Keşke burada olsaydın
Pink Floyd’un Antakya’da enkazdan göklere yayılan notalarını dinledikten sonra… Merak ediyor insan, kimdir “keşke burada olsaydın” denen? Hakiki bir gülüşle sahte bir maskeyi birbirine karıştırmasından korkulan kimdir? Yeşil tarlaları çelik raylardan, mavi gökleri acıdan, cenneti cehennemden ayırıp ayıramayacağı sorgulanan kimdir? Eski bir dost mu? Şarkıyı yazan kişinin kendisi mi? Sen ben hepimiz mi?
1.
Pink Floyd’un “Wish You Were Here”ı bir süredir zihnimde dönüp duruyor. Tam olarak depremin ardından, Antakya’daki antikacı Serkan Sincan’ın her şeye rağmen açtığı dükkândan yükselen nağmeleri duyduktan sonra başladı. İçimde çalmaya devam ediyor.
Çok güzel, çok gerçek, insana çok dokunan bir şarkı bu… Sadece damardan yakalayan “Wish you were here - Keşke burada olsaydın” dizesiyle değil. Başından sonuna dek. Neredeyse elli yaşına gelen 1975 tarihli bu eser, sesiyle sözüyle 20’nci yüzyılın en güzellerinden. O kadar hakiki ve o kadar ağır ki, bir yerlerde yankılandığında zamanı durduruyor.
Bin defa dinlemişimdir daha önce ama şimdi başka geliyor.
Bu şarkı neden bu kadar güzel? Şimdi neden farklı güzel?
2.
“Demek cenneti cehennemden ayırabileceğini sanıyorsun, öyle mi?” diye başlar “Wish You Were Here”.
“Ya da mavi gökleri acıdan
Yeşil tarlaları soğuk çelik raylardan ayırabilir misin peki?
Bir gülüşü maskeden…
Ayırabilir misin sahi?”
Bu sözler şimdi daha ağır, daha hakiki benim için. Kendi yaşadıklarımdan mı? Memleketin yaşadıklarından mı? Memleketle beraber bir oraya bir buraya savrulmaktan mı?
Ne öğrendin, ne kadar öğrendin, bildiklerinden emin misin? Her şey birbirinin içine bu denli karışmışken… Neden bu kadar eminsin?
3.
“Wish You Were Here” şarkısı, Pink Floyd’un dokuzuncu stüdyo kaydına da adını vermişti. Bugün artık elli yaşına basan, güzeller güzeli “Dark Side of the Moon”dan sonra çıkan ilk albüme… Pink Floyd, artık müzik tarihinin bir köşe taşı haline gelmişti. Bir kurum olmuştu. Geçmişi, geleceği ve geleneği olan bir kurum. Bu yüzden, dokuzuncu albüm, bu gencecik kurumun, hızla efsaneleşmiş bu grubun kendi geçmişine yönelik bir ağıttı aynı zamanda. Kayıtlarda, parça aralarında, şarkı sözlerinde Pink Floyd’un kurucularından, mental sorunlardan dolayı gruptan ayrılmış olan dahi müzisyen Syd Barrett’in gölgesi dolaşıyordu. Hele de doğrudan onu anlatan “Shine On You Crazy Diamond” isimli şarkıda. “Wish You Were Here”ın da kısmen onun için olduğu söylenir. Keşke burada olsaydın…
Ama bir şey daha var. Şarkının yazarı Roger Waters’in hayatla arasına giren mesafeden dolayı bu sözleri kaleme aldığı da söylenir. Waters’ın kendisi de anlatır bunu. “Her türlü yoruma açıktır” da diyerek… Sonuçta bir sanat eseri. Hepsi birden olabilir.
Yine de merak ediyor insan, kimdir “keşke burada olsaydın” denen? Hakiki bir gülüşle sahte bir maskeyi birbirine karıştırmasından korkulan kimdir? Yeşil tarlaları çelik raylardan, mavi gökleri acıdan, cenneti cehennemden ayırıp ayıramayacağı sorgulanan kimdir?
Eski bir dost mu? Şarkıyı yazan kişinin kendisi mi?
Sen ben hepimiz mi?
4.
“Kahramanlarını hayaletlerle değiş tokuş ettirdiler mi sana?
Ağaçları sıcak küllerle
Serin meltemi kavurucu havayla
Avuntuyu değişimle
Savaş meydanında figüran olmayı
Kafeste liderlik etmeye değiştin mi ya sen de?”
Bu bir “yaşamsızlık” şarkısı. Yaşamsızlığa isyan şarkısı. Kavga etmeyen, haykırmayan, aldırmayan, aramayan, dünyayla bir ilişki kurmayan, biraz rahatlık için hakiki olan her şeyden vazgeçmeyi kafaya takmayan bir yeni yaşamın şarkısı. Yaşamla bu tür bir ilişkinin, yani ilişkisizliğin şarkısı.
Dedim ya, sözler 1975’te yazılmış. Ben doğmadan dört yıl önce. Bu sözleri yazarken, Roger Waters ne arıyordu, ne duyuyordu bilemiyorum ama bana şimdi bugünlerin soundtrack’iymiş gibi geliyor.
Sadece ruhumuzda değil; hareketlerimizde, bakışlarımızda, beden dilimizde bir tutukluk var. Dünyayla kurduğumuz ilişkide bir tutukluk, kararsızlık var. Bu, kısmen saatlerce ekrana bakmaktan kaynaklanan bir boyun tutulması.
Ya kalanı? Büyük parçası?
İnsan olarak hayattan vazgeçişimizin tutukluğu bu. Eylemekten vazgeçişimizin. Hem bireysel hem toplumsal bir vazgeçişten bahsediyorum. Memleketin üzerine sanki ıslak bir battaniye atılmış gibi. O kadar ağır ki üzerimizden kaldıramıyoruz; bir yandan titrememizi de durduramıyoruz.
İdeolojisi, siyaseti bir tarafa, bir iktidarın tüm beceriksizliği ve hikâyesizliğiyle, kimseye hesap vermeden yirmi yıldır devam etmesini başka nasıl izah edebiliriz?
Kenarda duruyoruz. Kenardan bakıyoruz. Yerimizi ve haddimizi biliyoruz. Bunu öğretiyoruz. Bunu anlatıyoruz.
Bu anlatmaya değer bir hayat hikâyesi mi?
5.
Şimdi daha dramatik geliyor “Wish You Were Here”. Depremin sonrasında duymak, depremin kimsesizliğinin altını çizerken duymak zaten hep yürek burkan bu şarkının gücünü daha da arttırıyor.
Ama öncesini de sorgulatıyor insana. Biz neydik? Nereden gelip nereye gidiyorduk? Farkında mıydık?
“Nasıl isterdim, ah nasıl isterdim burada olmanı
İki yitik ruhtan ibaretiz
Bir fanusta yüzüp duran
Yıldan yıla
Aynı bildik zemin üstünde koşturan
Ne bulduk dersin?
Tanıdık korkulardan başka
Keşke burada olsan.”
Böyle bitiyor şarkı. Keşke burada olsaydın. Keşke burada olsan.
Üstüne alınmayan var mı? Elimiz kolumuz bağlı. Islak battaniyenin altında. İsyansız, kararsız, avuntularla yetinip duran… Burada değiliz ya, neredeydik sahi? Neredeyiz?
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI