Kaybolmuş masumiyete bir ağıt: Orman Sakinleri
Thomas Hardy'nin romanı 'Orman Sakinleri', İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Hardy romanda, doğanın insanlar arasındaki ilişkileri şekillendirmedeki rolünü ele alıyor.
Ata Hacımale
Thomas Hardy’i okumak her zaman için haz verici bir deneyimdir. Yazarın geçtiğimiz ay Taciser Belge çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından yayınlanan romanı 'Orman Sakinleri', bu keyifli tecrübeyi Türkiye’deki okurlara yeniden hatırlattığı gibi kaybolan bir hayat tarzına dair düşünmemize de imkân sağlıyor. Thomas Hardy’nin eserleri, baş döndürücü bir hızla değişen dünyaya uyum sağlamakta zorlanan okurlar için durup soluklanma fırsatı sunan birer vaha gibidir. Romanlarında evlilik, ahlak, cinsellik ve ölüm temalarına sıkça yer veren Hardy’nin üslubunda, yaşadığı çağdan hayal kırıklığına uğramış bir kişinin sesi ve öfkesi vardır. Ancak bu öfke hiçbir zaman su yüzüne çıkıp isyana dönüşmez, bilâkis içinde yaşadığı çağın gerçekliğini kabullenmiş rasyonel bir zihnin hüzün duygusunu dile getirmesine aracı olur. Bugünün okuru için Hardy’i hala cazip kılan sebeplerden biri biraz da yazarla paylaştıkları bu hüzün duygusudur.
'Çılgın Kalabalıktan Uzak'ın yazarı, bir bakıma tam olarak devrinin insanıdır: Determinist bir mimar, Victoria Dönemi Londra’sının tanınan bir siması ve evrime inanan Darwin’ci bir beyefendi. Ancak diğer yandan onun yaşadığı dönemin ahlak anlayışıyla ve sermaye çağının ince şeylere önem vermeyen aşırı maddeci yönüyle bir çatışma içerisinde olduğu da açıktır. Hardy, güçlünün ayakta kalıp zayıfın yok olduğu doğal seçilime inanmış ve toplumsal yapının buna uygun biçimde şekillendiğini savunan burjuva düşüncesini paylaşmıştır. Ancak bu ideolojinin tutkuyla sevdiği doğayı nasıl yok ettiğine ve insan ilişkilerindeki masumiyeti nasıl ortadan kaldırdığına da şahit olmuştur. Yazarın ilk olarak 1887 yılında yayınlanan romanı 'Orman Sakinleri', belki de bu yüzden toplumsal yaşamda kaybolmuş masumiyete yakılmış bir ağıt gibidir.
Romanda doğanın insanlar arasındaki ilişkileri şekillendirmedeki rolünü ele alan Hardy, köklerinden kopmaya yetecek bir süre boyunca kentte yaşamış, eğitimli ancak mutsuz insanların karşısına saf ve cahil olsa da masumiyetini yitirmemiş köylü karakterleri çıkartmıştır. Grace, Winterborne, Fitzpiers ve Mrs. Charmond gibi karakterler arasındaki ilişkiler üzerinden İngiltere taşrasını anlatan yazar, romanın fonunu oluşturan bu doğa manzarasından çağının sorunlarına dair pek çok malzeme bulup çıkarmayı başarmıştır. Hintock Köyü’nde doğup büyümüş olan Grace, babasının ısrarıyla kente gidip eğitim görmekle birlikte doğadaki yaşama has saflığını yitirmiş ve köklerinden uzaklaşmıştır. Buna karşılık su katılmamış birer taşralı olan Winterborne ile Marty gibi kişiler romanda bütün cehaletlerine rağmen köylü bilgeliğinin ve masumiyetin temsilcisidir. Winterborne’un romanın devamında bütün iyi niyetine rağmen ölümden kurtulamamış olması da bu yüzden doğaya ait bu masumiyetin artık kaybolduğunun göstergesidir. Taşralı Winterborne ölümden kurtulamazken Grace’i bir değil iki kadınla birden aldatan eğitimli koca Fitzpiers, romanın sonunda eşiyle barışıp daha iyi bir iş fırsatına kavuşacak ve yaptığı kötülükler yanına kâr kalacaktır. Romantizmden son derece uzak bir rasyonaliteye sahip olan bu kurguda yazarın determinizmi son derece açıktır. Hardy, Fitzpiers karşısında Winterborne’un tarafını tutar, buna karşılık duygularının kalemini ele geçirmesine izin vermez. Bu sayede romanın sonunda kaçınılmaz olan gerçekleşir: İyi kalpli ama cahil Winterborne ölürken karısını aldatmış olan Fitzpiers, Grace’le barışıp mutlu bir hayata yelken açar.
Peki bu son gerçekten kaçınılmaz mıdır? Thomas Hardy, sözgelimi Charles Dickens gibi davranıp romanının sonunda masumiyeti ödüllendirerek ihaneti cezalandıramaz mıydı? Söz konusu Thomas Hardy ve onun roman yazma şekli olduğunda bu beklenti karşılıksız kalmaya mahkûmdur. Onun hayatı algılama şeklinin buna izin vermeyeceği barizdir. Hardy’nin Darwin’i okuduğu bilinmektedir. Onun geliştirdiği evrim teorisini kabul eden ve çağının burjuva ideolojisince hemen benimsenmiş doğal seçilime inanan yazarın romanındaki olay örgüsünü de buna uygun şekilde inşa ettiği açıktır. Romanın geçtiği Hintock, eski zamanlardaki gibi şehirden kopuk ve dünyadan bihaber yaşayan izole bir köy değildir artık. Sermaye Çağı'yla birlikte kapitalist sistem, bu ücra köyü bile serbest pazar ekonomisi içerisine katmayı başarmış, büyük kentlerle entegre bir hale getirmiştir. “[Hintock] hiç de dünyadan kopuk bir örüntü oluşturmuyor”dur artık, “aksine Beyaz Deniz’den Boynuz Burnu’na kadar insanoğlunun her iki yarım kürede yaptığı işlerle ördüğü büyük ağın birer parçasıdır”(1) şimdi.
Köyle kent arasındaki bu bütünleşme, köyün ve içinde bulunduğu doğanın kirlenmesine sebep olurken beraberinde masumiyet de kaybolmaya başlar. Bütün garip meraklarıyla ve olanca yabancılığıyla şehirden Hintock’a gelen genç doktor Fitzpiers da bu kirlenmenin temsilcisi olacaktır. Masumiyetin kaybı, baştan çıkarılmayla başlar: Grace’in babası olan Mr. Melbury, kızının iyi bir geleceğe sahip olması için Winterborne yerine Fitzpiers’la evlenmesini tercih eder. Bu sayede kızının saygın bir aileye gelin olacağını düşünen Melbury, bariz bir biçimde Fitzpiers’ın temsil ettiği modernite tarafından baştan çıkarılmıştır. Melbury’e göre kızı doktorla evlendikten sonra “hareketli bir şehre gidecek, son moda bir atlı arabası olacak ve en yüksek tabakadan birçok hanımefendiyle tanışacak”tır.(2) Melbury’i baştan çıkaran bu hayaller hiçbir zaman gerçeğe dönüşmeyeceği gibi Grace’in üzücü bir evlilik yapmasına giden yolu açmaktan başka bir işe de yaramayacaktır. Bununla birlikte Winterborne’un bu evliliğin önüne geçebilmek için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Fitzpiers karşısında son derece çaresiz bir durumda olan Winterborne, en nihayetinde yalnızca bir Ceorl’dur, köle olmasa bile özgür insanların en alt sınıfına ait bir çiftçidir. Bu yüzden eğitimli ve güçlü Fitzpiers’ın karşısında durmasının imkânı yoktur, nitekim duramayacaktır da. Winterborne, kocası kendisini aldatmasına rağmen Grace’in Fitzpiers’dan boşanıp onunla evlenmesini sağlayacak iktidara sahip değildir. Winterborne, ancak şövalye romanları döneminin kahramanı olabilecek bir karakterdir, buhar makinesinin hakimiyeti altındaki bir medeniyetteyse onun masumiyeti güçsüzlükle eşdeğerdir.
Romanın sonunda Fitzpiers, Grace’le barışacak ve Winterborne karşısında zaferini ilan edecektir. Buna karşılık Winterborne, iyi niyetinin kurbanı olacak ve ölümden kurtulamayacaktır. Kaderci bir yaklaşıma sahip olan Hardy, doğanın kendi yasasını herkese dayattığının altını çizer ve olacak olanın kaçınılmaz şekilde gerçekleşeceğini hatırlatır. Ama yine de Winterborne’un ölümünde soylu bir yan vardır. Thomas Hardy, 'Orman Sakinleri'nde güçlü ile zayıf arasındaki bu gerilimi büyük bir ustalıkla kaleme alırken hayatın acı gerçekliği karşısında kayıp giden masumiyetin de yasını tutar.
'Orman Sakinleri'nin bugünün okuru için ağır bir tempoya sahip olduğu kabul edilebilir. Romanda ele alınan ihanet, evlilik ya da tek eşlilik gibi temalar aradan geçen zamanda çokça irdelenmiş ve bu konular üzerinde söylenmedik pek az şey kalmıştır. Ama bununla birlikte 'Orman Sakinleri’nin insan doğasına dair çokça özgün yorumlar sunan bir eser olduğunu söylemek de mümkündür. Doğanın insanı nasıl şekillendirdiği ve güçlü ile zayıf arasındaki mücadeleyi nasıl etkilediğine dair yorumlar, romanı bugün bile özgün kılmayı sürdürür. Ancak hepsinin ötesinde romanı bugün hala değerli kılan asıl unsur, Thomas Hardy’nin güçlü üslubu ve okuması son derece keyifli doğa tasvirleridir. Yazar, karakterleriyle birlikte ormanın içinde dolaşırken adeta kaybolur ve okuru da beraberinde sürükler. Rüzgârda sallanan ağaçların, eğilmiş kuru otların, ince ince yağan yağmurların büyük bir ustalıkla tasvir edildiği bu romanı okumak, okuyucuya bir benzerine zor rastlayacağı edebi bir haz duygusunu miras bırakır. Modernizmle birlikte kaybolmuş masumiyete bir ağıt gibi olan bu roman, ele aldığı meseleleri kavrayış tarzıyla ve üslubunun lezzetiyle Avrupa romanı için büyük bir parıltıdır.
- Thomas Hardy, Orman Sakinleri, çev. Taciser Belge, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2021), s. 68.
- A.g.e., 214.