Kazı kazan, kelime avcısı!
Bir zamanlar nasıl da inanmadan atıp tutup söylüyormuşsunuz, yok memlekette artık düşünce, ifade, şiir, yazı özgür olacakmış… Meğer noktalı virgülün özgürlüğüne bile tahammülünüz kalmayacakmış; nokta ile virgülü ele geçirdiğiniz halde.
Demek son kalan kelimelerimize de göz diktiniz…
Kiminin ekmeğini aldığınız yetmedi…
Yetmedi kalemi kırmak için yüklendiğiniz…
Sıra kelime kelime avlamaya geldi.
Bir liste yapmışsınızdır, kim ne derse diye…
Kim ne halt yerse, ateşiniz fırlarsa diye, kin kinin biriktirmişsinizdir.
Odunlar tutuşturuluyordur, kelime yakmak, itirazın her harfini yıkmak üzere.
Sizi susturmak isterlerken nasıl iktidar olmuşsanız…
Siz susturmak isterken de, bir bakmışsınız…
Çünkü bakın, bazen kısa bazen uzun sürer ama bu devran hep böyle değil, öyle de döner.
Elbette kimsenin kimseye hakaret etmeye hakkı olmasın ama derdiniz o değil ki.
Derdiniz o olsaydı, önce kendiniz kimseye hakaret etmezdiniz.
Derdiniz, biat-itaat eden onca ulak, uşak, kul, köle varken; kimilerinin kelimelerinin en azından, boyun eğmeye cümleten direnmesi.
Sansürünüze köle olmuş oncası varken, hakikatin isyanının sürmesi.
Neden zahmet ettiniz de, öyle 28 Şubat, 12 Eylül filan yargılamaları yaptınız siz?
Ocaktan Aralığa kadar, her sıkıcı günün kokusu sizin, her baskıcı günün korkusu ülkenin oldu.
Bir zamanlar nasıl da inanmadan atıp tutup söylüyormuşsunuz, yok memlekette artık düşünce, ifade, şiir, yazı özgür olacakmış…
Meğer noktalı virgülün özgürlüğüne bile tahammülünüz kalmayacakmış; nokta ile virgülü ele geçirdiğiniz halde.
Üç noktanın yan yana gelişi ne kadar da bozuyor asabınızı!
İktidara medya ile gelmediğiniz, ona rağmen yolunuzu inşa ettiğiniz halde, iktidarda medya ile betonlaşmak istediniz önce. Gazeteler, TV’ler, tabii tersaneler de bilfiil sizin oldu. Fakat ne oldu?
Size güç, kudret, kuvvet pompalayacaklarına; hepsinin ruhu, aklı fikri, sesi sözü yandı, kullarınızın elinde kül oldu.
Oralarda silmek istediğiniz ne varsa, küllerinden alternatif gazetecilik, kul olmak istemeyenlerden muhalif sesler, gizlenenlerden hakiki haberler oldu.
Elinize geçirdiğiniz ve kalbi biatkâr olduğu için aklı da çorak kalanlarla yapmak istediğiniz medyacılık, öyle dandik ki, sizi bile ikna etmiyor olmalı…
O vakit ikna yoluyla değil, imha yoluyla devam edilmeli yola.
Farklı kelimeleri yakala, tut, imha et.
Ben de biliyorum sosyal medyadaki iğrençlikleri, siz de biliyorsunuz. Çünkü bir bölümü de “sizinkiler.”
Ama derdiniz o olsaydı, basın meslek örgütleriyle, barolarla filan otururdunuz…
Size bir “eski insan hakları mücadelecisi avukat-danışman” yetti muhtemelen.
Ne hazin, ne yazık, ne fena!
Şarkıyı sustur…
Şiiri kıstır…
Yazıyı pıstır…
Sosyal medyada kelime kelime bastır…
Öteki dili, başka inancı, sevmediğin kimliği hor gör…
Aşkın gözünü çıkar, tutkunun yüreğini sök, dilin sesini kopart, farklılıkların belini kır…
Tut, topla, imha et!
Ya bu muydu 20 senenin menzili!
Sosyal medya ile yatıp kalkacağınıza, yok dediğiniz açın, şükret dediğiniz biilacın; her gün, geleceğini bırakın, günü çalınan insanların “sosyal” haline bir bakın.
Bir bakın.
2002-2022!