Kapitalist kültüre metaforik bir eleştiri

Hilary Leichter’ın çalışanlar için tanıdık olan dünyayı hem korkunç hem de komik bir keder hikâyesinde harmanlayan romanı 'Geçici', iş dünyasının vahşetini anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Özlem Karahan

Ekonomi gün geçtikçe daha kötüye gidiyor. Özellikle Covid-19 salgınının tüm dünyayı etkisine almasından itibaren tüm dünyada giderek zorlaşan ekonomik koşullar etkisini marketlerde, akaryakıt istasyonlarında, fırınlarda, her ay ödenmesi gereken faturalarda gösterirken işsizlik bu kaosun merkezinde adeta parlıyor. Artık çoğu kişi hem profesyonel hem de kişisel hayatında istikrarı korumaya çalıştıkça içine gömüldüğü bir ‘varoluşsal araf’ta. Çoğu kişinin bir işi yok. İşi olanların dikkate değer kısmı ise sigortasız çalışmaya mecbur bırakılıyor. Artık insanlar kalıcı ve güvenli bir iş yaşamı için bir işten diğerine savruluyor.

Amerikalı yazar Hilary Leicher’ın orijinal dilinde ilk baskısı 2020 yılında yapılan ilk romanı ‘Geçici’, kariyerinde işte bu istikrarı yakalamak için metafizik bir arayışa giren genç bir kadını odağına alıyor.

KALICI BİR VAROLUŞ PEŞİNDEKİ BİR ‘GEÇİCİ’NİN ÖYKÜSÜ

İsmi açıklanmayan bu genç kadının tek bir büyük ideali var: ‘İstikrar’ olarak tanımladığı, kalıcı bir iş. Hikâye boyunca bu ideale ulaşmak için birbirinden ‘absürd’ bir işten diğerine koşturup duruyor. ‘Geçici’nin yirmi üç yaşındaki ana kahramanı bir geçici ajans için çalışıyor ve burada bir dizi işe atanıyor. Okyanusta bir midye oluyor, gökdelenlerin pencerelerini yıkıyor, bir mağazanın vitrininde bir mankenin yerini dolduruyor, güzel bir evde belirli aralıklarla kapıları açıp kapayan bir hayaletin veya bir suikastçinin cezaevine girdiği için ‘çalışamayan’ ortağının yerine geçiyor.

Geçici, Hilary Leicher, Çevirmen: Tülin Er, 200 syf., İthaki Yayınları, 2022.

Çalıştığı geçici işlerde kendisine verilen görevleri sorgulamadan, herhangi bir ahlaki temel gözetmeden yerine getirdikçe, kendisine başka yeni geçici işler veriliyor. Bir şirketin yönetim kurulu başkanının yerine geçtiğinde, gerçek hayatta plaza yaşamındaki saçmalıklar, hiçbir özel vasıf gerektirmeyen unvanlar, sorunların çözüm bulmadığı bitmek bilmez toplantılar keskin bir mizah ve ustalıklı bir dille eleştiriliyor. Genç anlatıcı, yönetim kurulu başkanı öldükten sonra onun küllerini kolyesine koyup bu ‘salon erkeğine’ şehri gezdirirken plaza yaşantısının ‘amaçsızlığına’ metaforik bir göndermeyi incelikle yapıyor.

Anlatıcının eş zamanlı görüştüğü on sekiz erkek arkadaşının her biri onun bir ihtiyacını karşılıyor. Yaşam koçu erkek arkadaş ona zorlu iş yaşamında güç veriyor, aşçı erkek arkadaş onu besliyor, ciddi erkek arkadaş hayatın ciddi biçimlerini ona gösteriyor. Bu erkek arkadaşların hepsi, kalıcı işleri olan birer ‘istikrarlı’ ve her birinin kahramanımızın ‘istikrar’a uzanan yolculuğunda birer misyonu var. Hikâye boyunca her biri diğerinden şaşırtıcı yirmi üç geçici işte çalışan kahramanımız, her görevi en üst verimlilikle yerine getirmenin peşinde. Ancak yine de bazen ahlaki içgüdülerine yeniliyor ve aldığı işleri ‘batırıyor’. Mesela yüzlerce ayakkabısının bakımını yapması ve onları belli bir düzene sokması için kendisini geçici olarak işe alan kadının aslında mağazalardan ayakkabı çaldığını görüp onun ayakkabılarından en beğendiğini çaldığında... Ya da ailesini ziyarete giden bir çalışanın yerine geçmek üzere görevlendirildiği korsan gemisindeki ‘meslektaşlarını’ yatıştırmak için bir cinayeti işliyor gibi yaptığında… Görevlendirildiği geçişi işlerden birini yaptığı sırada işvereni ona kalıcı bir iş teklif ediyor. Bu teklifi büyük heyecanla kabul etse de ilk görevini yerine getirmesi gerektiğinde yine işin ahlaki yanına ‘yeniliyor’. İşten kovuluyor ve kendini gözden düşmüş geçici işçilerin arasında, sürgünde buluyor.

TÜM GELENEKSEL TANIMLAMALARA BİR MEYDAN OKUMA

Leicher’ın incelikle inşa ettiği ve kâr amaçlı bir çalışma varoluşunu betimlediği, isteyen ve araştıran ama asla yeterli olmayan çalışanlar yaratan bu kapitalist kültür bizim için oldukça tanıdık. Evet, bir midyenin ya da kapıları açıp kapayan bir hayaletin yerine geçmiyoruz ya da bir işte ‘istenen performansı gösteremediğimizde’ ceza olarak bir cadının yanında görevlendirilmiyoruz ama çağımızın bize tanımladığı roller de bu metaforlarla anlatılan bu hikâyeden farklı değil. Bu anlamda Hilary Leicher’ın yer yer büyülü gerçekçilik, yer yer ironi ve absürd kullanarak anlatmayı çok da iyi başardığı şeyin her birimizin hayatı, çabası ve kapitalist sistemin bize biçtiği ‘saçma sapan’ roller olduğunu söylemek mümkün.

Öte yandan içinde yer aldığımız kapitalist düzenin sallantılı temellerine de dikkat çeken romanda yazar zaman ve mekânı romanın ana unsuru olmaktan çıkarıyor. Böylece oldukça gerçekçi bir nihai eleştiriye ulaşmak için sürrealizmin ve büyülü gerçekçiliğin imkânlarını kullandığı gerçeküstü bir anlatı kaleme alarak henüz ilk romanında özgünlüğü yakalıyor.

Bu romana ‘deneysel’ demek, onun sayfalarında başardıklarını anlatmakta eksik kalacaktır. ‘Geçici’, birçok farklı tekniği kullandığı bu anlatısında psikolojik bir atmosfer yaratarak bu atmosferi gerçek ile gerçeküstü arasında bir düzleme yerleştiriyor. Böylelikle roman gerçekçi kurgunun ötesine geçiyor.

Çoğunlukla birinci tekil şahsın ağzından anlatılan romanın bu kadar çarpıcı olmasının nedenlerinden biri de yazarın kullandığı dil ve üslup. Romandaki dünya sistemi, karakterler, istikrar mücadelesi ve gerçekleştirilen görevler ne kadar absürd ve sıra dışıysa dil ve diyaloglar da o kadar ciddi. Yönetim kurulu başkanının yerine geçtiği günlerde sürekli toplantılara giren ve sürekli oylamalar yapan anlatıcımız, bu oylamaların neden yapıldığını büyük ciddiyetle soruyor örneğin. Karşısındaki kişiler ona hep bir ağızdan, büyük bir ciddiyetle cevap veriyor: “Gelecekteki oylamalarımızın sıklığını ve içeriğini oyluyoruz!” Bu ‘saçma’ yanıt, anlatıcının da oylama işini ciddiye alması için yeterli oluyor. Ya da bir midyenin yerine geçtiğinde, yanında midye yerine geçen diğer tüm geçicilerle hiç de garip bir durumda değillermiş gibi resmi ve ciddi bir diyalog kuruyor. İşte anlatıdaki bu tercih edilmiş ciddiyet, romandaki dünya düzeninin gayriinsaniliğini daha da görünür kılıyor.

HÜZÜNLÜ BİR 21. YÜZYIL EFSANESİ

Yarattığı absürd ama oldukça tanıdık dünyayı hem korkunç hem de komik bir keder hikâyesinde harmanlayan 'Geçici', iş dünyasının vahşeti hakkında bir kitap olarak büyük başarıya imza atıyor. Leichter'ın romanın temelindeki esas meselesinin geçici ve güvencesiz çalışmanın özel yaşamımızı, karakterimizi ve psikolojimizi nasıl etkilediğini incelemek olduğu söylenebilir. Bugün hangi işte çalışacağımızı seçebilir miyiz? Peki, çalışmayı bırakmaya karar vererek hayatımıza devam etme gibi bir seçeneğimiz var mı? Güvencesiz çalışmayı reddetme lüksümüz var mı? Özetle, tüm bunların bugün her birimiz için birer ‘lüks’ olmadığı bir yaşam ihtimalinin olup olmadığı, yazarın peşine düştüğü temel mesele olarak yanıtını incelikli biçimde arıyor.