'Kanun Dışında': Hiçbir zaman bugünkü kadar geniş bir kesime suç işleme özgürlüğü tanınmadı
Gazeteciler Cengiz Erdinç ve Murat Toklucu ile Doğan Kitap tarafından yayımlanan çalışmaları 'Kanun Dışında'yı konuştuk.
DUVAR - Her türlü dolandırıcılığın ustası Mahmut Saim, sanatçı ruhlu hırsız Fantoma Mehmet, hayali kitapların tercümanı Habil Adem, ağır ceza hakimliğinden eroin üreticiliğine inanılmaz kariyeriyle Ziya Hilmi, ağır suçların adamı Ekrem König, 'Müthiş Türk' Esat Selçuk, efsane eşkıya Koçero, 'seks prodüktörü' Berç Güler Persahyan, müthiş düzenbaz Güney Zobu, Cumhuriyet tarihinin büyük dolandırıcısı Selçuk Parsadan ve adı suça karışmış daha nice isim. Aralarında mezar hırsızları da var, eşkıyalar da. Müze soyguncuları da var, Alocular da.
Gazeteciler Cengiz Erdinç ve Murat Toklucu, Doğan Kitap tarafından yayımlanan 'Kanun Dışında' çalışması ile Türkiye'nin en azılı suçlularının arşivlere saklanmış hikâyelerini ortaya çıkardı. Erdinç ve Toklucu ile 'Kanun Dışında'yı konuştuk.
Bilgi ve belgelere dayanan bir araştırma yaptınız. Fikir nasıl gelişti ve birlikte yazmaya nasıl karar verdiniz?
Cengiz Erdinç: Benzer konularda fikir alışverişinde bulunuyorduk. 'Suç dünyasından portrelerle ilgili bir şey yapabilir miyiz?' diye düşündük. Bazı isimleri biliyorduk, bazıları da araştırırken ortaya çıktı.
Kitaba dahil etmeye karar verdiğiniz portreleri nasıl belirlediniz ve nasıl bir paslaşma oldu aranızda araştırma ve yazım sürecinde?
Cengiz Erdinç: Belli bir çerçeve çizip bakmaya başladığımızda çok sayıda isim, öykü ortaya çıktı, içlerinden bazılarını elemek zorunda kaldık. Kaynaklarımız dönemin gazeteleri, anılar, tezler, kısmen dava dosyaları. Ana hat belirlendikten sonra kimde ne varsa ortak büyük bir dosyalar dizisi oluşturduk. Sonra paylaşarak yazdık.
Murat Toklucu: Zaten ikimizin de daha önce üzerinde çalıştığı suçlar ve portreler vardı. Cengiz Erdinç kitaba konu ettiğimiz bazı kişilerle hayattayken görüşme şansı yakalamıştı örneğin, onları o yazdı.
Kitabınızda anlatılan 'Kanun Dışında'kilerin çoğu, dönemin koşullarına göre sofistike denilebilecek bir zihin yapısıyla inanılmaz suçlara imza atmışlar. Onlar mı çok zeki, dönemin koşulları mı çok mu elverişli ?
Cengiz Erdinç: Ağırlıkla dolandırıcılar, fakat genel olarak suçla geçinen insanlar ortalamanın üzerinde bir zekaya sahip. Bunu da dönemin koşullarını iyi değerlendirerek kullanıyorlar. O yıllarda ne ilgi görüyor, insanlar neden korkuyor, çekiniyor, ya da neyi seviyor? Bunu çok iyi belirleyip böyle çalışıyorlar.
Murat Toklucu: Cengiz Erdinç’in söylediği gibi en kilit mesele dönemin koşullarını değerlendirmek ve havayı iyi koklamak. Geçmişte köprüyü satıp dolandırıcılık yapan kişi şimdi yaşasa Çiftlik Bank ya da kripto para vurgunu gibi bir işe girecekti belki de çünkü bu dönem onu gerektiriyor. Zamanın koşullarını değerlendirmenin yanı sıra kurbanını iyi tespit etmek de bir dolandırıcı için önemli bir vasıf. 1996 yılında Başbakan Tansu Çiller’i telefonda emekli bir generalin sesini taklit ederek kandıran ve örtülü ödenekten para alan Selçuk Parsadan buna iyi bir örnek olabilir. Parsadan’ın Tansu Çiller dışında gelmiş geçmiş hiçbir başbakanı bu şekilde dolandırabilmesi mümkün değildi. Hatta bazılarını dolandırmaya çalışırken kendisi bile dolandırılabilirdi.
'DEVLET KORKUSU, DOLANDIRICILARIN HER ZAMAN KULLANDIĞI BİR ZEMİN'
Bu suçlulara dair enteresan bir nokta da şu; yeri geldiğinde devleti ya da kamunun gücünü kullanarak suç işlemeye devam edebiliyorlar. Bugün de tarihin tekerrür etmediğini söylemek herhalde saflık olur. Hem kanun dışı olup hem de kanunu kullanarak kötülüğe devam edebilmeyi sağlayan siyasi-toplumsal düzeni -dünü ve biraz da bugünüyle- nasıl açıklıyorsunuz?
Cengiz Erdinç: Aynı sorun bugün de var. Hukuk bir silah olarak kullanıldığında, bir korkuyu beslediğinde, dolandırıcılar da bunu rahatlıkla alıp işliyor. Yakın zamanda bile bir ceza hukuku profesörünü, dört yıldızlı bir orgenerali dolandırabilmenin sırrı burada. Daha geçen hafta bir savcıyı, üstelik savcı olduğunu bilerek dolandırdılar. Belki bu insanlar devletin o “ceberrut” yüzünü iyi bildikleri için, o korkuyla dolandırılabiliyorlar.
Murat Toklucu: Devlet korkusu dolandırıcıların her zaman kullandığı bir zemin. Bugün “alocular” diye bildiğimiz dolandırıcılar tek parti döneminde insanları “CHP müfettişi” olarak arıyorlar, Demokrat Parti döneminde Başbakan Menderes’in özel kaleminden aradıklarını söylüyorlar, günümüzde de “Hakkınızda FETÖ veya PKK soruşturması” var diye korkutup para sızdırıyorlar.
Basında ''matbuat dolandırıcılığı'' diye adlandırılan bir suç türü de var, Mahmut Saim ve Habil Adem gazetelere dadanıyor. Neden gazeteleri ve gazeteciliği seçiyorlar?
Cengiz Erdinç: Mahmut Saim gazetelerin popürlerliğinden faydalanarak abone topluyor. Habil Adem ise gazeteciliği bir tehdit unsuru olarak kullanıyor ki, bunu bilgiye dayanarak yapıyor. Gazetecilik her zaman bir kamu gücünü içinde barındırıyor. Abone sahtekarlığının devamını bizzat gazetelerin yaptığı “sahte promosyon kampanyalarında” görmek mümkün. Öte yandan gazeteciliğin gücünü kullanmak, bugün hükümetlerin de iş insanlarının da peşine düştüğü bir şey. Değişen çok fazla şey yok yani.
Kamu adına yapılan bir meslek olduğu için içinde bir miktar kamu gücünü barındırıyor, bir tür “yazarım ha” tehdidi günümüzde de geçerli. Gazeteciliği bir şantaj ya da güç devşirme aracı olarak kullananlar, muhabirinden patronuna kadar bu döneme kadar uzanıyor. Burada asıl mesele belki de gazeteciliğin kamuoyunun bilgilendirilmesi dışında zenginlik kaynağı olan bir araç olarak görülmesi.
'BU KARAKTERLERİ TANINMIŞ BİR FİGÜR HALİNE GETİREN MEDYA'
Gazetelerin suç ve suçlulara dair yaklaşımı da farklı. Kahraman da yaratabiliyorlar canavar da. Hürriyet gazetesinin Esat Selçuk gibi soyguncu, kaçakçı ve muhtemelen katil olan bir azılı bir suçluyu ''Müthiş Türk'' diyerek manşetlere çıkarması. Bu tabloda medyanın da payı var mı?
Murat Toklucu: Esat Selçuk’un uluslararası çapta, maharetli bir suçlu olduğuna şüphe yok ama kapasitesi Hürriyet gazetesinin yansıttığının kat kat altındadır. Hürriyet o yıllarda düzenli asparagas haberler yapan, bunu neredeyse yayın politikası haline getirmiş bir gazete. Esat Selçuk örneğinde de bunu yapıyorlar. İşlemediği suçları işlemiş gibi yazıp olayı köpürttükçe köpürtüyorlar. Selçuk Türkiye’ye döndüğünde “Müthiş Türk” diye anıldığını, olimpiyatlarda altın madalya kazanmış bir sporcu gibi meşhur olduğunu görüyor ve hayretler içinde kalıyor. Sonra da bunu değerlendiriyor tabii.
Cengiz Erdinç: Aslında haberleri bir kronoloji içinde takip ettiğinizde gazeteciliğin nasıl gelişigüzel yapıldığını görüyorsunuz. Bu öyküler bir yandan da “Babıali” dediğimiz yapının nasıl bir kör cehaletle ya da özgüvenle davranabildiğini, kolaylıkla kahraman ya da düşman yaratabildiğini gösteriyor. Hemen bütün karakterlerin medyayla bir ilişkisi var. Onları bilerek ya da bilmeyerek tanınmış bir figür haline getiren medya. Bunun örneklerini bugün de görmek mümkün.
İttihatçıların iktidarında “milli kolonya” üretimine geçen Mahmut Saim, mesleğini ilim ve fenle açıklayan kasa hırsızı Fantoma Mehmet, silah kaçakçısı Ekrem Konig ya da dinler tarihini bilen Habil Adem gibi karakterler var. Ortak noktalarından söz etmek mümkün mü?
Murat Toklucu: Şiddet suçları bir kenara bırakılırsa dolandırıcılık, kasa hırsızlığı gibi alanlarda nam salmış, işini çok iyi yapan suçluların hepsi sıra dışı bir zekaya sahip. Tabiri caizse normal insanlar değiller. Sanıldığının aksine çok da çalışkanlar ayrıca, çalışmayı sevmedikleri için suç işlemeye başlamıyorlar. Herhangi bir meslek dalında insanlar nasıl kendilerini geliştirmek zorundaysa suç dünyasında da öyle. Kasa hırsızı Fantoma Mehmet kasa teknolojisini yakından izliyor örneğin. Amerika’da yeni bir kasa modeli mi çıktı, hemen bilgi sahibi oluyor. 1920’li, 30’lu yıllardaki kısıtlı iletişim olanaklarına rağmen bunları takip ediyor.
'HİÇBİR ZAMAN BUGÜNKÜ KADAR GENİŞ BİR KESİME SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ TANINMADI'
Kitabın önsözünde, "Suçun ve suç yöntemlerinin değişimi yalnızca günlük hayattaki yeniliklerle değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasi iklimle de yakından ilgilidir. Her devir kendi suçlusunu yaratır. Bu nedenledir ki, bir suçlunun hikâyesi aynı zamanda bir devrin de hikâyesidir" diyorsunuz. 20 ya da 30 yıl sonra bu yaşadığımız devri yazmak isteyenler için bugünden birikmeye başlayan malzeme hayli zengin olacak gibi görünüyor. Sizce böyle bir işe soyunacak araştırmacılar ne tür suçlu profilleriyle ve nasıl bir toplumla karşılaşacaklar mevcut gidişattan bakılırsa?
Cengiz Erdinç: Bu portreler bir iki istisna dışında kamu gücünün “taklidini” yapıyor, onu kullanıyormuş gibi gösteriyor, gelecekte bu işe soyunacaklar bunun ötesine geçen, doğrudan kamu gücünü kullanan figürlerle karşı karşıya kalabilir. Mahmut Saim bugün yaşasaydı kariyerini bu işlerle heba etmez, bir büyük şehrin belediye başkanı ya da bir kamu kuruluşunun genel müdürü, belki gerçek bir gazete patronu ya da kamu ihaleleri alan büyük bir müteahhit olabilirdi.
Murat Toklucu: Yıllar sonra bugünün suçlarını araştıracak olanlar herhalde en çok günümüzde toplumun bir kesimine tanınan suç işleme özgürlüğüne şaşıracaklardır. Bu dönemin ayırıcı özelliklerinden biri bu. Elbette Türkiye’de geçmişte de bazı insanlar suç işleyebiliyordu. Güvenlik güçlerinin “devlet adına” işlediği suçlar dışında üst düzey iktidar mensuplarının yakınlarının, çok zengin ailelerin çocuklarının işlediği suçlar örtbas edilirdi vesaire. Ama adli suçlar işleyip kurtulabilmeniz için epey üst düzey birinin yakını olmanız ya da çok zengin biri olup yüklü miktarda rüşvet vermeniz falan gerekirdi. Kimi zaman sırf görüntüyü kurtarmak için olsa da bir soruşturma, yargılama yapılırdı. Hiçbir zaman bugünkü kadar geniş bir kesime suç işleme özgürlüğü tanınmadı. Günümüzde doğru partilere mensupsanız -üst düzey yönetici falan olmanıza da gerek yok- siz ya da yakınlarınız suç işleyebiliyorsunuz.
Hikâyelerini araştırıp yazdığınız bu azılı suçlular arasında yaşadıklarıyla, yaptıklarıyla sizi en çok etkileyen, belki şaşırtan isim kim veya kimler oldu, neden?
Cengiz Erdinç: Kişisel olarak beni zekasıyla Mahmut Saim diyebilirim. Ağır ceza hakimliğinden eroin üreticiliğine uzanan Ziya Hilmi de çok etkileyici. Fakat İrfan Vural’ın öyküsü de bir boyutuyla 1960’ların sonunda yaşanmış eşcinsel bir aşk hikâyesi, gazeteler “cinsi sapık” diye geçiştirse de yeraltı dünyasında, cezaevi koşullarında kabul gören bir ilişki. Ve bir Amerikan otomobilinin içinde yan yana polis kurşunuyla ölüyorlar.
Murat Toklucu: En şaşırtıcı kişi benim için Mahmut Saim oldu. Birçok alanda dolandırıcılık yapmış. Bu çok enteresan çünkü dolandırıcılar genellikle belli dolandırıcılık türlerine yoğunlaşırlar. Mahmut Saim ise her mevkide oynayabilen futbolcu gibi rastlanması zor bir yeteneğe sahip. İkinci şaşırtıcı özelliği ise elli yıla yakın bir zaman dolandırıcılık yapması. Kariyeri süresinde Abdülhamit dönemine, İkinci Meşrutiyet’e, 1910’lu yıllarda art arda başlayan savaşlara, İstanbul’un işgaline, Osmanlı Devleti’nin son bulmasına, Cumhuriyet’in ilanına, İkinci Dünya Savaşı’na tanıklık etmiş ama her döneme ayak uydurmasını bilmiş.