Katlimize ferman: Aile odaklı politika
Siyasi iktidar çözümü aile birliğinde buluyor, erkeğin reis olduğu ailede buluyor. Biz ise çözümü eşit yaşamlarımızda, 6284’ün etkin uygulanmasında görüyoruz. Bu sebeple aile masallarını artık çocuklar bile okumuyor, gençler özgürlük ve eşitlik için mücadele deneyimlerimize kulak veriyorlar.
Siyasi iktidar hız kesmiyor. Şimdi de Hakkari Belediyesi’ne kayyım atandı. Seçilmiş belediye başkanları yerine kayyım atayanlar yani Kürt halkının iradesini yok sayanlar, kadınların iradesini de yok sayıp hayatına da erkekleri kayyım olarak atamanın izinde. Olay yeri bu sefer aile, hane, ev. Siyasi iktidarın aile odaklı politikaları tam da bunu amaçlıyor, aile reisliğini yeniden gündeme sokuyor.
4 Haziran’da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, adını ilk kez duyduğumuz Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Veri ve İstatistik Komitesi Toplantısı’na başkanlık etmiş. Yıllardır kadın cinayeti verilerini raporlayan bizlerin görüşme talebimize red yanıtını bile vermekten imtina edenler daha şimdi yeni veri ve istatistik konuşuyormuş. İlgili tüm taraflarla bu komiteyi kurmuşlar güya, peki biz neden orada yokuz?
Bakan ne demiş, ona bakalım. Hepsini yazmayacağım ama bir iki not şeklinde şöyle demiş:
“Kadına yönelik şiddet, bir insan hakkı ihlalidir. Bu ihlal karşısındaki kararlı mücadelemizde tek bir vaka bile bizim için çok fazladır… Bakanlık olarak, kadınların evde, iş yerinde, sosyal hayatta maruz kaldığı şiddeti önlemek için gerekli her türlü tedbiri almaya devam ediyoruz. 6284 sayılı Kanun ile bu mücadelede dünyada eşi benzeri az bulunan hukuki düzenlemeye sahibiz.” Bakanın bu konuşmayı yapmasından bir gün önce bizler, o bir vaka bile bizim için çok fazla derken Mayıs ayında 40 kadın cinayeti işlendiğini, 20 şüpheli kadın ölümü gerçekleştiğini kapsamlı verileriyle paylaştık. Bakan 6284 sayılı Kanunu överken aynı siyasi iktidarın 9. yargı paketi taslağındaki zorlama hapis kararına itiraz yolunun açılmaması için mücadele ediyorduk.
Bakan bu taslağa dair hiçbir şey söylemedi, toplantı bitiminde basının sorularından kaçarcasına başka kapıdan ayrılmış. Ayrıca 25 Kasım’da Cumhurbaşkanı konuşmasında "6284 ile ilgili devrim niteliğinde kanunumuzdur" deyip şöyle devam etmişti: "Çünkü mücadelenin asıl somut araçları, 6284 sayılı Kanun başta olmak üzere hukukumuza derç ettiğimiz mevzuat ile zihinlerde gerçekleştirdiğimiz dönüşümdür. Bu kanun, kadın hakları ve ailenin korunması açısından spekülasyonlara kurban edilemeyecek kadar mühim bir kazanımdır. Bu kazanımların örselenmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Kimi spekülasyonlarla yıpranmasına izin vermeyeceğiz.” Şimdi Cumhurbaşkanı yargı paketi taslağı ile ilgili bir cümle bile kurmadı. Biz de icraata bakarız demiştik. Size kadınlar neden güvensin ki!
Kadınların korunması amacıyla ailelerin korunması amacı, onların anlattıklarının aksine çoğu zaman çelişir. Burada aileden neyi kastettiğiniz de farklılık gösterir. “Güçlü kadın güçlü aile ile olur” sloganları kadınları ailelerde dilsiz, güçsüz, korunaksız ve erkeğin güdümünde köleler kılmaktan başka bir anlama gelmiyor. Hatta aile odaklı politikaları ileri sürdükleri her durumda kadın katilleri cesaret kazanıyor, şiddet normalleşiyor, erkekler daha çok “hazmedemedim” diyor. O dört duvar içerisinde her türlü şiddet karanlıkta bırakılıyor.
VERİ ORTADA SORUN AİLE ODAKLI POLİTİKALARDA
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu emektarlarının her ay hazırladığı verilerden yararlanarak aile konusunu biraz irdeleyelim:
2023 yılında sadece bilebildiğimiz ama inkarı mümkün olamayacak 315 kadın cinayeti işlendi, 248 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. 315 öldürülen kadının yüzde 41’i onların dili ile eşleri tarafından öldürüldü. Babası, kardeşi, oğlu, akrabası, eski eşi tarafından öldürülen kadınların oranı yüzde 27. Sevgilisi ve eski sevgilisi tarafından öldürülen kadınların oranı da yüzde 19. Bunların hepsini toplayınca yüzde 87 yapıyor.
Kadınlar nerede öldürülmüş en çok diye bakınca grafikte bir uçurum göreceksiniz. Öldürülen kadınların yüzde 65’i evlerinde öldürülmüş.
Kadınlar en çok evlerde, en çok ailelerinin içinde öldürülüyor. Son zamanlarda kadınları öldüren erkeklerin ifadelerine bakacak olursanız aileleri için bu cinayeti işlediklerini, dayanamadıklarını, hazmedemediklerini sıklıkla dile getirdiklerini görebilirsiniz. İşte aile odaklı politikaların sonucu budur.
Bir vaka bile fazla diyorlar ve 6284’ü tahrip etmeye kalkıyorlar ya, 315 kadının kısıtlı imkan ve verimizle bile 28’inin koruma kararı olmasına rağmen öldürüldüğünü biliyoruz.
Hani aile, aile diyorlar ya bilebildiğimiz 162 kadının çocuğu vardı, 3 kadın hamile idi. Sorarlar bu durumda hangi aile diye.
Çocuklarıyla birlikte erkekler tarafından öldürülen kadınların oranı ise her geçen gün artıyor.
Geçen yılın verisi bunlar diyebilirsiniz, gelelim güncel yaşanmışlıklara.
2024 yılına geldiğimizde sadece Mart ayında kadın cinayetlerinde ufak bir azalma gözlemliyoruz. Tesadüf mü? Değil. Mart ayı hem seçim hem de Dünya Kadın günü ayı idi. Seçim döneminde kadınların haklarını mücadelemizle çok fazla pazarlık konusu edemediler ve tüm ay boyunca kadın haklarının anlatıldığı etkinlikler, eylemler gerçekleştirdik. Yapılması gerekenleri daha çok kesime, daha çok anlattık. Muhalefet partileri hiç olmadığı kadar haklarımızı ve ihtiyaçlarımızı bir kamu hizmeti olarak halka sunmayı dile getirir oldu: Kreşlerden bakım merkezlerine, kent lokantalarından çamaşırhanelere kadar gündeme geldi. Sığınakların, danışma, eşitlik merkezlerinin öneminin anlatılmasına kadar türlü örnek de verebiliriz. Politik mücadeleler politik ve yaşamsal sonuçlar doğurdu, kadınlar bir nebze nefes aldı.
İktidar ve bakanlık bu sırada aile odaklı politik çalışmalarına devam ediyordu ve geldik Nisan ve Mayıs aylarına. Nisan ve Mayıs aylarında kadın cinayetleri tekrar artmaya başladı, Mayıs ayı tavan yaptı. 40 Kadın cinayeti ve 20 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Bu da tesadüf olmadı. Aile genelgesi çıktı, ailenin korunması eylem planı çıktı. Aile enstitüsünün kurulacağından tutun da ailenin birliğini korumak için her şeyi yapacaklarını, irşat bürolarını artıracaklarını, Diyanet’i konunun birinci öznesi kılıp materyalist yaşam tarzını ortadan kaldıracaklarını açıkladılar. Hepsi bu ay içerisinde oldu. 9. Yargı paketi taslağındaki kadının kendi soyadını kullanamaması ve mutlaka kocanın soyadını alması zorunluluğu getirmeleri de aynı amaçla yapıldı.
Sorunu uzaklarda aramayalım, bir yabancıdan gelecek en büyük tehdit diye görmeyelim. Veriler bu anlamıyla da ortada. Şiddet ve eşitsiz ilişkiler tam içimizde. Kadınlar, bizler bunu değiştirmek istiyoruz. Eşit yaşamak istiyoruz, hepsi bu.
Daha nasıl bir veriye ihtiyacı var bakanlığın her şey ortada iken. Bir ilişki eşitlikçi bir yaklaşımla kurulmuyor ve eşitlikçi bir yaklaşımla sonlanamıyorsa eğer, orada kadının güçlü kalmasından söz edilemez. Kadınlar şiddete uğradıklarında ailenin birliği önemli deyip kadını korumadıklarını görüyoruz. İşte çelişki buradadır. Neyi önemli ve öncelik gördüğünüzdedir. Şiddeti kabul etmek yeterli değildir bu yüzyılda. Onun çözümünü nasıl kurguladığınızdır önemli olan. Bu noktada en büyük ayrılığımız ortaya çıkıyor. Kadınlar aile içerisinde ya da dışında, hangi dayanışma ya da duygusal ilişki içerisinde olursa olsun ayrı bir öznedir. Eşit yurttaştır, ayrı bağımsız hakları vardır. Erkek egemen toplumlarda bu sadece kadınlar yönüyle de değil çocuklar, bakıma muhtaç durumda olan yetişkinler için de geçerli. Siyasi iktidar işte tam burada çözümü aile birliğinde buluyor, erkeğin reis olduğu ailede buluyor. Biz ise çözümü eşit yaşamlarımızda, 6284’ün etkin uygulanmasında görüyoruz. Bu sebeple aile masallarını artık çocuklar bile okumuyor, gençler özgürlük ve eşitlik için mücadele deneyimlerimize kulak veriyorlar. Sesimize yanıt verip “Korkmuyoruz, buradayız.” diyorlar her geçen gün mücadelemize daha çok katılıyorlar. Bunu sürdürmek ve 6284’ü şu taslaktan atmak üzere haftaya görüşmek üzere.