çocukların da sağlıklı tercihlere yönelmesini sağlayabileceğine de dikkat çekiyor:
“Doğru tercihlere yönlendirmenin beslenme eğitimi ve sağlıklı tercihlerin daha uygun fiyatlı satışı ile sağlanması mümkün. Peynirli sandviç ile çikolata aynı fiyatta olursa çocukların çikolatayı seçmesi kaçınılmaz. Fiyatlar gerçekten sağlıklı tercihler yönünde okul yönetimi veya devlet tarafından sübvanse edilmeli böylece hem yoksul çocukların beslenme yeterliliği sağlanırken yoksul olmayan çocukların sağlıksız tercihlere bağlı beslenme ile ilişkili sağlık risklerinden korunması sağlanabilir.”
TÜBER 2015 verilerine dikkat çeken Dr. Baş, 6-17 yaş arasında çocuk ve gençlerin enerji gereksiniminin 1400 kkal den 2800 kkal ye kadar geniş bir aralıkta olduğunu ve protein ihtiyaçlarının da yine 18,2 gr’dan 55,7 gr’a kadar geniş bir aralıkta olduğunu hatırlatarak; 10 TL ile yumurtalı sebzeli sandviç ve ayran alan bir çocuk yaş grubuna göre bazal enerji ihtiyacının en fazla yüzde 21,4 ve en az yüzde 10,7’sini karşılarken protein ihtiyacının en az yüzde 26,9’unu ve en fazla yüzde 70’ini karşılayabileceğini de kaydediyor.
Dolayısıyla, bu destek ile ilkokul çağı çocuklarda enerji ve protein açığının daha çoğu kapatılırken ortaokul-lise dönemindeki ergenlerde verilen destek daha çok olmalı.
Dr. Baş’ın vurguladığı diğer nokta ise, çocukların sağlıklı beslenme seçimlerini yapılabilmesi için her yaş grubuna yönelik beslenme eğitimi programlarının yürütülmesi gerektiği… Ayrıca, kantinlerdeki ürünlere dair memnuniyet anketleri de doldurulabilir.
Çocukların büyüme-gelişme takiplerinin Ana Çocuk Sağlığı Merkezlerinin yanı sıra okul yönetimi ve okul aile birliği tarafından yapılması, böylelikle risk altında olan çocukların hızlıca tespit edilip gerekli sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurularının sağlanması da Dr. Baş’ın dikkat çektiği bir nokta.
Bir diğer deyişle, belediyelerin alım gücü düşük ailelere yönelik sosyal desteklerde bulunmaları çok önemli; ancak bunun ilgili tüm merkezi ve yerel kanallar üzerinden desteklenmesi ve sosyal hizmetlere ulaşımın yoksullukla mücadelede önemli bir araç haline gelmesi gerekiyor.
“Bana balık verme, balık tutmayı öğret” klişesinden söz etmiyorum sadece. Balık verirken, aynı zamanda balık verdiğiniz çocuğun fiziksel gelişimini takip etmekten, o çocuğun sağlıklı beslenme seçimlerini öğrenmesini sağlamaktan da söz ediyorum.
Okul çağındaki çocuğun beslenmesine ekonomik, fiziksel ve sosyolojik açıdan bütüncül bakışmasından söz ediyorum.
Kantinlerde iki liralık su beş liraya satılırken, kira bedellerinin düşürülmesi yoluyla fiyatların aşağı çekilebileceği, bunun da bakanlık tarafından sürekli denetleneceği seçeneklerden söz ediyorum.
Yani bir çocuğun temel insan hakkı olarak beslenme hakkından yararlanması için gerekli finansal mekanizmaları devreye sokarken, yerel ve merkezi düzeyde bu çocuğun yoksulluk ve açlık döngüsü içinde kaybolmamasını sağlayacak “çıkış stratejileri” ve bilinçlendirme seçenekleri de devreye sokulmalı.
“Böylece çocuk yoksulluğunun yarattığı beslenme yetersizliği ve beslenme yetersizliğinin neden olduğu hastalıkların önlenmesi mümkün olabilir,” diyor Dr. Dyt. Baş.
Dolayısıyla, bu mesele tek bir bakanlığın veya tek bir yerel yönetimin meselesi değil. Yerel yönetimlerin haneler üzerinden dağıttığı destek mekanizmaları elbette bir noktaya kadar etkili.
Sorunun asıl ve net çözümü, tüm Türkiye çapında, ailelerin maddi durumuna bakılmaksızın, devlet okullarının tüm kademelerinde ücretsiz okul yemeği uygulaması için bütçeden acilen bir pay ayrılması, okul kantinlerinde sağlıklı seçeneklerin sübvanse edilmesi, çocukların fiziksel gelişimlerinin düzenli ve sistematik takibi ve bu bütüncül uygulamanın da Cumhuriyet’in 100.yılında hızlı bir şekilde başlatılması.
Ücretsiz okul yemeği tartışmalarında gördük ki, bütçeden pay ayrılması diye bir sorun yok, bütçede bu konunun önceliklendirilmesi gibi bir sorun var. Onca altyapı projesine, nükleer santrale destek ve gelir garantisi sağlanırken, 18 yaşına dek tüm çocukların sağlıklı ve erişilebilir fiyatlara beslenmesi için bütçede bu kalemin önceliklendirilmesi gibi bir sorun olacağını düşünmek dahi istemiyorum.
Daha fazla çocuk, bu önlenebilir açlık bataklığında yok olmasın diye...
Okul kantinleri çocukların gözünde erişilemez bir Kaf Dağı’na dönüşmesin diye…
Sağlıklı ve yeterli beslenme, sınıfsal bir olgu haline gelip çocukluğunu yaşamak, süt içmek, elma yemek dahi bu ülkede bir “lüks” haline gelmesin diye…