YAZARLAR

Kapalı iktidar

İktidar sahipleri, parti ve örgütü her şeyden önce kendi içine kapanma ilkesiyle hareket eder. İç dayanışma ve disiplin, mutlak koşuldur. İnanç, kazanç ve güç birliği. En küçük çatlak, sızıntıya, güç ve sonuçta iktidar kaybına; yok oluşa yol açar. Herkes bu bilinçle hareket etmelidir.

Birinci – ikinci dalga, hangi aşı derken, o çok merak edilen “post-corona” evresine geçmiş bulunuyoruz.

Salgınla birlikte düşünürler, toplumbilimciler arasında bir tür fütüroloji yarışı başladı: Korona sonrası dünyanın, yeni normalimizin nasıl bir şey olacağı tartışıldı hararetle… Mevsimin yaza dönmesiyle, kısıtlamaların kalkmasıyla, her şeyi bilen yöneticilerimizin baştan beri yaptığı gibi düşünce dünyası da geleceğe bakma heyecanını kaybetti.

Zizek, heyecanını kaybetmeyenlerden, kitap bile çıkardı. Aralık başında Berliner Zeitung’a verdiği röportaj, Türkçede de yayımlandı. Gerçeklikle ilişkimizin koptuğunu, yerle bir olduğunu söylüyor Zizek. Bence salgının kalıcı etkisi ve yarattığı yeni-normal bu. 

Yeni gerçeklik, anayasa hukukçusu Georges Burdeau’nun 1949’da geliştirdiği kavramla tanımlanabilir ancak: Kapalı İktidar.

Kendinden başka her şeye kapalı; gerçekliği yerle yeksan mutlak iktidarın pilot uygulama sahası Türkiye gibi gözüküyor.

Birkaç örnek: Sayılara bakılırsa, dünyada salgının en yaygın olduğu sekizinci ülkeyiz. Ama aynı istatistiklere göre koronadan hayatını kaybedenlerin en az olduğu ülke biziz. Sağlık Bakanlığı verileri bunu gösteriyor. İster genlerimiz dayanıklı deyin, ister etkili tedavi deyin… Allah koruyor.

Virüs bizim karşımızda nasıl görece etkisiz hale geliyorsa, onun tetikleyip katmerlendirdiği ekonomik kriz de aynı şekilde bize dokunmuyor, dokunamıyor. Hem aile hem çalışma hem de sosyal hizmetlerden sorumlu bakan, “uluslararası belgeler” üzerinden ortaya koyuyor bu gerçeği:

                             Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı.

Durum bundan ibarettir.

Öte yandan salgın kısıtlamaları nedeniyle İçişleri Bakanlığı, haksız rekabete yol açmama ilkesiyle hareket ederek, ayrıca “bilimsel bakış” gereği, “sosyal mesafenin ortadan kalkmasına yol açan” alkolün satışına yasak getirecektir. Salgın, ülkemizde marttan beri yaşandığına göre, bu hayli geç kalmış bir uygulama, maalesef. Bakanın da vurguladığı üzere, alkol yasağının Avrupa’daki uygulamadan farkı yok. -Her ne kadar onlar kendi uygulamalarından haberdar değiller şimdilik, yakında öğrenirler.- Kaldı ki, hafta içi sokağa çıkma serbest olduğundan, sosyal mesafe meselesi kalmayacağından alkol satışı da serbest.

“Bilimsel bakış” böyle, şaşmamak lazım.

Her alandan sayısız örnekle çoğaltabileceğimiz yeni – gerçek inşası, fiiliyatın karşısına “belge”, “istatistik”, “bilim”, “hukuk” vb. kavramları çıkarır. Geçerli ve tek gerçek, “iktidar gerçeği”dir. Mutlak ve kapalı iktidar gerçeği.

TAM KAPANMA ŞART

İktidar paylaşılmaz, paylaşılamaz.

Dolayısıyla iktidar sahipleri, parti ve örgütü her şeyden önce kendi içine kapanma ilkesiyle hareket eder. İç dayanışma ve disiplin, mutlak koşuldur. İnanç, kazanç ve güç birliği. En küçük çatlak, sızıntıya, güç ve sonuçta iktidar kaybına; yok oluşa yol açar. Herkes bu bilinçle hareket etmelidir.

Bünye sağlam olursa, dışarıdan hiçbir şey, hiçbir güç sizi etkileyemez. Gerisi kolay:

                             Sistematik olarak bir takım bahaneler yaratılacak ve antidemokratik yasa ve önlemler, parti grubu aracılığıyla Meclisten                                            kolayca geçirilebilecektir. Muhalefet, önce Meclis dışında sonra Meclis içinde susturulacaktır. Konuştuğu zaman da ‘yalan                                         söylemek’, ‘iftira atmak’, ‘huzursuzluk yaratmak’, ‘nifak sokmak’, ‘milli menfaatleri ve Devletin güvenliğini ihlal etmek’le itham                                 olunacak ve bu bahanelerle yeni ve daha şiddetli tedbirlere başvurulacaktır.

                             Memur ve yargıç teminatı ve tarafsızlığı yok edilerek partizan bir idare kurulacak; söz, basın ve toplanma özgürlükleri yok                                        edilerek her türlü eleştiri ve denetim olanağı ortadan kaldırılacaktır. Böylece, eleştiri ve görüşlerini halka duyuramayan                                              muhalefet taraftar toplayamayacak, çoğunluk partisi tek taraflı ve daimi propagandayla iktidarda kalacaktır.

Sadece eski sözcükleri güncel karşılıklarıyla yenilediğim yukarıdaki satırlar, tam 62 yıl önce burada, İstanbul’da kaleme alındı ve yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin genç ve parlak asistanlarından Alp Kuran’ın 23 Aralık 1958, Vatan gazetesindeki yazısı 'Kapalı İktidar' başlığını taşıyordu.

Görülüyor ki her şeyden önce bir “kriz yönetimi” ilkesinden doğuyor “kapalı iktidar” denen yapı ve model. Bugün salgın, dışa ve her tür fiili gerçekliğe karşı kapalı iktidarın kurumsallaşmasına kapı açıyor, gerekçe ve zemin oluşturuyor.

İKTİDAR, SALT İKTİDAR

Öte yandan, tam da Burdeau’nun Kapalı İktidar kavramıyla aynı yıl yayımlanmıştı George Orwell’in Büyük Birader’i bizlere dünyaya taktim ettiği '1984' romanı. O da gösteriyor ki, iktidar kendinden başka şey tanımaz. İktidar, iktidardır ve kendi içindir:

                             Parti iktidarda olmayı, yalnızca kendi çıkarı için istiyor. Başkalarının iyiliği bizim umurumuzda değil, bizi ilgilendiren yalnızca                                iktidardır. Servet, lüks, uzun yaşamak ya da mutluluk değil, yalnızca iktidar, salt iktidar. ….

                             Kimsenin iktidarı sonradan bırakmak amacıyla ele geçirmediğini biliyoruz. İktidar bir araç değil, bir amaçtır.

Hayli eski, hayli tanıdık gerçek sonrası gerçekle sınanıyoruz yeniden, yeniden.