YAZARLAR

Kerem Kılıçdaroğlu: 'Güney Kore'de temel sorun Yoon'un yönetim anlayışı'

Güney Kore'de sıkıyönetim ilanı, gözleri bir an için Orta Doğu'dan Asya'ya çevirdi. Neden sıkıyönetim kararı alındı, bundan sonrası ne olacak, bu bir darbe mi? Tüm bu soruları TED Üniversitesi  Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Kerem Kılıçdaroğlu'na yönelttik. Kılıçdaroğlu'na göre, bu bir darbe değil ama yönetim değişikliği için bir başlangıç olabilir.

Küresel sistemdeki sarsıntının yanında son dönemde devletlerin içinde de farklı çatırdamalara tanıklık ediyoruz. Almanya ve Fransa’da düşen hükümetler gündemdeyken Güney Kore başka bir minvalde yönetim krizine girdi. Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un ilan ettiği sıkıyönetim sadece ülkesinde değil, dünyada büyük yankı uyandırdı. Güney Kore son dönemlerde önemli demokrasi merkezlerinden biri olarak gösterilse de aslında ülkenin tarihi ve darbe geçmişi çıkarım yaparken daha ihtiyatlı olmayı gerektiriyor. Kore Yarımadasının ikiye bölünmüş yapısı da bu noktada akılda tutulmayı hak ediyor.

Güney Kore’de 6 saat süren sıkıyönetim kararının nedeni neydi? Yoon neden özür diledi? 27 yıl süren darbe dönemi ülkede demokrasiye nasıl etki etti? Başkanlık sistemi siyasi partileri nasıl etkiliyor? Güney Kore’de baskı grupları ve toplum siyasetin neresinde? Kuzey Kore ile Güney Kore arasında barış görüşmeleri başlayacak mı? Trump’ın sertlik yanlısı Çin politikası Güney Kore’yi nasıl etkileyecek? Bu soruları ve Güney Kore’deki durumu Güney Kore Uzmanı, TED Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi olan Dr. Kerem Kılıçdaroğlu ile konuştuk.

Kılıçdaroğlu’na göre Güney Kore’de ilan edilen sıkı yönetim kararı ve ardından gelen toplumsal tepkide Yoon’un yanlış politikaları ve sorunlu yapılarıyla siyasi partiler etkili. Kuzey Kore ile Güney Kore arasında 1953’ten bu yana süren donmuş ilişkilerinse bugünden yarına değişmesi, özellikle Kuzey’in belirsiz tavrı nedeniyle çok zor.

Dr. Kerem Kılıçdaroğlu, TED Üniversitesi  Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Güney Kore’de ne oldu? Yoon Suk Yeol neden sıkı yönetim ilan etti?

Konuya yönelik farklı iddialar gündeme geldi, ancak bana kalırsa bu konuda Yoon’un uzlaşmadan uzak olması, yönetiminin genel anlamda yetersiz olması ve ekonomik gidişat radikalleşmeye ve sıkı yönetime yönlendirici unsurlar olmuştur. Yoon, iki yıldır, göreve geldiğinden beri, ülkede var olan ekonomik sorunlara bir türlü yanıt veremedi. Tarımda, sağlıkta, eğitimde, araştırmada ciddi kesintiler olmasa bile çelişkili çözüm önerileri sorunları çözmekten oldukça uzak kaldı. Ekonomide yaşanan sorunlar, bu sektörlerde çalışan insanlara etki ediyor. Nitekim bu kesimler, kademeli olarak eleştirilerinin tonunu yükseltti ve “istifa et” noktasına vardırdı.

Ekonomideki açmaz, Yoon’un eleştirilere verdiği radikal yanıtlar 2024 Parlamento Seçimleri'ne de yansıdı. Güçlü bir ekonomik programı olmayan Güney Kore’nin liberal/merkez-sol partisi Demokratik Parti oy oranını artırırken, Yoon ve partisi aradığını bulamadı. Kore’de parlamento ve başkanlık seçimleri farklı tarihlerde yapılıyor. Bu nedenle aslında parlamento seçimleri hem başkan hem de partisi açısından halk nezdinde güven oylaması demek. Yoon’un toplumsal desteği de ciddi biçimde geriledi ki Demokratik Parti zaten Yoon’un istifasını istiyordu, ancak Yoon buna sessiz kaldı.

Bir de burada önemli bir başka durum daha var: Yoon, Demokratik Parti lideri ve yöneticileriyle hiçbir şekilde görüşmedi. Oysa başkanlık sisteminde parlamentoda çoğunluk değilseniz uzlaşı aramanız gerekir. Uzlaşı aranmazsa bir yasayı, düzenlemeyi meclisten geçirmeniz mümkün olmuyor, yani adım atamayacak duruma gelebiliyorsunuz. Dolayısıyla Yoon, bu tutumuyla da kendisini topal ördek durumuna düşürdü. Nihayetinde “Demokratik Parti demokrasiye engel oluşturuyor” diyerek sıkı yönetim kararı aldı. Bu suçlamaya bir de Kuzey Kore taraftarlığını sıkıştırdı.

Güney Kore'nin Seul kentinde halk sıkıyönetimi protesto etti ve Yoon Suk Yeol'un görevden alınması çağrısında bulundu. (Fotoğraf: Reuters)

'YOON'UN YÖNETİM BİÇİMİ VE EKONOMİK TALEPLERE SAĞIR KALMASI TEMEL SORUN'

Peki yolsuzluk iddiaları bu resmin neresinde duruyor? Yoon ve eşi bildiğim kadarıyla yolsuzluk ve nüfuz ticaretiyle de suçlanıyor?

Evet, doğru. Bu iddialarda haklılık payı var. Eğer iddialar temelsiz olsaydı, Yoon araştırılmasına karşı çıkmazdı, bunu önleyecek adımlar atmazdı. Buna karşın Güney Kore toplumu geçmişte yolsuzluktan, bu tür kayırma ve nüfus ticaretinden çok çektiği için yolsuzluk konusunda çok hassas ve reaksiyoner. 2000’lerde bu konuda ciddi adımlar atıldı. Yolsuzluk karşıtı yasalara yalnız iktidar değil, muhalefet de destek verdi. Yolsuzluğu bitirelim dediler, bu konuda adım attılar. Örneğin eskiden de mülakatlar vardı, ancak bugün mülakatlarda kameralar var ve süreç daha şeffaf bir şekilde işliyor.

Bu durumda yolsuzluk iddiaları da toplumu etkiledi diyorsunuz?

Etkiledi ancak temelde yatan sorun Yoon’un yönetim biçimi ve ekonomik taleplere sağır kalması. Seçmen 2024 seçimlerine son 30 yılın en yüksek katılımıyla, Yoon’a ve partisine tepkisini gösterdi. Katılım yüzde 67’ye çıktı. Söylediğim gibi ekonomi konusunda ciddi bir politika üretememesine rağmen Demokrat Parti’ye oylarını yükseltti.

Katılımın en yüksek olduğu seçim dediniz ancak yüzde 67, Türkiye gibi katılımın yüzde 85-90 bandında olduğu bir ülkeden bakınca düşük görünüyor? Neden katılım yüzde 80’lere çıkmıyor?

Şöyle açıklayabilirim, Türkiye’de siyasete katılım sandığa indirgendiği için seçime katılım yüksek oluyor. Tabii partiler seçmeni sandığa götürmekte de başarılı. Buna karşın Kore’de sendikalar, STK’lar, öğrenci hareketleri güçlü, farklı görüşlerin örgütlenebildiği bir yapı var. Bazen işçi hareketi bazen kilise bile toplumu hareketlendirmede aktif rol oynayabiliyor. Yani seçim burada demokrasinin unsurlarından biri, ancak ona indirgenmiyor. Bu nedenle yüzde 67 Güney Kore için aslında iyi bir oran.

Yoon Suk Yeol'un görevden alınması çağrısı gösterilerle devam ediyor. 

'KORE DEMOKRASİSİNİN EN ZAYIF HALKASI SİYASİ PARTİLER' 

Güney Kore aslında zihnimizde demokrasinin önemli kalelerinden biri gibi görünüyor. Oysa siz de çalışmalarınızda 27 yıl süren darbeden, bunun ülkenin siyasi partilerinin kurumsallaşmasına yarattığı etkiden bahsediyorsunuz. Kore tarihi ve yaşanan darbeyi dikkate aldığımızda Kore’de siyasi partilerin özerkliği ve kurumsallaşması ne durumda, partilerin bu niteliği son krizde etkili oldu mu?

Kore demokrasisinin en önemli sorunu, partilerin topluma nüfuz edememesi. Bu açıdan bakarsak aslında siyasi partiler ve siyasetçiler demokrasinin en zayıf halkası. Bunda elbette başkanlık sisteminin de etkisi var. Bu sistemde partilerden ziyade kişiler ön planda oluyor. Partiler açısından durum pek öyle değil.

İkincisi, Güney Kore’de partileri takip etmek çok zor. Örneğin Türkiye’de bir siyasi hattı izleyerek geçmişten bu güne partilerin bir devamlılık sergilediğini görebiliyoruz: AKP var, ondan önce Refah var, ANAP…vb. Ancak Güney Kore’de partiler sürekli değişiyor ve siyasi hat içinde seçmenle bağ kurmakta oldukça zorlanıyorlar… Partiler, bu nedenle, kurumsallaşamıyor. Böylece en zayıf halka haline geldiler. Son krize baktığımızda da aslında krizin önündeki engel siyasi partiler değil, toplum baskısı. Karar anti demokratik ve halk buna demokratik tepkisini koyuyor, sorun şimdilik çözülüyor.

Ancak son dönemde Kore siyasetinde dikkat çeken bir başka duruma daha değinmek gerekiyor. Aslında parlamentoda dört-beş parti olurken yavaş yavaş bu iki parti etrafında şekillenmeye başladı, yani Kore’de kutuplaşma artıyor, toplum kutuplaşıyor.

Kısaca söylemek gerekirse, Kore’de demokrasi açısından bir sıkıntı yok, ancak siyasi partilerinde sorunlar var, partilerin toplumla bağı kopuk, partilerin kendi içinde de sorunları var. İşleyen demokrasi halkın sokağa inmesiyle, baskı gruplarının da etkisiyle işliyor.

Ulusal Meclis önünde toplanan protestocular, sıkıyönetim ilan eden devlet başkanının görevden alınmasını talep ederken, Yoon Suk Yeol, Savunma Bakanı Kim Yong-hyun ve Choo Kyung-ho'nun maskelerini takıyorlar. (Fotoğraf: Reuters)

'BAŞKANLIK SİSTEMİ SİYASİ PARTİLERİN İDEOLOJİLERİNİ, ÖZGÜNLÜKLERİNİ VE PROGRAMLARINI GERİ PLANA ATIYOR'

Çalışmalarınızda Güney Kore’deki darbenin ülkede siyasi partiler üzerindeki etkisini de inceliyorsunuz. Bu açıdan bakarsak Türkiye de bir darbeler ülkesi. Neredeyse her 10 yılda bir görülen darbeler, darbe girişimleri Türkiye’de demokrasi ve siyasi partileri, kurumsallaşma ve otonomi açısından nasıl etkiledi?

Türkiye’de de darbeler partiler açısından bir bariyere neden oldu, özellikle sol üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. 1980 Darbesi ve mirası hem ideolojik olarak hem de yapısal olarak partilerin kurulması ve kapatılmasına etki etti. 90’larda Refah Partisi ve Kürt partileri üzerinden bu etkiyi gördük. Refah Partisi ve Kürt partileri kapatıldı. Dahası temsiliyete zarar veren anti demokratik bir uygulamayla Kürtlerin ve sosyalist hareketin meclise girmesini engellemek için yüzde 10 seçim barajı uygulandı. Günümüzde hala temsiliyet sorunu var ki yeni sistemle de bu sorunlar büyüdü.

Başkanlık sistemi partilerin hem özerkliğini hem de demokratik katılımı geriletti diyebilir miyiz?

Başkanlık sistemi partileri olumsuz etkiledi. Şöyle açıklayayım: İttifaka mecbur bırakan bu sistem nedeniyle partilerin ideolojileri, özgünlükleri, programları geri planda kalmaya başladı. Temel hedefiniz oy maksimizasyonu oluyor, buna bağlı olarak parti programınız geri planda kalıyor, bunun için de ittifaklar kurmaya başlıyorsunuz.

Buradaki ittifaklar parlamenter sistemdeki koalisyon görüşmeleri gibi değil. Burada kastım sadece Altılı Masa değil, önümüzdeki süreçte de benzer durumlar görebiliriz. Yani bir aday çıkıyor, çıkacak ve partiler o aday etrafında kümeleşmek durumunda kalabilir. İşte bu koşullarda partilerin bazı çizgileri silikleşiyor, sınırları zorlanıyor ve ciddi yanlış anlaşılmalara neden oluyor. Bazen adayın ayrı, partinin ayrı bir şey söylemesiyle ikilik doğabiliyor. Bu sorunların kaynağı başkanlık sistemi, bizde de süreç bu yöne evriliyor. Kaldı ki Türkiye’deki sistem; tam anlamıyla bir başkanlık sistemi mi, ondan emin değilim. Başkanlık sisteminde normalde keskin bir güçler ayrılığı vardır, burada bunu göremiyoruz. Üstelik daha etkili olacağı iddia edilerek sunuldu; ancak ekonomiye, topluma baktığımızda pek de öyle olmadığını görüyoruz. 

Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) üyeleri 6 Aralık'ta Güney Kore'nin Seul kentinde düzenlenen mitingde Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol'un istifası çağrısında bulunan pankartlar taşıdılar. (Fotoğraf: Reuters)
GÜNEY KORE'DE BASKI GURUPLARI HALA ETKİLİ, YOON KONUSUNDA İŞİN PEŞİNİ BIRAKMAYACAKLARDIR'

Güney Kore ile Türkiye’de darbelerin demokrasi ve siyaset üzerinde benzer etkileri olduğunu konuştuk. Öte yandan sanırım bazı farklar da var. Kore’deki darbe döneminde yayınlanan 29 Haziran 1979 Bildirisi’nde sendikaların rolü biliniyor. Yani o baskı döneminde dahi Kore’de sendikalar güçlüydü. Geçen bu zaman zarfında Güney Kore’de baskı grupları, toplumsal örgütlenme ve siyasi parti kültüründe nasıl bir değişim mevcut? Dünyadaki eğilimin aksine Güney Kore’de sendikalar, STK’lar darbe geçmişine rağmen güçlü mü?

Evet Kore’de baskı grupları hala etkili ve bunlar aslında otoriter dönemde güçlendi. Örneğin bahsettiğiniz 29 Haziran Bildirisi’nin hazırlanmasında sendikalar, öğrenci hareketleri etkili oldu. Karşılarında asker kökenli bir başkan, diktatör Park Chung-hee olduğu halde o dönemde oldukça dirençli bir yapıları vardı. Park Chung-hee, günümüzde de Güney Kore için çok önemli bir figür ve ayrışma konusu. Sevenleri onu daha çok ekonomik kalkınmayı başaran lider olarak görüyor. Ancak aynı zamanda muhalif grupları ortadan kaldırmaya ve dizayn etmeye çalışan, onlara baskı yapan bir figürdü. Bununla beraber iki dönem önceki başkan, Park Geun-hye, Park Chunh-hee’nin kızıydı. Yani Park Geun-hye’ın aday olup başkan seçilmesi bize şunu gösteriyor: Hala o diktatör efsanesi sürüyor, insanların bir kısmında bir karşılığı var.

Yanlış hatırlamıyorsam Park Geun-hye de sanırım azledildi. Hatta bu azil süreci dönemi örnek verilerek Kore toplumunun Yoon görevden alınana kadar bu işin peşini bırakmayacağı çıkarımı yapılıyor. Sizce toplum burada sokaktan çekilmeyerek Park Geun-hye’de olduğu gibi Yoon için de gücünü gösterecek mi?

Evet bu beklenebilir. Park Geun-hye’in azil sürecinde toplumun geniş bir kısmı sokakları terk etmeyerek, barışçıl gösterilerle süreci takip etti. Gösterilere yalnızca üniversite öğrencileri, sendikalar, STK’lar değil, lise öğrencileri de katıldı. Şimdi son kriz için de halk karşı çıktı, sokağa indi deniyor. Bu doğru, ancak yeni bir durum değil. Daha önce de benzeri bir durumda halk sokağa çıkmıştı. Bu açıdan Yoon konusunda da halk bu işin peşini bırakmayacaktır, çünkü çok yanlış bir karar aldı. Özür dilemesi veya uzlaşı arayışında olacağım demesi ne kadar inandırıcı olur, tartışmalı. Üstelik Yoon, ne partisine haber vermiş ne de danışmış, kararı kendi başına vermiş. Sıkı yönetim kararının ardından partisi iki üç saat sonra bu kararın yanlış olduğunu söyledi.

Partisi sıkıyönetim kararına tepki gösterdi. Muhalefetin 300 sandalyeli parlamentoda 192 sandalyesi var, yani azil için 8 vekile daha ihtiyacı var. Yoon’un partisi bu desteği verir mi?

Bence buna kesin yanıt vermek mümkün değil. Kararı yanlış bulmalarıyla azil sürecine destek vermeleri farklı şeyler. Kesin olansa başkan ve partisi için işlerin bu noktada daha zor bir hal aldığı.

'GÜNEY VE KUZEY KORE ARASINDA BİR BARIŞ İHTİMALİ PEK YOK'

Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın ilk sıcak çatışmasıydı. Üç yıl süren savaş, Kuzey ve Güney Kore arasında bir ateşkesle noktalandı, ancak barış antlaşması yapılmadı. 2018’de Kuzey ve Güney Kore liderleri tarafsız bölgede bir araya geldiklerinde barış anlaşması üzerinde çalışacaklarını söylemişlerdi. Benzer biçimde Trump, ilk döneminde Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un ile görüşmüştü. Kuzey Kore Rusya yakınlaşmasında kat edilen mesafeyi dikkate alırsak Trump’ın ikinci döneminde Kuzey ve Güney arasında bir barış anlaşması görebilir miyiz?

Bana kalırsa iki Kore arasında barış ihtimali pek yok. Bunda toplum içindeki bölünme etkili: Güney Kore’de Kuzey’in tavrının nasıl olması gerektiğine dönük bir bölünme var. Zaten barış konusu siyasetin öncelikli konularından biri değil. Genel olarak Muhafazakarlar Kuzey’in daha çok izole edilmesinden yana. Liberal ve merkez sol görüşlülerse Kuzey Kore ile bir uzlaşı ve zaman içinde barış görüşmeleri, uzun vadede birleşme yanlısı. Özetle siyasette de toplumda da bu konuda uzlaşı olmadığı gibi bölünme var. Ortaklaştıkları bir yöntem ve amaç olmadığı için de Kuzey Kore ile barış bu koşullarda pek mümkün değil.

Bir protestocu, Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ve ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın kuklalarıyla mitinge katılıyor. (Fotoğraf: Reuters)
'GÜNEY KORE, ABD VE ÇİN ARASINDA BİR DENGE POLİTİKASI İZLEYECEKTİR'

Şimdi bir azil süreci işleyecek hem Yoon hem de partisi oy kaybediyor dediniz. Yoon azledilirse ve seçimler yapılırsa başkanlığa liberal veya sol partilerden bir ismin gelme ihtimali güçlü görünüyor. Özellikle Trump’ın da yeni dönemini dikkate alırsak bu koşullar altında Kuzey ile yeniden görüşmeler canlanmaz mı?

Evet, ama bu daha önce denendi. Trump ABD muhafazakarlarının Kuzey Kore’yi İran benzeri bir noktaya koyan tavrını değiştirdi, yine görüşmeyi deneyebilir. Trump, bunu uyguladığında Güney Kore’nin devlet başkanı darbe döneminde eziyet görmüş, sol bir siyasetçi, insan hakları avukatı olan Moon Jae’di. Moon, Trump’ın bu tutumunu o zaman olumlu karşılamıştı. Ancak Kuzey Kore daha belirsiz bir tavır takınmış, Güney’in beklediği hamle, destek gelmemişti. Benzer bir durum yine yaşanabilir. Yani burada Güney Kore kadar Kuzey Kore’nin de tutumunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Belirsiz bir tavrı var ve daha çok bölgede sıkıntı yaratan bir aktör görüntüsü çiziyor

Güney Kore’nin Günışığı Politikası gibi bu konuda attığı adımlar da oldu. Bu plana göre Güney Kore, Kuzey Kore’ye yatırım yapacaktı, uzun vadede bu birleşmenin bir adımı gibi görülüyordu. Plan temelde klasik bir demokratikleştirme teorisine dayanıyordu. Yatırımlar ve destekler halka akacak, halkın refahı arttıkça talepleri artacak, bu, alt ve orta sınıflara etki edecek ve nihayetinde Güney Kore ile bir birleşme sağlanacaktı. Plan, vaatleri açısından sıkıntılar taşıyor olsa da bir uzlaşı zeminiydi. Savaşın bitmesine, ticaretin, yardımlaşmanın artmasına olanak sağlayacak bir girişimdi. Ancak bu olmadı. Bu politika Kuzey Kore’nin uygulamaları nedeniyle terk edildi. İşte bu gibi örnekler Kuzey Kore’ye güveni azalttığı için de birleşmeye inanç zayıflıyor.

Güney Kore, 1945’ten bu yana ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki. Nitekim Kore Savaşı’yla aslında Çin ile Batı arasında bir tampon bölge olmuştu. Trump’ın ikinci döneminde Çin karşıtlığı uygulayacağı biliniyor. Buna karşın Güney Kore’nin Çin ile ciddi ticari ve ekonomik ilişkileri var. Pekin, Seul’un en büyük ticari partnerlerinden biri. ABD’nin Çin politikası, siyasi belirsizlik de yaşayan Güney Kore’yi nasıl etkileyecek? Bunun yanında Pekin Washington rekabetinin askeri karşılaşmasının Asya-Pasifik’te olması pek muhtemel. Bu durumda Kore ne yapacak?

Evet, bahsettiğiniz ekonomik ve askeri durum var, ancak burada net bir yanıt vermek de zor. Bana kalırsa bu koşullarda Güney Kore mümkün mertebe, yapabildiği kadar bir denge politikası izlemek isteyecektir. Çin, Güney Kore için ekonomi, ticaret, turizm ve sosyal ilişkiler açısından önemli bir ortak, komşu. Bu nedenle Güney Kore “ABD Çin’e karşı ne kadar sert olursa olsun biz onu takip edelim” demekten kaçınacaktır. Güney Kore Ortadoğu ve Ukrayna’daki gelişmelere olabildiğince mesafeli kalmaya çalıştı, ticari ilişkilerine odaklandı. Kendi bölgesinde bir çatışma olursa saldırgan biçimde buna katılacağını düşünmüyorum. Bu noktada mesela ASEAN ülkelerinin izlediği dengeleme stratejisini uygulamaya çalışır ve çatışmadan kaçınır. Üçüncü Dünya Savaşı riski hiçbir ülkeye mutluluk, refah getirmeyecek. Bu nedenle Kore’nin böyle risk alacağını düşünmüyorum.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. Aralarında AA Energy Terminal, Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.