Katalin Karikó: 30 yıllık mRNA'nın gerçek mucidi

Salgına rağmen pek çok kimse mRNA teknolojisinin yeni olduğunu zannettikleri için tedirginlik hissederek aşı olmak istemiyor. Öyleyse belki de mRNA teknolojisinin 'yeni' olmadığından söz etmeliyiz...

Katalin Karikó genç bir akademisyen olarak çalıştığı yıllarda...
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - BioNTech kurucusu Uğur Şahin mRNA teknolojisi ile üretilen aşının Faz 3 sonuçları henüz çıkmışken dünyada ilk kez DHA’dan Özlem Yurtçu Karabulut’a röportaj vererek aşının çok yüksek oranda etkili olduğunu duyurmuştu. Pfizer CEO'su Albert Bourla da aynı günlerde ABD basınına sonuçlara dair açıklama yaptı. Diğer mRNA aşısını üreten Moderna'nın da Faz-3 sonuçları benzer şekildeydi ve benzer duyurular Moderna cephesinden de geliyordu. Dikkatinizden kaçtıysa hatırlatalım: İki rakip firma aynı teknolojide ürettikleri aşının Faz 3 sonucunu aynı anda açıkladılar, Ekim-Kasım 2020’de, bir hafta arayla. 

mRNA teknolojisinin gerçek mucidi olan Macar bilim insanı Katalin Karikó ise şu anda 66 yaşında ve henüz Türkiye’deki medyaya röportaj vermeyi kabul etmedi.

BU TEKNOLOJİ YENİ DEĞİL

Aynı teknolojiyle üretilmiş iki aşının aynı anda benzer Faz 3 sonucu açıklayabilmesi çoğu kişide tedirginliğe yol açtı ve belki de bu yüzden bütün dünyada komplo teorileri havada uçuştu. Çünkü pek çok kişide bu kadar yeni bir teknolojinin 'tehlikeli olabileceği' endişesi oluşmuştu. Oysa bu teknoloji hiç de yeni değil. Ortaya çıkmasının öyküsü ise oldukça ilginç. Söz konusu iki firma, 2005’te patent satın aldıkları günden beri mRNA teknolojisi üzerinde çalışıyor.

mRNA ile bazı hastalıklara tedavi geliştirme fikrini ilk bulan Karikó’nun yaşam öyküsü yurt dışında haber olmasına rağmen bizde pek gündem olmadı. Moderna’nın kurucularından Derrick Rossi’ye göre Katalin Karikó ve ABD'li meslektaşı Drew Weissman, kimya dalında Nobel’i hak ediyor çünkü mRNA teknolojisini geliştirmeyi başaranlar bu iki isim.

KATALİN KARİKÓ’NUN REDDEDİLEN FİKRİ

Macaristan’da 1955’te doğan ve Szeged Üniversitesi’nde doktorasını tamamlayan Katalin Karikó, 1985’te doktora sonrası çalışmaları için ABD’ye gitti. 1990’lı yıllarda mRNA fikrini akademik camiaya duyurdu. Ancak bu dönemde bu fikrine destek bulamadı. Karikó’nun fikri, korona virüsüne özel değildi. Herhangi bir hastalığın genetik şifresinin çözümlenmesiyle bağışıklık sisteminin buna yönelik çözüm geliştirmesini sağlamak üzerine kuruluydu. Yani herhangi bir virüsü alıp mRNA teknolojisiyle buna aşı üretmek mümkündü. Kağıt üzerinde Karikó’nun fikri mantıklı görünüyordu.

mRNA insan bedenindeki hücrelere hangi türden proteini üreterek hastalıkla mücadele edeceğini söyleyen bir sinyal olarak özetlenebilir. Vücuda, nadir bir hastalığı tersine çevirecek bir enzim üretmesi komutu sağlamak için de kullanılabilir. Yani teoride, mRNA sayesinde kişiye özel çözümlerle tüm dünyada kansere son vermek bile mümkün olabilir. (Uğur Şahin’in zaten bu yönde çalışma yaptıklarına dair açıklamalarını görmüşsünüzdür.)

1990’da Wisconsin Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan deneyde mRNA’nın işe yaradığı görüldü. Karikó, bu fikrini bir adım öteye taşımak istiyordu. Sentetik RNA’daki sorun, vücudun bu sinyali yabancı bir komut olarak algılaması durumunda, vücudun kendi doğal savunmasını kullanması, yani işe yaramamasıydı. Bazı kişilerde ise bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesine yol açabilirdi, bu da büyük bir riskti. Karikó, bu sorunları aşacağına inanıyordu ancak bu konuda onu destekleyen pek yoktu. Fikrini geliştirmek için ne zaman araştırma fonu başvurusu yapsa ret cevabı alıyordu.

ALMANYA’DA VE ABD’DE AYNI AŞI TEKNOLOJİSİ NASIL AYNI ANDA ÇIKTI?

Pennsylvania Üniversitesi’nde 6 yıl çalışmışken 1995’te Karikó’nun kıdemi düşürüldü. Profesörlük için hazırlanıyordu ama üniversitedeki patronları, onun mRNA fikrini desteğe değer bulmuyorlardı ve fon sağlamıyorlardı. Kıdeminin düşürülmesi demek daha alt kademe bilimsel işlerle uğraşmak zorunda kalması demekti. Karikó, böyle bir durumda akademik ortamda çoğu kişinin üniversiteyi bıraktığını belirtiyor. 1995 yılı onun için zaten zor geçiyordu. Eşi Macaristan’daydı ve vize alıp yanına gelemiyordu. Üniversitede ise yıllarını harcadığı çalışma parmaklarının arasından kayıp gitmişti. Katalin Karikó, bu olayın ardından başka bir iş yapmayı bile düşünecek kadar umutsuzluğa kapıldığını söylüyor.

Boston Üniversitesi’nde immünoloji konusunda doktora yapmış bir isim olan Drew Weissman ile deney yapmaya devam ettikleri sırada, mRNA’nın 'Aşil tendonu'nu yani zayıf noktasını tespit etmeyi başardılar. Karikó’nun fikrinde vücuda sentetik mRNA verildiğinde, vücut bunu yabancı bir madde olarak algılayıp doğrudan buna savaş açıyordu. Weissman ile yaptıkları deneyde ise bu sorunu aşmanın yolunu buldular. Buldukları çözüm, bütün bağışıklık sistemini alarma geçirmeden, doğrudan hedefe yönelen hibrit bir yöntemdi.

Karikó ve Weissman’in bulduğu çözüm 2005’te akademik makalelerde yer almaya başladı. Makaleler başlangıçta çok dikkat çekmedi. Sadece iki firma mRNA’ya yatırım yapmaya ilgi gösterdi: Moderna ile Pfizer’in ortaklık yaptığı BioNTech.

Toronto kökenli Derrick Rossi, Stanford’da doktora sonrası çalışması yaptığı sırada 2005 yılındaki makalesini gördü. Rossi, Karikó ve Weissman’in birlikte geliştirdiği bu teknolojinin kimya alanında Nobel’i hak ettiğini söylüyor. Ancak Rossi’nin aklında bu teknolojiyle aşı geliştirmek yoktu. 2007’de Harvard’da doçent olarak kendi laboratuvarının başına geçtiğinde, mRNA fikrini kök hücre teknolojisine doğru ilerletmeye çalıştı. Ancak ölü embriyolardan elde edilen kök hücrelerin bu şekilde elde edilme biçimi büyük bir etik tartışma çıkardı. Yine de Rossi’nin fikri bir anda ticari hale geldi. En az 400 tane ilaç firması bu buluşunun peşine düştü. Şu sıra Rossi’nin ofisinde aldığı 250 ödülü bulunuyor. Moderna’nın kurucularından biri olan Rossi, Karikó ve Weissman’in birlikte geliştirdiği mRNA teknolojisinin patentini, aslında üniversiteden yok pahasına satın almıştı.

ŞAHİN VE TÜRECİ’NİN AMACI KANSER TEDAVİSİYDİ

Uğur Şahin ve Özlem Türeci çifti ise mRNA teknolojisine kanser tedavisi üretmek için yatırım yapmıştı çünkü uzmanlık alanları immünoterapiydi. Şahin ve Türeci’nin kurduğu BioNTech, Karikó ve Weissman’in birlikte geliştirdiği mRNA teknolojisinin patentini alan ikinci firmaydı. 2013’te Katalin Karikó’ya BioNTech’te başkan yardımcısı unvanı vererek bu teknolojiyi geliştirmeye birlikte devam ettiler. Şahin ve Türeci’nin başarısında, mRNA fikrini bulan Katalin Karikó’ya vefa göstermelerinin etkili olduğunu söylemek mümkün görünüyor.

Özetle çalışmaları akademik ortamda uzun süre reddedilen, Macar bir kadın bilim insanının 1990’larda ürettiği fikri, Moderna tarafından kök hücre araştırmalarında, BioNTech tarafındansa bağışıklık geliştirme amacıyla yıllardır geliştiriliyor.

Uğur Şahin, ilk 5 yılda özellikle akademik makale yayınlamadıklarını belirtiyor. Moderna ise bu süreçte 150’ye yakın makale üretilmesini sağladı. Geçen yılın Ekim ayında Faz 3 sonuçlarını duyurduklarında BioNTech’in piyasa değeri 3,4 milyar dolara çıktı.

Korona virüsüne uygun türden mRNA aşısının geliştirilmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. mRNA aşısını üretebilecek teknoloji elbette henüz her ülkede yok. Dünyada ilk kez, bir enfeksiyon için ve bu kadar geniş bir nüfusta mRNA tekniği ile geliştirilen bir aşı kullanılıyor.

mRNA aşılarına dair bir tedirginliğiniz varsa bu teknolojinin 30 senelik bir fikir olduğunu ve yıllardır geliştirilmekte olduğunu ısrarla belirtmemiz gerekiyor. Hatta bu teknolojiyle kanseri tümüyle yok etmek bile mümkün görünüyor… Tabii dünyadaki tüm bilim insanları tüm bilgileri birbirleriyle paylaşırsa.

Umarım Özlem Yurtçu Karabulut ya da başka bir gazeteci Katalin Karikó ile bir gün röportaj yapar ve hikayesini kendisinden de dinleriz.

Katalin Karikó hakkında:

https://www.statnews.com/2020/ 11/10/the-story-of-mrna-how-a- once-dismissed-idea-became-a- leading-technology-in-the- covid-vaccine-race/

Katalin Karikó’nun The Guardian’da Kasım 2020’de yayınlanan röportajı:

https://www.theguardian.com/ science/2020/nov/21/covid- vaccine-technology-pioneer-i- never-doubted-it-would-work

https://en.wikipedia.org/wiki/ Katalin_Karik%C3%B3