Kayyım
2016'da ilk kayyım atandığında çok kişi kayyımın ne demek olduğunu bilmiyordu. Şimdi kime sorsanız, "Kayyım irade gaspıdır" diye söze başlıyor.
Belediyelere ilk kayyım atandığında memleket darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarıyla teslim alınmıştı zaten. İnsanların işten çıkarılması, televizyon ve gazetelerin kapatılması, birçok kurumun kapısına kilit vurulması vakayı adiyeden olmuştu. Bunlar Kanun Hükmünde Kararname (KHK) marifetiyle yapılıyordu. Hatırlayanlar vardır mutlaka, kamu personeli resmi gazeteyi takip eder olmuştu. Bir KHK ile işten çıkarılabilirim endişesiyle uykuları kaçmıştı insanların.
Derken, yine KHK ile belediyelere kayyım atanmaya başladı. Yaşı genç olanlar kayyım nedir, ne iş yapar, neden atanır bilmiyordu. Ancak 12 Eylül faşist darbesini yaşayanlar, darbecilerin belediye başkanlarını görevden aldığını ve yerlerine asker atadığını gayet iyi hatırlıyordu. Bu nedenle belediyelere kayyım atama uygulamasına, kısa zamanda "kayyım darbesi" denilmeye başlandı.
Kayyımlar, Türkiye'deki birkaç belediyeyi saymazsak bölgedeki il, ilçe ve belde belediyelerine atandı.
Uygulama, bütün itirazlara rağmen bir sonraki seçime kadar devam etti. Bir sonraki seçimde, kayyımla yönetilen belediyeleri HDP'li adaylar kazandı. Kayyımlar belediyenin kaynaklarını nasıl har vurup harman savurmuş, bu sayede kısmen de olsa kısa sürede anlaşıldı.
*
Kayyımların pratiği kötüydü. Halkla, iş çevreleriyle, sivil toplum örgütleriyle iletişimleri sıfıra yakın bir yerdeydi. Siyasetçi olarak bildikleri, hükümetin temsilcisi il başkanları ve benzerleri oldu. Onlarla kol kola görünmekten imtina etmediler ve bu, kayyımların halkla arasındaki mesafeyi iyice açtı. Belediyenin kaynakları hükümete yakın vakıflara gözüpek bir şekilde aktarıldı. Öte yandan oturdukları koltuklardan sadece kendilerine çalıştıkları, birçok yolsuzluk ve usulsüzlüğe imza attıkları Sayıştay raporlarıyla da belgelendi.
Başarısızlıkla neticelenen bu deneyimden sonra iktidar, benzer bir duruma cüret edebilir miydi? Seçimden üç ay sonra önce Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine kayyım atayarak bu uygulamadan vazgeçmeyeceğini gösterdi. Belediyeler yeniden seçilmişlerden alındı, valilere ve kaymakamlara teslim edildi. Belediyeleri 5 yıl boyunca yeniden kayyımlar yönetti.
Öyle anlaşılıyor ki iktidar, kayyımların belediyelerde yaptıkları tahribatla hiç ilgilenmedi. Durumu 'abartan' kayyımların yerlerini değiştirmekle yetindi.
Çünkü kayyım siyaseti iktidar için kullanışlı bir uygulamaydı. İktidar, kayyımlar aracılığıyla bölge il ve ilçelerinde yeni bir sosyoloji, kültür, dil ve siyaset etme biçimi ikame etmeye çalıştı. Bu, iktidarın öncelikli hedeflerinden biriydi. Kayyımla birlikte yeni zengin bir zümre peyda olmuş, ihalelerde usulsüzlük yapılmış, adam kayırmacılık ayyuka çıkmış... iktidar bunların hiçbiriyle ilgilenmedi.
Ancak iktidarın kayyım uygulamasından umduğunu bulmadığını, 31 Mart seçimleri gösterdi. DEM Parti oylarını artırarak seçimi kazanırken, AK Parti bölge illerinde tarihindeki en düşük oyu aldı.
*
Dün Hakkari Belediyesi'ne kayyım atandı. Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış'ın gözaltına alınmasına gerekçe olarak 2010 yılında hakkında açılan soruşturmanın 2014'de davaya dönüşmesi gösterildi. Hakkında yeni bir soruşturmanın açıldığı da ifade edildi. Gizlilik kararı alındığı için soruşturmanın içeriği bilinmiyor.
Ancak ilk kayyım atamasından bu yana sorular değişmiyor: Belediye başkanının yasal sorunu varsa 31 Mart 2024 seçimlerinde yayımlanan kesin aday listesinde nasıl yer aldı?
Akış'ın cezası kesinleşmemiş, bu durumda Anayasa'da belirtilen masumiyet karinesi ihlal edilmiş olmuyor mu?
Belediye Kanunu’na göre İçişleri Bakanı istediği kişiyi kayyım olarak atayabiliyor. Tercihini neden belediye meclis üyesinden yana kullanmadı ve Hakkari Valisi’ni kayyım olarak atadı?
Bir de İçişleri Bakanlığı kayyım atamak yerine meclisin kendi içinden birini seçmesini isteyebilir. Antalya Kepez örneği var. Hatırlanacaktır, teleferik kazasından sonra Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz tutuklandı ve belediye meclisi kendi içinden yeni başkanı seçti. Bu iki ayrı bölgeye iki ayrı hukuk uygulandığını gösterir.
Bu, iktidarın kayyım uygulamasından vazgeçmediği anlamına gelmiyor mu?
İktidar, 8 yıldır kayyım uygulamasından ne gibi menfaatler elde etti?
*
Sorular çoğaltılabilir, bu sorulara hakkaniyetle ve samimiyetle verilecek cevapların herbiri, memleketin evrildiği merhale açısından kıymetli olacaktır. Önümüzdeki günlerde bu sorular ve cevaplar sıklıkla konuşulacak diye bir tahminde bulunmak zor olmayacaktır.
*
2016'da ilk kayyım atandığında çok kişi kayyımın ne demek olduğunu bilmiyordu. Şimdi kime sorsanız, "Kayyım irade gaspıdır" diye söze başlıyor. "Kayyım usulsüzlüktür, adam kayırmacılıktır, yolsuzluktur, ranttır" diye devam eder gider.
Bu nedenle halk, son iki seçimde belediyelerin kayyım tarafından yönetilmesini istemediğini sandığa gidip oy kullanarak gösterdi.
İradesinin gasp edilmesini ise "Hırsızlık" olarak nitelendiriyor.
Özetle kayyım, halk nezdinde itibarını yitirmiş bir uygulama. İtibarını yitirmiş bir uygulamada ısrar, halk iradesine sırt çevirmek, iradenin taleplerine kulak tıkamak, toplumsal barışın, demokrasinin, sorunların çözümü yönünde atılması beklenen adımların önüne engel koymak anlamına geliyor.
İtibarını yitirmiş bir uygulamada ısrar, 'siyasette yumuşama' söyleminin bir yalandan ibaret olduğuna işaret eder. Kürtler hariç tutularak siyasette yumuşamanın, yeni anayasa yapmanın, ekonomik krizi aşmanın gerçekçi bir politika olmadığını yıllar ve yıllar gösterdi.
*
Kürt siyasetçilerin yönettiği belediyelere üçüncü kez kayyım atanıyor. İktidarın bu denli rahat kayyım atamasının nedenlerinden biri, Türkiye'nin doğusundaki hak taleplerine duyarsız kalmasıyla ilgili. Kürtlerin seçtiği belediye başkanları görevden alınıyor, milletvekilleri hapse atılıyor. Buna karşı iktidara yürüdüğünü ileri süren muhalefetin cılız, çekingen, giderek manasızlaşan itirazlarına muhatap oluyor Kürtler.
Halbuki biliniyor, Kürt iradesine bu fütursuz saldırı ülkenin toplumsal barışına, demokrasisine, birlikte yaşama hayaline darbe vuruyor. Mevcut konforunu korumak adına belediyelerine kayyım atanmış Kürtlerden uzak durmanın vicdanla ve hakkaniyetle bir ilgisi olmadığı gibi, iktidara yürürken amiyane tabirle ayağına sıkmaktır.
Değil mi ki devrimci darbımeseldir, hatırlatalım: "Kurtuluş yok tek başına".