Kibir ve yanlış yönetim Hindistan'ı felakete sürükledi

Hindistan, salgının ilk dalgasından sonra rehavet, kibir ve yanlış tercihler sonucunda gerçek bir felaketle yüz yüze. Hükümet, morgları ve krematoryumları hınca hınç dolu bir tablo yarattı.

Google Haberlere Abone ol

Shashi Tharoor

DUVAR - Bir yazarın sözlerini geri almasının gerekmesi mahcup edicidir. İki aydan daha kısa bir süre önce, Hindistan milyonlarca Covid-19 aşısını 60’ı aşkın ülkeye gönderdikten sonra, ülkenin yürüttüğü ‘aşı diplomasisine’ övgüler düzmüştüm. Hindistan’ın küresel bir güç olarak tanınmaya dönük arzuları gerçek anlamda destek görmüştü. Fakat şimdi, günde 300 binin üzerinde yeni vaka ve muhtemelen açıklananlardan çok daha fazla sayıdaki ölümle Hindistan, kimsede küresel bir lider izlenimi uyandırmıyor.

O dönemde, Hindistan’ın yurt içinde uyguladığından üç kat daha fazla aşıyı ihraç etmesinden dolayı kaygılanmıştım. Ülke henüz 16 Ocak’ta başlayan bir kampanyada, yaklaşık 3 milyon sağlık çalışanını aşılamasının ardından, ağustos ayına kadar 400 milyon insanı aşılama hedefinin gerisinde kalmaktaydı.

Ne var ki, o zamanlar sorunun büyüklüğünün fark edememiştim. Son günlerde enfeksiyon sayısı 17 milyonu aştı ve resmi ölü sayısı şu anda 190 binden fazla. Hastane yatakları hınca hınç dolu, oksijen kaynakları azaldı, aşılama merkezlerinin elindeki aşılar tükendi ve eczaneler antiviral ilaç taleplerini karşılayamıyor. Hindistan sarsılıyor.

HATALAR LİSTESİ ÇOK UZUN

Hindistan geçtiğimiz yıl salgının ilk dalgasını atlattıktan, normal yaşama ve ekonomik faaliyetlere dönüş yaptıktan ve aşı ihraç etmeye başladıktan hemen sonra her şey nasıl oldu da bu kadar kötüleşti? Hatalar listesi uzun.

İçerik yerine sembolizmle başlayalım. Covid-19'la mücadeleye batıl inançlar ve Hindu milliyetçiliği dahil edildi. Başbakan Narendra Modi, efsanevi Mahabharata Savaşı 18 günde kazanıldığı için, Hindistan’ın korona virüsüne karşı bu savaşı 21 günde kazanacağını iddia etti.

Bir diğer hataysa, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tavsiyelerini görmezden gelmek oldu. Krizin başlangıcından itibaren, DSÖ test, temas izleme, tecrit ve tedavi önerdi. Hindistan’ın ilk Covid-19 vakasını 30 Ocak 2020’de kaydeden Kerala gibi az sayıdaki eyalet başlangıçta bu tür önlemleri başarıyla uygularken, Modi hükümetinin beceriksizce müdahalesi birçok eyalette eşitsiz uygulamalara yol açtı.

Ardından aşırı düzeyde bir merkezileşme yaşandı. Mart 2020’de, Modi tarafından karantinadan yalnızca dört saatten kısa bir süre önce ilan edilen ülke genelindeki ilk kapanmadan itibaren, merkezi hükümet, salgını Salgın Hastalıklar Yasası ve Afet Yönetim Yasası’nın belirsiz hükümleri doğrultusunda yönetti ve bu da Hindistan’ın federal yapısı üzerinde sert bir şekilde hükmetmesine olanak sağladı. Merkezi hükümet, Hindistan’ın 28 eyalet hükümetine yerel koşullara uygun stratejiler tasarlama yetkisini devretmektense, Delhi’den yayınlanan kararnamelerle Covid-19’u felaket sonuçlar doğuracak biçimde kontrol altına almaya çalıştı.

SÜRPRİZ DEĞİL, YANLIŞ YÖNETİM

Bu hiç şaşırtıcı değildi; çünkü ilk karantina yanlış yönetilmişti. Eyalet hükümetleri, halk ve hatta merkezi hükümet yetkilileri hazırlıksız yakalandı. Kentlerde işsiz kalan 30 milyon göçebe işçinin bazen günlerce evlerine doğru yürümek zorunda kalmasıyla, ortaya bir kaos çıktı. Yaklaşık 5 milyon mikro ve küçük ölçekli işletme kapandı ve karantinadan sonra bir daha açılmadı. Hindistan’daki işsizlik şu ana dek kaydedilen en yüksek seviyelere çıktı.

Merkezi hükümet, yaşanan kriz kontrolden çıkmaya başladığı zaman, dönemin ABD Başkanı Trump’ın yaklaşımını izleyerek yeterli finansman olmaksızın eyalet hükümetlerine git gide daha fazla sorumluluk devretti. Eyalet hükümetleri küresel salgınla mücadele etmek için doktorları, hemşireleri, sağlık çalışanlarını, test kitlerini, kişisel koruyucu ekipmanları, hastane yataklarını, solunum cihazlarını, oksijen tüplerini ve ilaçları seferber etmek için büyük uğraşlar verdi. Hükümet, “PM CARES” adlı yeni bir yardım kuruluşu için büyük miktarda para aktardı; ne var ki bugüne dek bu fonda ne kadar para olduğu ve kaynakların nereye tahsis edildiğine ilişkin bir kamu muhasebesi mevcut değil.

Salgının ilk dalgası yavaşladığında yetkililer rehavete kapıldı ve birçok kişinin ilkinden daha kötü olabileceği konusunda uyarıda bulunduğu muhtemel ikinci dalgaya karşı hiçbir önlem ya da önleyici tedbir almadılar. 2020’nin sonunda, hastalığa yakalanan kişilerin ve temaslıların test edilmesi, izlenmesi ve izolasyonu hızla bir kenara bırakıldı. Ve insanlar gerekli davranış kurallarına uymaktan vazgeçtiklerinde, virüsün bulaşıcı varyantları da yerleşmeye başladı. ‘Süper yayıcı’ vakaları arttı: Seçim mitingleri ve dini festivaller, maskesiz kalabalıkları bir araya getirdi. Bulaşıcılık şiddetlendi.

KÜRESEL AŞI ÜRETİCİSİ KENDİ HALKINA AŞI SAĞLAYAMADI

Hindistan küresel çapta satılan tüm aşıların yüzde 60’ını üretmesine karşın, hükümet, ülkede üretimine izin verilen iki Covid-19 aşısının üretimini artırmak için hiçbir girişimde bulunmadı. Ne yabancı aşıların ithalatına onay verdi, ne var olan üretim tesislerinin genişletilmesi için olanak sağladı ne de diğer Hintli şirketlere aşı üretme yetkisi verdi. Hindistan, İngiltere’den yaklaşık iki ay sonra aşılama sürecini başlattı; nisan ayına kadar sağlık çalışanlarının yalnızca yüzde 37’si ve Hindistan’da yaşayan 1,4 milyar insanın yalnızca yüzde 1,3’ü tamamen aşılanmıştı. Nüfusun yalnızca yüzde 8’ine en az bir doz aşı yapılmıştı.

Burada da yetkililer başlangıçta merkezileştirme gibi yanlış bir seçim yaptı ve diğer ülkelerden gelen aşılara acil kullanım onayı vermeyi reddetmeleri ülke genelinde bir aşı sıkıntısına neden oldu. Hükümetin aşı dağıtımını eyalet hükümetleri ile devlet hastaneleri ve özel sağlık kurumlarına devretmesi ve ABD, İngiltere, Avrupa Birliği, Rusya ve Japonya tarafından onaylanan aşıların ithalatına izin vermesi, ancak nisan ayının ortalarında gerçekleşebildi. O zaman dahi, merkezi hükümet aşıları en kötü etkilenen bölgeler de dahil olmak üzere çeşitli eyaletlere eşit biçimde dağıtmayı beceremedi.

Tıpkı Hindistan hükümeti gibi ben de ülkeyi yürüttüğü aşı diplomasisi nedeniyle tebrik etmekte erken davrandım. Hintlilerin kendilerini koruyabilecek aşılara ulaşamadığı bir dönemde, Hindistan’ın “Aşı Dostluğu” programı akıllıca değil, aksine kibirliydi. Küresel liderlik evde başlamalı ve şu anda ev, morgları, mezarlıkları ve krematoryumları tükenen bir ülke.

*Eski bir Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Başyardımcısı, Hindistan’ın eski dışişleri bakanı ve İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesinden Sorumlu Devlet bakanı olan Shashi Tharoor, Hindistan Ulusal Kongresi’nin parlamento üyesidir.

Makalenin orijinali LA Times gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)