Kapitalizme ayrılan sürenin sonuna geldik
Bugünlere dair bir belgesel yapıldığında geçen senenin 24 Ağustosu’ndan bir görüntüye muhakkak yer verilecek. O gün Macron kameralara şöyle demişti: “Bolluk çağının sonundayız. Peş peşe krizler kaderimiz olacak.” Aynı krizin tarifi geçen hafta Davos’ta da yapıldı: Çoklukriz… Bu krizler, halıyı kapitalizmin ayaklarının altından çekmek üzere.
1.
Dünya liderlerinin ve büyük zenginlerin favori zirvesi Davos, pandemi sonrası ilk defa geleneksel formatına dönmüş olsa da tantanadan uzaktı. Ses getirmedi.
Jetlerine atlayıp İsviçre Alpleri’ne gelen nice güç sahibi, yine jetlerine atlayıp sessiz sedasız evine döndü.
Neden?
“Favori zirve” dedim ama Davos, artık liderleri heyecanlandırmıyor. G7’den sadece Almanya Şansölyesi Olaf Scholz oradaydı. Ne Amerikan Başkanı Biden ne bu zirveyi pek seven Fransız Macron ne de Japon veya Kanadalı mevkidaşları geldi.
Bir yoruma göre, dünya liderleri Davos’ta görünmek istemiyor. Çünkü ortam fena halde toksik. Ortam, bir lideri seçmenlerinin gözünde yerin dibine geçirmeye son derece uygun. Jetler, arabalar, kokteyller, resepsiyonlar, karlı manzaralar, şatafat… Dibine kadar refah.
İyi de geçen senelerde yok muydu bu manzara? Davos’un alametifarikası zaten bu refah ve bu manzara… Kapitalist dünyanın liderleri ve onların kimi davetlileri (son yıllarda da Çin), Avrupa’nın tepesine tırmanıp, sıradan insanlardan mümkün olduğunca uzakta, dünyanın ama esas olarak kapitalizmin hal ve gidişini konuşurlar. Bunu yaparken de çoğu kez etrafa iyimser peri tozları saçarlar. Yeni teknolojilerin ve yepyeni fikirlerin ışığında omuz omuzalık değilse de bir aradalık mesajları verirler.
Dünya zaten güzeldir, yoksulluğa çare bulunabilir, savaşlar sona erebilir. Yeter ki biraz daha sağduyu… Yeter ki biraz daha sabır…
Yeter ki sistem içinde kalınsın.
2.
Mesele zaten bu.
İçinde kalınması gereken sistem, yani anlı şanlı kapitalizm, artık çözülüyor. Patlakları dikiş tutmuyor.
Kapitalizm, onu kuranların ve sürdürenlerin murat ettiği gibi işlemiyor. Zaten herkes için aynı şekilde işlemiyordu ya, şimdi kimse için işlemiyor.
“Bize ayrılan sürenin sonuna geldik” diyor kapitalizm. Yaşlandığını, hantallaştığını ve artık devam edemeyeceğini onu en çok savunanlara bile gösteriyor. Zaten savunucuların da gedik kapatmaya çalışmaktan sistemi savunmaya vakitleri kalmıyor.
Sistem tıkandı. Kelimenin her anlamıyla tıkandığı gibi görsel olarak da tıkandı.
İleride bir gün, belki yakın belki uzak bir gün, birileri küresel kapitalizmin son dönemi üzerine bir belgesel yaptığında, anlatılarına yanlış manevra yüzünden Süveyş Kanalı’nda kısılıp kalan ve tüm dünyanın lojistik trafiğini bir başına tıkayan gemi Evergreen’le başlayabilirler.
Tek bir gemi, kapitalizmi ayakta tutan tüm bir nakliye sistemini baltaladı. Önemli olan bunu yapmış olması değildi. Yapabilmesiydi.
İşte bu kadar kırılgan bir sistemden bahsediyoruz.
3.
Evergreen’le başlayan belgesel muhakkak Covid-19 pandemisiyle devam edecektir. Sonra Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşla…
Küreselleşmenin çatırdamasıyla… Bize bir süredir kısacık gelen mesafelerin, korumacılıkla, savaşlarla ve arzın ciddi bir şekilde azalmasıyla, eski boyutlarına birdenbire geri dönmesiyle…
Şöyle düşünün: Dünyanın en büyük elektronik şirketi gözbebeği oyun konsolunun yıllardır beklenen yeni sürümünü çıkartıyor. Ama talebi karşılayamıyor. Çünkü onu üretecek malzemeye ulaşamıyor.
Elektrikli araba devriminden bahsediyoruz ama bu arabaları mümkün kılacak chip’lere erişim yok. Üretim bantları durmadıysa da müthiş yavaş dönüyor.
Ukrayna limanlarında tahıl yüklü gemiler bekledikçe, dünyada açlık artıyor.
Eczanelerin raflarında, ilaç şirketlerinin depolarında, hastanelerde, doktorlarda antibiyotik yok. Pandemi, savaş ve yükselen enerji fiyatları, temel olarak Çin ve Hindistan’da başlayan tedarik zincirini kırdı. Avrupa’da ve Türkiye’de ciddi bir antibiyotik krizi var.
Zincir bir süredir boş dönüyor zaten. Limanlarda, otobanlarda, istasyonlarda ve özellikle Batı’da boş dönüyor. Hamalından tır şoförüne, eleman ya bulunamıyor ya zor bulunuyor. Zincir kırık.
O tedarik zinciri ki kapitalizmi mümkün kılandır. Hayat damarıdır… Onsuz bu işler yürür mü?
4.
Belgeselin bir yerinde muhakkak Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un 24 Ağustos 2022’den görüntüsü olmalı… Ancak bilmesi gerekenlerin bildiği bir sırrı nihayet faş edercesine, gecikmiş bir samimiyetle “Bolluk çağı bitti” dediği anın görüntüsü.
“Yaşadığımız zamanlar bir dizi kriz tarafından şekilleniyor. Öyle görünüyor ki peşpeşe ortaya çıkacak krizler bizim kaderimiz olacak. Bolluk çağının sonunu yaşıyoruz. Maliye açısından büyük bir sorun teşkil edecek sınırsız nakit akışının sonundayız. Ya da hep elimizin altında olacakmış gibi duran teknoloji ve ürün bolluğunun sonundayız. Bolluk çağının sonundayız.”
Bunu söyleyen adam Fransa’nın başında. Maliyeden geliyor. Kapitalist.
Daha ne desin? Daha kim tarif etsin yaşadığımız çağı?
5.
Belki bir kuruluş, belki de sistemin kendisi bu tarifi yapabilir. Tarif kudreti açısından Macron’un da üstünde biri varsa, bu belki Davos’tur ya da onu düzenleyen Dünya Ekonomik Forumu’dur (WEF).
O da kendi tarifini yaptı zaten.
Bu senenin o sönük Davos’una bir sözcük damga vurdu: Polycrisis. Çoklukriz. Tartışmaların birçoğu bu sözcük etrafında döndü.
Y
Yirmi yılı aşkındır yürürlükte olan ama geçen sene ekonomi tarihçisi Adam Tooze’un popüler kıldığı bu sözcük aynı anda gelen ve iç içe geçen krizleri tarif ediyor. Sağlık krizi, enflasyon, demokratik çözülme, savaş ve nihayet bir heyula gibi korkunç şekilde büyüyen, bekleyen, beklerken büyüyen, ara ara üzerimize çöreklenen iklim krizi….
Tüm bunlar, Macron’un işaret ettiği üzere o bolluk çağının sonunu getirecek krizler. Bolluk çağından beslenen sistemin sonunu da…
Dünya Ekonomik Forumu, bu sözcüğü temel alan, “Çoklukrizin eşiğindeyiz; ne kadar kaygılamalı?” başlıklı son derece kaygılı bir analiz de yayımladı ve şunları söyledi:
“Dünya çoklukrize yol açabilecek, bağlantılı risklerle yüz yüze.
Geçim krizi an itibariyle, en yakın ve ciddi küresel risk.
İklim kaynaklı riskler, geleceğin dünyasına yönelik en büyük tehdit.
Çoklukriz, savaş dahil katastrofik sonuçlara yol açabilir.”
6.
Eh, Macron’u da geçtik; Dünya Ekonomik Forumu daha ne desin? Davos bize ne desin?
Böyle gitmeyeceği belli. Bugüne dek hiçbir güç için “böyle” gitmedi.
Zamanının en büyük gücü Roma İmparatorluğu’nun doğup büyüyüp öldüğünü biliyoruz.
Üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu’nun doğup büyüyüp öldüğünü biliyoruz.
Moğol İmparatorluğu’nun, Çing Hanedanı’nın, Abbasiler’in, Japon İmparatorluğu’nun, üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu’nun, Sovyetler Birliği’nin yerinde yeller estiğini biliyoruz.
Bugünün imparatorlukları da tarihe karışacak. Ama daha önemlisi, bugünün imparatorluklarını kuran, ona can veren sistemler de tarihe karışacak. Batı’sıyla Doğu’suyla bugünün dünyasını yöneten devletler ve sistemler bir gün ortadan kalkacak. Bolluk çağı bitiyor. Ondan beslenen kapitalizm de bitecek.
Yerine ne gelecek?
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI