Kazanmak isteyenlerin kazananı Beşiktaş
Kazanmanın oyundan daha değerli olduğu bir futbol ikliminde, iyi ve güzel oyun asla itibar görmez... Yarışmacı takımlardan biri şampiyon olacaktı; piyango bu yıl Beşiktaş biletine isabet etti...
Futbol bir oyun; kazanmak ise, sadece sonuçlardan biri; ama eğer kazanmayı oyundan daha değerli hale getirirseniz, ortaya ürün olarak Türkiye futbolu çıkar. Kazanmanın oyundan daha değerli olduğu bir futbol ikliminde, iyi ve güzel oyun asla itibar görmez; dolayısıyla hiçbir kazanan iyi ve güzel oyuna katkı yapmaz ve her sezon bu kör dövüşü, bu kaos ve öngörülemezlik sürgit devam eder. Yarışmacı takımlardan biri şampiyon olacaktı, piyango bu yıl Beşiktaş biletine isabet etti. Şampiyon olanı kutlamak âdettendir, ben de âdete uyuyorum ve Beşiktaş’ı kutluyorum. Bu şampiyonluğun mimarı olan Sergen Yalçın’ı da kutluyorum.
Sezon başında Sergen Yalçın’ın teknik direktörlüğüne mesafeli yaklaştım. Şampiyonluk apoleti fikrimi değiştirmedi. Sergen Yalçın bu şahane oyuna hiçbir katkı yapmadan, sadece kazanmanın kestirme yollarına odaklanarak, istediği sonuçları elde etti. Bu sonucun adı Türkiye Süper Ligi Şampiyonluğudur. Hiç kimse kusura bakmasın bu nitelikten başka, kimlik kartına yazılacak bir şey yok. Türkiye şampiyonu olarak, yarışacağı Avrupa kulvarında, kader şimdiden belli. Edirne’den geri dönmek. Çünkü koca bir sezon boyunca ortaya Avrupa’da iş yapacak bir oyun ve plan konulmadı.
10. haftadan sonra Beşiktaş ciddi biçimde tökezlemeye başlayınca, birilerinin aklına fiziksel güce dayalı atletik bir plana dönüş yapmak geldi. Aslında bu çok doğru bir karardı; çünkü Anadolu takımları denilen takımların hemen hepsi, atletik bir oyun ve kontra plana dayalı bir futbol oynuyordu. Bunun anlamı şuydu, Türkiye futbolu, kısmen savunma yapmayı öğreniyordu. Dolayısıyla bu yeni anlayışla baş etmenin yolu fiziksel dirilikten geçiyordu.
Özellikle Trabzonspor deplasmanında alınan yenilgi, takımın ileri doğru gitmesinin gerekli olduğunu hatırlattı. Peki ama nasıl? Sağ tarafta Raşit Ghezzal’dan başka pas opsiyonu yüksek ve güvenilir birileri yoktu. Bu dezavantajlı durumda bulunan çözüm, Ghezzal ile Aboubakar arasında doğrudan bir köprü kurmaktı. Hiçbir detayı planlanmamış bu ilişki iki becerikli oyuncunun gayretiyle ürün vermeye başladı. Ghezzal kesiyor, Aboubakar atıyordu.
İşler biraz düzelmeye başlayınca, devreye De Souza ve Atiba girdi. De Souza, sağ taraftan yapılan atakların garantörlüğünü üstlendi. Atiba ise, Ghezzal’ın kestiği ve rakipten dönen ikinci topların kahramanı oldu. Sadece bu basit plan bile, çoğu maçta Beşiktaş’ın rakip yarı sahasında daha fazla bulunmasına yetti.
Geriye yapılacak tek şey kaldı, o da bu plana biraz hız ve çabukluk katmaktı. Sağ savunmacı Rosier, hız ve çabukluk için elinden geleni ardına koymadı ama aynı şeyleri N’ Koudou ve Larin için söylemek doğru olmaz.
Geride Vida, onun önünde De Souza, sağ tarafta Ghezzal ve Rosier, orta göbekte Atiba ve ileri de Aboubakar, sadece altı oyuncu, Türkiye süper ligine kafa tutup, rakiplerini geride bırakmayı başardılar.
Şöyle de ifade etmek mümkün; Sergen Yalçın, Welinton, gibi, önünde ve arkasında derin boşluklar bırakan bir stoper ile şampiyon oldu.
Meseleye böyle baktığımızda Türkiye süper liginin oyun açısından, ne kadar sorunlu olduğunu görmemek mümkün değil.