Kararsızlar kutuplaşma dışı mı?
İktidarın, sıkıştığı alanlardaki sıkıntıları bir türlü azaltılamıyor, hatta patlaklar vererek daha görünür olmaya devam ediyor. İktidar, destek erimesini hızlanmasa bile durduramıyor. İlk intiba, evdeki bulgurla yeni yemek yapmayı deneyeceği şeklinde. Muhalefet tarafında ise patinaj hâlâ devam ediyor, beklenen dip dalga, değişim ivmesi bir türlü kendini göstermiyor.
Her bakımdan kabus bir yıl olan 2020’nin son günlerini idrak ederken, yine hareketli sayılabilecek bir siyasi gündemin içine düştük. Düştük çünkü, yükselen değil de sürüklenme görüntüsü yine baskın. Başlıklarda bir yenileşme yok, aslında somut bir değişiklik olmadığı gibi işareti verilmiş değil ama söylentiler ve geniş bir yelpazedeki beklentiler havada uçuşuyor. Bu hareketliliğin gelmekte olan yıla devredileceği de anlaşılıyor. 2019’un slogan sözüyle ifade edersek: Herkes, “hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olacağı kesin” diyor. Erken seçimden “reforma”, güçlendirilmiş parlamenter sistemden daha güçlendirilmiş otoriterliğe kadar -bir arada olması mümkün olamayacak- bütün seçenekler aynı masada, açık büfe halinde sergileniyor.
İktidar tarafına bakınca, işlerin pek iyi gitmemeye başladığı dönemlerden başlayarak devam eden, hep ileri vadeye ertelenen “büyük çıkış” söylemi yürürlükte. Sadece, “zaten durum süper” iddiasının yerini, “tamam hallederiz” havası aldı. Cumhurbaşkanı’nın çok yakınındaki birileri çok şaşırtıcı temaslar yapıyor, başka yakınlar erken atak cezası alıyor, öteki yakınlar arasında kavga çıkacak denirken sıkı sıkı kucaklaşıyorlar. Aynı odağa (Cumhurbaşkanı’na) yakın olduğu iddiasındaki çevrelerden taban tabana zıt ihtimaller ve arayışlar dile getiriliyor. Dalgalanmadan çok çalkalanmaya benzeyen bu duruma bakıp, “olacaklar” kestirilmeye çalışılıyor. Karşıdan bakanlar için de, “artık mecburlar” veya “kesin bir şey hazırlıyorlar” sarkacı sallanıp duruyor.
Muhalefet cephesi hareketlenmiş durumda. Bütün enerjisini ittifak bakıcılığına hasretmiş CHP yeni siyasi çıkışlar deniyor. Son dönem araştırmalarda kıpırdanma gösteren tek parti olarak öne çıkan İYİ Parti, istim almış gibi. AKP’den çıkan partiler Deva ve Gelecek, örgütlenme-kongre süreçlerini tamamlıyor ve daha sıkı muhalefete ilerliyor. HDP seçmeni, üzerindeki baskı ve saldırılara rağmen olağanüstü bir direnç ortaya koyuyor. Tek tek partilerin içine de uzanan muhalefet birlikteliğini dağıtma hamlelerinden sonuç çıkmıyor, hatta temas çeşitliliği ve yoğunluğu artıyor. Partiler ve taban düzeyinde, sıkışan iktidar karşısında yeni pazarlık şansları doğacağına veya yönü belirsiz olsa da bir değişim yaşanacağına inananlar çoğalıyor.
Özetle iki tarafta da varsayımlara dayalı bir hareketlenme ya da elverişli bir ihtimal yaratma arayışı görülüyor, en azından bunun tartıldığı açık. Ancak gerçekleşen tabloya bakıldığında, ihtimal zenginliği iddiasını destekleyecek veya “değişme” olasılıklarının öne çıktığını gösteren işaretler ve sayısal veriler henüz mevcut değil. İktidarın, sıkıştığı alanlardaki sıkıntıları bir türlü azaltılamıyor, hatta patlaklar vererek daha görünür olmaya devam ediyor. İktidar, destek erimesini hızlanmasa bile durduramıyor. İlk intiba, evdeki bulgurla yeni yemek yapmayı deneyeceği şeklinde. Muhalefet tarafında ise patinaj hâlâ devam ediyor, beklenen dip dalga, değişim ivmesi bir türlü kendini göstermiyor.
Türkiye’nin hemen her alanda içine doğru ilerlediği şartların olumsuzlaştığı ortada. Bu değişim, birikmiş memnuniyetsizliği tahammülsüzlük sınırına doğru sürüyor. İyice yakıcı hale gelmiş sorunlara, geri döndürülmesi zorlaşan kurumsal yıkım ekleniyor. Fakat koşullardaki bu dramatik değişim veya daha önemlisi negatif beklentiler, belirli bir yöne doğru hareketlenmeye yol açmıyor. Kararsızların en kalabalık seçmen grubu olması bunun önemli işareti. Bu konudaki en yaygın tartışmalar siyasi aktörlerin bu durumu değiştirme yeteneği gösterememesi veya bunu istemiyor olmaları üzerinden yapılıyor. Çok eleştirilen siyaset aktörleri veya onları savunma ihtiyacı hissedenler ise bu tıkanmayı, “memleketin hakikati” ve imkanlara bağlı bahanelerle açıklamayı tercih ediyor.
İnsanların önüne çok somut bir alternatif koyan, bunu hangi çerçevede ve nasıl (kimlerle) yapacağını gösteren aktörlerin ortaya çıkmadığı, mevcut aktörlerin bu ihtiyacı karşılamaktan uzak oldukları haklı bir eleştiri. Bu kadar haksızlık, bu kadar memnuniyetsizlik varken, onları peşine takıp “başka bir şey mümkün” iddiasının güçlü bir dalgaya döndürülememesine hayret etmenin şaşırtıcı bir tarafı yok. Fakat “bu millet” diye başlayan tehlikeli genellemelere, elitist tuzaklara düşmeden, mevcut zemin için sorulması gereken bazı sorular var. Özellikle kutuplaştırma ve kimlik siyasetinin yüzeyde sağladığı egemenlik yanında, daha derinde yarattığı tahribat hakkında biraz daha düşünmek gerekiyor. Bu tarz siyasetin etki gücü geriliyor belki ama kalıcı hasarı o hızda azalmıyor. Belki de daralan bir alanda ama kronikleşen bir seyir izliyor.
Durumdan rahatsız kalabalıkların artması, memnuniyetsizlerin çoğalması, kararsız kitlesinin büyümesi, uygun bir liderliğinin arkasından gitmeye hazır bir potansiyel anlamına gelmiyor. Bu potansiyelin gideceği veya gitmek isteyeceği yeri hiç göstermiyor. Belki bu yüzden muhalefet aktörlerinin asıl eksikliği, bozulmuş zeminin dengeleri içinden –hatta bunu tekrar üretecek tarzda- formüller bulmaya çalışmaları. (Bunların makul siyasi hamle sayılması da cabası) Kutuplaştırma, faili işaret eden bir siyasi eylem ama tamamen eksik teşebbüs olarak kalmış bir zorlamadan ibaret de değil. Kararsızlar bloğuna geçmiş olanlar da otomatik olarak kutuplaştırma etkisinden kurtulmuş olmuyor. İktidarın –gürültücü kesimlerinin- hamleleri de bunu engellemeye dönük. Muhalefetin asıl zafiyeti ise kararsızlara kutuplaşma kodlarıyla yaklaşma ürkekliği.
Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emre Erdoğan’ın koordinatörlüğünde yapılan “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020” araştırması; uzunca bir süredir yürürlükte olan kutuplaştırmanın, “öteki” ile temas ve “başkalarının hakları” hakkındaki “bozulmanın” hiç yabana atılır seviyede olmadığını gösteriyor. Mesela araştırma bulgularına göre, cevap veren insanların yüzde 41’i kendilerine en uzak hissettikleri parti taraftarlarının yürüyüş yapmasına ama daha ilginci yüzde 34’ü aday olmalarına bile karşı çıkıyor. Bu zemin sayesinde “bunca haksızlık” infial yaratmadan sürebiliyor. Bir siyasi parti için “tamamen itlaf” lafına sessiz kalınabiliyor. İktidar kendisi için tehdit oluşturan kararsızları bu kutuplaştırmanın etkisinde tutmak için, “reform” ya da acı ilaçları bu kodlarla uyumlu tutacak muhtemelen. Ancak muhalefetin önereceklerinin “memleketin” veya “siyasetin” gereği olarak bunları aşamamasının anlaşılabilmesi çok zor.