YAZARLAR

Kelebeklerin mirası: İnatçı iyimserlik ve politik mücadele

1960 yılında Diktatör Rafael Trujillo tarafından Dominik'te acımasızca katledilen Mirabal Kardeşlerden Minerva’nın kızı Minou bir politikacı, hak savunucusu aktivist ve filoloji profesörü. “İnanıyorum ki bu yüzyıl, kadın yüzyılı olacak. İyimser olmazsam ailemin mücadelesine haksızlık kendi kişisel tarihime ihanet etmiş olurum. İşte bu nedenle inatçı iyimserlik kavramını önemseyerek kullanıyorum. Sonunda demokratik topluma ulaşmak, mücadeleyi iyimserlikle sürdürenlerin varlığına bağlı."

Her yıl olduğu gibi 25 Kasım'a yaklaşırken yine kelebek etkisiyle kadınların yürekleri kıpır kıpır. Bir koşturma. Bir hazırlık ki sormayın gitsin. Tüm dünyada erkek siyaseti kadınları yılın iki gününe, 25 Kasım ve 8 Mart'a hapsetme eğilimini kararlılıkla sürdürür ama kadınlar boş duracak değil ya bu iki günü haftalara bile sığdıramaz aylara yayarız. Yani Ekim başından Nisan sonuna kadar, toplumun yarısı olan kadınlar, yılın yarısını kadın eşit yurttaşlık hakkı için toplumsal ve siyasal bilinci yükseltme aktiviteleri sergiler. Tabii ki bu çalışma erkek siyasetinde ve ucube sistemde görüldüğü gibi akşam yatıp sabaha çıkarılan “ben yaptım oldu” yasalarına benzemez. Siyasetin gidişatı ve gündemi yıl boyu izlenir. Toplumsal ihtiyaçlar ve sorunlar tespit edilir. Kadınların sorunları ve ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğinin yerleştirilmesi için gereken adımlar sıralanır. Ve siyasetin, toplumun içinde bulunduğu şartlara göre bir mücadele stratejisi belirlenir. Ki bu aşamaya uzun tartışmalardan sonra ortaklaşılarak varılır. Ve ardından stratejiye uygun politika üretilir. Sonra söz kurulur. Eylemlerde açılan pankartların, taşınan döviz ve lolipopların basının, toplumun ilgi odağı olması tesadüfi değil yani. Her sözün arkasında ortak akıl ve kolektif emek var. Kadın hareketlerinde örgütler bu hummalı aktiviteyi bazen kendi içlerinde yürütür bazen diğer örgütlerle dayanışma halinde platformlarda, hep birlikte ilmek ilmek örer. Demem o ki feminist aktivizm rastgele sokaklara, alanlara çıkmak sanılmasın. O sokaklar doldurulurken bilinsin isterim o kalabalığın arka planı yoğun düşünsel ve bedensel emek yüklü. Elbette pek çok slogan da rahatsız eder toplumu. E, olacak o kadar. Diken batırmayan feminizme, feminizm denmez ki. Ataerkiyi oturduğu rahat koltuktan zıplatmak için mabadına değilse de aklına, fikrine dikenli sözler sokarak kafa konforunu bozmak gerek. Malum, “oyunbozan” olmak zorunda feminizm…

Patriarkal kalıp yargıları ve bu yargılarla kurulan eşitsiz cinsiyet rejjmini büyük ölçüde yıkmayı, son yüzyıllarda dünyayı dönüştürmeyi böyle başardı kadınlar. Şimdi de hayli geriletilmiş olan ataerki yeni bir pazarlık veya mevcut ataerkil pazarlığı güncelleme peşinde. Eril restorasyon kostümüyle patriyarkanın yeniden sahne aldığı sürece karşı da elbet feminist mücadele pratikleri geliştiriliyor. Kadın kazanımlarının kaybını önlemek için yol alınıyor. Bu tabii ki aynı zamanda ataerkinin, eril restorasyon girişimiyle yeni bir maske takıp kaybettiği alanı geri kazanmasını önleyecek bir çatışma alanı demek. İyiler kazansın deyip geçmek olmaz, iyiler mutlaka kazanacak, biz yeterince eşitlik yönünde çalışırsak. Ve böylesi çok emekli, ortak akıllı yoğun bir çalışmanın eseriyle gelen konuk bu 25 Kasım'ı daha bir şenlendirdi.

Minou Mirabal

“İçinde bulunduğumuz zamanlar kadın yüzyılı olacak” diyor, Minou. Mirabal Kardeşlerin mirası gibi taşıdığı inatçı iyimserlik, onun mirası olarak tüm dünyadaki kadınların bugününe ve gelecek kuşaklara aktarılacak umarım ve bu sayede gerçekten yaşanacak kadın yüzyılı. Hak savunuculuğunda “az umutlu ama çok kararlı” olmak ilkesi vardır ya işte Minou, bu çok kararlı olma gereğinin ancak inatçı iyimserlikle mümkün kılınacağını düşünüyor ve böyle da yaşadığı anlaşılıyor. Kendisini sizlere tanıtmak gerekirse sevgili okurlar, sevenlerinin kısaca Minou olarak hitap ettiği Minerva Josefina Tavarez Mirabal, Dominik Cumhuriyetinden bir politikacı, hak savunucusu aktivist ve filoloji profesörü. 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'ni 30 yıldır yöneten Diktatör Rafael Trujillo tarafından acımasızca katledilen Mirabal Kardeşlerden Minerva’nın kızı. Yaşarken üç kız kardeş ve eşleriyle ailece diktatöre karşı mücadele ettiler. Öyle ki diktatör Trujillo “benim iki düşmanım var Mirabal kardeşler ve kilise” diyecekti. Çocuklarını ve Dominik halkını demokratik bir ülkede yaşatmak için verdikleri politik mücadeleye acımasızca öldürülmeleri bile son veremedi. Tersine kaza süsü verilip üstü örtülmek istenen, devlet şiddetinin vahşi cinayet haliyle öldürülmeleri, kendilerinden sonra diktatörün sonunu getiren büyük bir direnişi, Minou’nun deyimiyle devrimi alevledi.

Mirabal Kardeşler

Mirabal Kız kardeşlerden üçünün 25 Kasım 1960 günü katledilmeleri, yaşamları ve ölümlerine dair ayrıntıları, özlediğiniz Sevilay Çelenk yazısından takip edebilmeniz için buraya bırakıyorum. Ayrıca yakında, üç kız kardeşin altı çocuğunu kendi üç çocuğuyla birlikte büyütüp yetiştiren, ailenin politik mirasını aktaran Dedé teyze; Mirabal’ların hayatta kalanı, dördüncü kız kardeşin yaşamı hakkında bir yazı geleceğini biliyorum. Yayınlandığında paylaşma sözünü müjdelemiş olayım. Dedé teyze ve anneanne Chea’nın politik miras aktarımı sayesinde, kendisini maalesef yabancımız olmayan devlet şiddetinin mağduru hissetmeyen kahramanı Minou, bütün kadınlara politik mücadelenin içinde yer almayı tavsiye ediyor:

“Sivil toplum ve aktivizm önemli ama karar verenler politikacılar. Siyasi partilerde aktif politika yapan kadınların, parlamentoda (onun ifadesiyle) Kongrede yer alması sayesinde dönüşecek erkek siyaseti. Siyaseti kirli, şeytani görerek uzak durmak, kadın hareketinin politikalarını, ülke yönetimine egemen kılmayı önlüyor. Mücadele politika sahasında verilmeli, sivil toplum işbirliği politikacı kadınların erkek siyasetini dönüştürmesine yardımcı oluyor.” 19 Kasım günü Ankara’da konakladığı otelin basın odasındaki sohbetimizde ailesinden devraldığı trajik mirası başarı öyküsüne çeviren Minou, yeni kuşaklara nasıl bir miras bırakmayı düşlediği yönündeki soruma cevap olarak dile getirdi bu sözleri. Ve konuşurken biraz sertleşen ses tonu ve kararlı yüz ifadesiyle “Thatcher ve Meloni gibi kadınlar değil ama” sözleri üzerine biz basın odasındaki EŞİK gönüllüleri hemen Çiller örneğiyle destekledik tespitini.

Lalia Gonzales, Minou Mirabal ve Berrin Sönmez

Beş günde İstanbul, İzmir, Ankara’da yüz yüze sohbet, müze ziyaretleri, konferans ve panel etkinliklerinin yanı sıra, EŞİK Platformun düzenlediği çevrimiçi toplantıda Yakın Ertürk ile sorularımızı cevapladı. Bu denli yoğun aktivitenin içinde sadece Ankara’da Uçan Süpürge ile Barolar Birliği işbirliğinde gerçekleşen söyleşiye yaklaşık 500 katılım vardı. Ve Eşik çevrimiçi toplantısına 240’dan fazla kadın katıldı. Ayrıca tüm bu süre içinde tahminin yirmiden fazla gazeteciye özel mülakat verdi. Üstelik bunlar sadece benim bildiklerim. Asıl önemli olan şu ki bunca yoğunluk ve yorgunluğa rağmen en saçma sorularda bile yüzündeki gülümsemenin, sesindeki yumuşaklığın kaybolmayışı. İşte bu nedenle yukarıdaki Thatcher, Meloni örneğini verirken sesine ve yüz ifadesine yansıyan, içindeki o mücadeleci kadını gördüm. Nitekim kadınlara politikleşme, aktif siyasete etkin katılım azmini miras olarak bırakmak isteyen Minou uyarıyor ve yönlendiriyor da: “Çatışmadan kaçış yok. Politika çatışma alanıdır. Kadınlar çatışmaktan korkmasın. Ancak bu çatışma erkek siyasetinin körü körüne rekabeti gibi değil müzakere masasına oturtmayı hedefleyen bir çatışma olduğunda kadınlar siyaseti dönüştürebiliyor."

Minou Mirabal Türkiye Barolar Birliği'nde

Evet, bu yıl 25 Kasım ülkemizde kadınlar için her zamankinden de daha fazla heyecan verici. Dominik’te, Latin Amerika’da ve her yerde feministler tarafından kelebekler olarak anılan Mirabal Kardeşlerin politik varisi bizimleydi çünkü. Her yaştan, her meslekten, her toplumsal kesimden binlerce kadına aktardı kanatlarının enerjisini. Kelebek etkisiyle iyiliğe doğru dönecek dünya. “Yeryüzünde iyilerin çok olduğuna inanıyorum. Sadece kötülerin sesi yüksek çıkıyor. İyimser olmazsam ailemin mücadelesine haksızlık kendi kişisel tarihime ihanet etmiş olurum. İşte bu nedenle inatçı iyimserlik kavramını önemseyerek kullanıyorum. Sonunda demokratik topluma ulaşmak, mücadeleyi iyimserlikle sürdürenlerin varlığına bağlı. İnanıyorum ki bu yüzyıl, kadın yüzyılı olacak.”

Evet, ülkemizden bir kelebek geçti, kadınlara kanat titreşimlerini hediye ederek. Gelene, katılana, gelmesine vesile olan herkese emekleri için şükranla…


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.