Kara kediler için müzik
'Long Way Home', insanı kendine dönmeye, kim olduğunu hatırlamaya, gücünü geri kazanmaya davet eden, manevi yanı çok güçlü bir albüm ve ben onunla bu yaz epey vakit geçireceğimi hissediyorum.
İnanıyorum ki, bu dünyada şarkılarını sadece kara kediler için söyleyen müzisyenler var. Van Morrison, Townes Van Zandt, Neil Young ve tüm sevdiğim Motown şarkıcıları mesela. Müzikleri bir kanadında geceyi, bir kanadında gündüzü taşıyan bir güveye benzeyen müzisyenler. Bir berduşun kahkahasına, plastik bardakta içilen sıcak viskiye, dolunaya, Boris Vian’ın romanlarına ve Thelonious Monk’un piyanosuna tutkuyla bağlı olan insanlar.
Onlarla aynı kuşaktan olmasa da, benzersiz sesiyle Ray LaMontagne’in de onlardan biri olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde. En azından benim için… Haberleri okurken boğazımın düğümlendiği, kendimi çok zayıf hissettiğim ve penceremden denize bakıp güzel bir şey olmasını beklediğim bu karanlık günlerde LaMontagne’in yeni albümü 'Long Way Home' ilaç gibi geldi bana; yeniden umutla, gün ışığıyla, güçle doldurdu içimi.
Onu yıllar önce ilk kez 'Gossip In The Rain' albümüyle tanımıştım. Folk, country, gospel, blues ve soul’dan beslenen kendine has tarzına bayılmıştım. Albümün açılış parçası 'You Are The Best Thing’i dinlerken mutfakta kendi kendime dans ederek yemek yapardım. O zamanlar iki kedim de hayattaydı ve dans ederken beni izlerlerdi, bense böyle sıradan anların aslında ne kadar kıymetli olduğunun farkında bile değildim.
Şimdi yeni bir şehirde, yeni bir evin mutfağında, bambaşka bir kediyle dinliyorum onun yeni albümünü. İlk şarkı 'Step Into You Power' kıpır kıpır ediyor içimi, bana belki de sandığım kadar zayıf olmadığımı düşündürtüyor. Bu şarkıyı dinlerken, yeniden ayağa kalkma ve savaşma gücünü buluyorum kalbimde.
Günbatımında kabaran masmavi bir dalgayı anımsatan 'And They Called Her California' ise anında en sevdiğim Ray LaMontagne şarkısı statüsüne erişiyor. Eminim ki kara kediler için yapılmış bir müzik bu!
Gerçi bizim evin yeni sakini Mıcır bir kara kedi değil, kırık kuyruklu bir tekir ama kocaman gözleriyle beni izlerken bu dumansı müzikten çok hoşlanmış gibi görünüyor. Ona bakınca gülümsemeden edemiyorum. Sanırım içime dolan huzur, LaMontagne’in bu albümle vermek istediği mesajı aldığımı gösteriyor:
“Hayallerinin peşinden git. Kaybettiğin şeylerin ardından düşe kalka da olsa yaşamaya devam et. Yeniden mutlu olacaksın, inan bana.” Ya da bilmiyorum, bunun gibi cesaret verici bir şeyler söylüyor.
İNSANIN YÜREĞİNE DOKUNAN PASLI VOKALLER
LaMontagne çok zor bir çocukluk geçirmiş ve gençliğinde kendine sıfırdan bir hayat inşa etmek zorunda kalmış; yani bunları söylerken neden söz ettiğini iyi biliyor. Yirmi yaşındaki Ray’i gözümde canlandırabiliyorum: Liseyi bitirmiş, bir ayakkabı fabrikasında çalışıyor ve tek gerçek dostu elden düşme radyosu. Sabahları radyosundan ayrılıp işe gitmek ona zor geliyor.
Derken "bir gün bir şarkı dinliyor ve hayatı değişiyor". Ray, radyoda Stephen Stills’in 'Treetop Flyer' şarkısını duyduğu anda müzisyen olmaya karar veriyor ve sonraki yıllarını hayallerinin peşinde koşarak geçiriyor. Bugün onu dinlerken Stills’in sesini duyabiliyorum, ikisinin insanın yüreğine dokunan paslı vokalleri birbirine çok benziyor.
'Long Way Home', insanı kendine dönmeye, kim olduğunu hatırlamaya, gücünü geri kazanmaya davet eden, manevi yanı çok güçlü bir albüm ve ben onunla bu yaz epey vakit geçireceğimi hissediyorum. Hatta içten içe Ray’i bir sonbahar gecesi İstanbul’da, yıldızların altında, canlı izleyebilmeyi diliyorum.
Bu aralar Elena Ferrante’nin Napoli romanlarını okuyorum. Daha doğrusu okumak yerine onları yaşıyorum. Ve tuhaf bir şekilde, LaMontagne’in yeni albümünün bu romanlara muhteşem bir fon müziği oluşturduğunu düşünüyorum. Bir de tıpkı onun kara kediler için şarkı söylediği gibi, Ferrante’nin de kara kediler için yazdığını…
SANATINI KARA KEDİLER İÇİN İCRA EDEN SANATÇILAR
Onların sesine kulak verdiğimde şöyle fısıldadıklarını duyabiliyorum: Bazılarımız görkemli bir senfoni olmak için doğmuştur. Kırık bir gitar, sessiz bir piyano, çizik bir plak: Bazılarımızın da olup olabileceği tek şey budur. Yine de, olup olabileceği tek şey buysa bile, ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek zorunda insan.
"Piyano olmasaydı en büyük berduş ben olurdum," demiş Thelonious Monk. Boris Vian da 'Bir Kara Kedi İçin Blues’u yazarken benzer hislere kapılmış olmalı. Kısacası, insan ne yapıp edip, kendisini kurtaracak şeyi arayıp bulmalı.
Bana gelince… Sanatını kara kediler için icra eden sanatçılar var olduğu sürece, kendimi asla yalnız hissetmeyeceğimi biliyorum. Tıpkı bundan böyle sıradan anların kıymetini bileceğimi bildiğim gibi.
Bildiğim bir diğer şey de hepimizin iyi olmayı hak ettiği. Ben, siz, Mıcır, kara kediler ve dünyanın bütün hayvanları. Hepimiz hak ediyoruz mavi gökyüzünün altında özgürce yaşamayı.