YAZARLAR

Katar 2022: Kentleşme dinamiği olarak Dünya Kupası

Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağının belli olduğu 2010 yılından başlayarak başkent Doha kapsamlı bir yapılaşma sürecine girdi. Körfez’de BAE ile rekabet etme gayretindeki Katar için Doha, Dubai ve Abu Dabi karşısında öne çıkarmak istedikleri pazarlama aracı ve malzemesi oldu. Bu arada ölen işçilerin anısına yapılan kurgusal kule, gölgesini Doha’nın ve onun ışıltılı stadyumlarının üzerine düşüren, vatansız göçmenlerin ortak mezar taşı hayali bir gökdelen haline geldi.

Modern dünyada uluslararası etkinliklerin ortaya çıkması ile birlikte, böylesi etkinliklere ev sahipliği yapmak bir yarış niteliğini almıştır. 19. yüzyılın dünya fuarlarından 20. yüzyılın olimpiyat oyunlarına kadar, küresel ölçekte bir sahne niteliği taşıyan bu etkinlikler, uluslar için görünür olmanın fırsatı olmuştur. Ulus-devletler ev sahipliği için mücadele etmenin yanında, etkinlikler sürecinde de gösteriş ve başarı sergilemeye çalışmıştır. Bu yüzden de böylesi etkinliklerin politik boyutları üzerine tartışmalar daha çok uluslararası ilişkiler bağlamında ele alınmıştır.

Bu mega-etkinliklerin bir jeopolitiği olduğu, coğrafya üzerinde bir mekânsal hiyerarşi kurdukları kuşkusuzdur. Ancak yakından bakıldığında bu etkinliklerin sahneleri kentlerdir ve bu sahnelerin inşası için yapılacak yatırımlar, çok aktörlü süreçlerle ve kamu kaynakları kullanılarak gerçekleştirilir. Bu açıdan da hem süreçleri, hem de sonuçları açısından oldukça politiktirler. Zira süreçler yatırımlardan elde edilecek kârın paylaşımını, sonuçlar ise kentsel (yeniden) yapılanmanın hem maliyetlerinin hem de ürettiği rantların dağıtımını belirler. Özellikle neoliberal küreselleşme koşullarında kentlerin sermayeyi ve yatırımları cezbetmeye dönük bir yarışa koşulmuş olmaları, böylesi küresel etkinlikleri daha da öne çıkarmıştır.

Katar-Doha

Katar’da düzenlenen 2022 Dünya Kupası, mega-etkinliklerin mekânsal politikası açısından başka örneklere kıyasla daha çarpıcı bir yerde duruyor. Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağının belli olduğu 2010 yılından başlayarak başkent Doha kapsamlı bir yapılaşma sürecine girdi. Bir yandan futbol altyapısını, bir yandan kültür ve turizm tesislerini geliştirmeye girişen Katar hükümeti, bir yandan da geniş ölçekli yenileme projelerine ve büyük ölçekli karma kullanımlı alanların inşasına girişti.

Katar-Doha

Körfez’de BAE ile rekabet etme gayretindeki Katar için Doha, Dubai ve Abu Dabi karşısında öne çıkarmak istedikleri pazarlama aracı ve malzemesi oldu. Körfezin diğer “dünya kentleri”ne kıyasla Doha için “daha modern, daha toleranslı ve dışlayıcı olmayan” bir imaj inşa edilmeye koyuldu. Burada Katar’ın nüfus yapısına -ve Doha’nın kentsel durumuna- içkin bir özellik öne çıkarıldı. Katar’ın 2,9 milyonluk nüfusunun sadece yüzde 10’u vatandaş statüsüne sahip (yaklaşık olarak aynı oran BAE için de geçerli). Geri kalanlar, farklı sınıflardan (expat tabir edilen) göçmenlerden oluşuyor. Bu durum, özellikle yoksul ve güvencesiz göçmen işçiler açısından önemli bir dışlanma ve sömürü dinamiği oluşturuyor. Ancak tam da bu özellik, Katar tarafından, Doha’nın nasıl da vatandaş olmayanları bile bağrına basan bir karaktere sahip olduğunu örnekleyen bir gösterge olarak pazarlanıyor.

Sınıfsal nitelik taşıyan bu ayrışma Doha’nın beşerî coğrafyasında da kendini gösteriyor; zenginler kentin çeperindeki lüks konut alanlarına yerleşirken kent merkezi yoğunluklu olarak göçmen işçilere kalmakta(ydı). İşte bu yapı, 2010 sonrasında gerçekleşen dönüşümün hedeflerinden birini oluşturdu. Tıpkı 2016 Olimpiyatları için favelalarına savaş açan Rio gibi, Doha da bir yandan kapsamlı kentsel dönüşüm projeleriyle kent merkezini turistikleştirmeye girişti, bir yandan da göçmen işçileri gözden ırak tutacak önlemler almaya. Katar bir yandan daha küçük ölçekli uluslararası spor faaliyetlerine ev sahipliği yaparken (2015 Dünya Erkekler Hentbol Şampiyonası; 2016 Dünya Yol Bisiklet Şampiyonası), bir yandan da inşa faaliyetini yoğunlaştırdı. Hem sömürünün bu denli yoğun olduğu hem de göçmen işçilerin görünmez olmasının arzulandığı bu şartlar altında, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarındaki sefalet kabul edilemez boyutlara ulaştı. Şantiyelerde işçi ölümleri hızla artarken, Uluslararası Af Örgütü 2016’da Katar’ı stadyum inşaatlarındaki zorla çalıştırma uygulamaları nedeniyle kınadı.

Katar El Vakrah Stadyumu

Hepsi de uluslararası üne sahip mimarlarca tasarlanan sekiz yeni stadyum ve kültür işlevli 10 “imza yapı” Doha’yı bugün küresel bir cazibe merkezi olarak işaretliyor, ev sahipliği yapılan spor etkinlikleri zaten “küresel kent” olmanın alametifarikası. Kentsel ayrışmanın bu denli keskin olduğu Doha’da kentsel yapının barındırdığı eşitsizliği daha da derinleştiren kentsel gelişim stratejisi herhangi bir itiraz görmeden hayata geçti, geçiyor. Normal koşullarda en azından kentli grupların kısık sesle de olsa itiraz edeceği dönüşümün başlıca mağduru can pahasına çalışan –çoğunluğu Hindistan, Nepal, Pakistan, Bangladeş ve Sri Lanka kökenli- göçmen işçiler. Ve mimarlık bu eşitsizliğin başlıca üretim aracı oldu. Dünya Kupası için inşa edilen stadyumlardan biri olan El-Cenub Stadyumu'nu tasarlayan Zaha Hadid, 2014 yılında, o tarih itibarıyla stadyum şantiyelerinde hayatını kaybetmiş bulunan göçmen işçi sayısının çokluğu üzerine sorulan soruya “Bir mimar olarak kendisinin sorumluluğu bulunmadığı” cevabını vermişti.

Katar Dünya Kupası kurgusal anıtı, stadyum inşaatlarında hayatını kaybeden işçilere adanmış hayali gökdelen.

Mimarlıktan bahsetmişken, yazıyı Fransa-Şili menşeli mimarlık ofisi Week’in tasarladığı Katar Dünya Kupası Anıtı ile bitirmek yerinde olabilir. Mimarlar, Katar’ın Dünya Kupası ev sahipliğinin ilan edildiği 2010 itibarıyla başlayan stadyum inşası furyasının henüz 2014’te geldiği noktada göçmen işçi ölümlerine işaret etmek üzere, ölen işçi sayısına paralel olarak yükselecek kurgusal bir kule önerdiler. Ölen her bir işçi için 2,5 metre yüksekliğinde yatay bir beton bloğun yer aldığı, her kat düzleminde dört bloğun bulunduğu ve üst üste yerleşen bloklarla spiral biçiminde yükselen kule, mimarların hesaplarına göre, 2014 itibarıyla gözlenen ölüm oranının sürmesi halinde Dünya Kupası'nın oynanacağı 2022 itibarıyla 1,5 kilometre yüksekliğe ulaşacaktı. Oysa ölen işçi sayısı, Dünya Kupası'nın başladığı tarihe gelindiğinde, öngörülenin kat be kat üzerine çıkıp 6751’e ulaştı (bu arada, FIFA’ya göre bu rakam sadece 37). Buna göre bu kurgusal kulenin -belki gökdelen demek daha doğru- yüksekliği 4,4 kilometreye ulaşmış durumda. Çölde yükselerek başı bulutlara değen, gölgesini Doha’nın ve onun ışıltılı stadyumlarının üzerine düşüren, vatansız göçmenlerin ortak mezar taşı hayali bir gökdelen.


Bülent Batuman Kimdir?

Adana’da doğdu, Ankara’da yaşıyor. ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans derecelerini aldı, doktorasını New York Eyalet Üniversitesi-Binghamton’da tamamladı. Bir süre Mersin Üniversitesi’nde görev yaptı; halen Bilkent Üniversitesi’nde Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı ile Mimarlık Bölümlerinde öğretim üyesi. Kentsel tasarım ve modern şehirciliğin kültürel politikaları üstüne dersler veriyor. Araştırma konuları arasında yapılı çevrenin toplumsal üretimi, modern mimarlık ve şehircilik kuram ve tarihi, kentsel siyaset bulunuyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde ve Avrupa Mimarlar Konseyi’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Journal of Urban History ve Praksis dergilerinin yayın kurulu üyesi. Yayınlanmış kitapları şunlar: The Politics of Public Space (2009), Mimarlığın ABC’si (2012), New Islamist Architecture and Urbanism (2018; Milletin Mimarisi başlığı ile Türkçeleştirildi, 2019), Kentin Suretleri (2019), Cities and Islamisms (derleme, 2021).