YAZARLAR

Kanunsuzluğun tamiri uğruna

Nâzım Hikmet’in açlık grevi, büyük bir şairin bireysel direnişinin yol açtığı toplumsal dalgalanmanın, canını ortaya koyarak bazılarının gözlerini açmasının, bazılarının da her şeye rağmen hiç açılmayacak gözlerinin özeti gibidir.

“Haksız yere mahkûm edilen oğlum Nâzım açlık grevindedir. Ben de ölmek istiyorum gece gündüz oruçluyum. Bizi kurtarmak isteyenler bu deftere adreslerini yazarak imzalasınlar.”

Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım, 1950 yılının 9 Mayıs günü üzerinde bu cümlelerin yazdığı pankartla Galata Köprüsü’nde imza toplamaya ve açlık grevine başladı.

Oğlu ölmeye yatmış bir anne olarak Celile Hanım’ın, Nâzım Hikmet’i kurtarma girişimi sadece yarım saat sürebildi. Polisler tarafından emniyete götürüldü, trafiği engellemek gerekçesiyle savcılığa sevk edildi. Aynı gün şehrin duvarlarında “Nâzım Hikmet Kurtarılmalıdır” yazan afişler vardı. O afişlerin önünden binlerce insan geçemeden onları asanlar gözaltına alındı. 

Nâzım Hikmet’i açlık grevine getiren süreç ve grev sırasında yaşadıkları İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi adıyla özel bir dosya olarak yayımlanmıştı. İçinde özel yazılar, bir kitap ve on yedi adet tıpkı basım belge ve dergi vardı. Şairin Piraye’ye yazdığı veda mektubu sayılabilecek bir belge, birçok aydının Nâzım’ın grevden vazgeçmesi için imzaladığı dilekçeler, açlık grevi sebebiyle özel olarak çıkan Nâzım Hikmet gazetesinin bire bir kopyaları ve o dönemin birtakım dergileri... Dosyanın içindeki en anlamlı belge ise kuşkusuz şairin açlık grevi sırasında tuttuğu notlar.

Nâzım Hikmet’in açlık grevi sırasında tuttuğu notlardan, elyazısından günler ilerledikçe güçsüzleştiğini, kelimelerin titrek ve bozuk bir hal almaya başladığını görmek mümkün. Şairin ruh durumunun açığa çıktığı bu notlar çok etkileyici.  

Nâzım’a “bir kanunsuzluğun tamiri uğrunda gerektiği zaman ölümü göze alabilmek güzel şeydir” dedirten bu süreç nasıl başlamıştı?

1938’de Nâzım Hikmet, harp okulu öğrencilerini isyana teşvik etmek suçundan 28 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. Harp okulu öğrencileri kitapçılarda satılan Nâzım Hikmet kitaplarını okuyorlardı. Şairin suçu ve teşviki bu şiirleri yazmaktı. Koskoca bir adli hatayla başlayan yıllar geçti, Nâzım’ın sağlığı ve psikolojisi gitgide kötüleşti. 

Hapis hayatının on ikinci yılına girdiğinde, bu gidişe dur demek için hayatını ortaya koymaya karar verdi. “Millete verdiğim açık istidaya canımı pul yerine kullanıyorum” diyerek 8 Nisan 1950’de açlık grevine başladı. Yakınları, arkadaşları, ailesi şairi kararından vazgeçiremedi.

Kalp ve karaciğer hastasıydı. Açlık grevine başladıktan bir gün sonra doktor kontrolünden geçen Nâzım Hikmet’in sağlık durumu iyi bulunmadı. Avukatının erteleme isteği üzerine grevi bir süreliğine durdurmak zorunda kaldı. Bundan sonrası Cerrahpaşa’da geçen günler… Üç ay tam teşekküllü bir hastanede tedavi edilmesi gerektiği üzerine rapor verilmesine rağmen 2 Mayıs’ta Paşakapısı cezaevinde ikinci kez açlık grevine başladı.

Bir hafta sonra annesi Celile Hanım, on gün sonra Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat şaire destek için açlık grevine başladı. 17 Mayıs’a gelindiğinde, Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Sait Faik, Cahit Sıtkı Tarancı, Cevdet Kudret ve Adnan Saygun gibi isimlerin bulunduğu aydınlar grubu Nâzım’a bir mektup yollayarak yeni bir hükümet kurulana kadar açlık grevine ara vermesini rica ettiler. Nâzım Hikmet on yedinci günde yeni hükümet kuruluncaya kadar açlık grevine ara verdi. 15 Temmuz’da çıkan af kanunuyla da serbest bırakıldı.

Bir grup aydının Nâzım Hikmet'e çağrısı. 

Şair özgürlüğüne kavuştuğunda söyledikleriyle onca yıl çalınmış yaşamına işaret etmişti: “Heyecanlıyım. Ama bu heyecanım aftan değildir. Nihayet hakkımı alıyorum. Hakkımın bir kısmını da kaybederek temin ediyorum. Bütün sevincim dostlarıma, akrabalarıma ve her şeyden üstün tuttuğum hürriyete kavuşmaktan geliyor...”

Nâzım Hikmet’in açlık grevi, büyük bir şairin bireysel direnişinin yol açtığı toplumsal dalgalanmanın, canını ortaya koyarak bazılarının gözlerini açmasının, bazılarının da her şeye rağmen hiç açılmayacak gözlerinin özeti gibidir.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.